“Onlar” şiirinde “Korkak, cesur, cahil, hakim ve çocukturlar…” diye tanımlamıştı Nazım. Biz de Nazım’dan hareketle Türk toplumuna bir bakalım dedik.

            Asla köle olmamış bir halktır. Özgürlük, adeta onun karakteri olmuştur. İşte bu karakter, bu toplumun en onurlu yanıdır.

            İçinde kabadayılık ruhu vardır. Haksız da olsa dik duranı sever.

Ancak biraz komplekslidir. Büyük imparatorluklar, büyük devletler kurmuştur; ama Doğulu kimliği ile Batılı kimlik karşısında hep eziklik duymuştur.

            Siz bakmayın hurafelere inanmaz göründüğüne, hepsi inanır. Kişilerden keramet, türbelerden medet bekler. Ama mezarlıktan korkar.

            En yakınına bile sağlığında vermediği değeri ölünce verir. Adeta ölü seven bir toplumdur.

            Yaya iken sürücülere, sürücü iken yayalara çok kızar. Direksiyona oturunca yolların kendine ait olduğunu sanır.  Ve de çok çalışkanmış gibi hep acele eder.

            Kaldırımda yürürken de saygılı değildir. Üç kişi kaldırımı kapatır. Tam ortada sohbet eder. Geçene yol vermez. Çünkü raconu sarsılır!

            Sonradan görme bir toplum gibidir. Yol ortasında telefonla geyik muhabbeti yapar. Özellikle de çok aranan kişi imajı vermeye bayılır.                                                    Konferanslarda, panellerde cep telefonu hep açıktır. Parti Başkanlarının, Daire Müdürlerinin elinden telefon hiç düşmez.                                                                              Zaten Alexander Graham Bell “Eğer telefonu Türklerin kullanacağını bilseydim icat etmezdim” demiş!

            Özellikle iş adamları, değerli insanlarla değil önemli insanlarla dostluk kurar. Tapu Müdürüyle, Emniyet Müdürüyle, Vergi Dairesi Müdürüyle, savcıyla

Tarihte, hep zayıfın yanındayız denilmiştir. Ama bildik bileli ABD yanında yer alınmıştır. Afganistan’ın, Irak’ın, Libya’nın işgalinde olduğu gibi                                          Hamaset yanı biraz yüksektir. Çünkü ona göre; neredeyse bütün ırkların kaynağı Türk, bütün dillerin kaynağı Türkçedir!

Devletini çok sever ama devlet malını asla korumaz.

            Siyaset konuşmanın söylemleri küfür ağırlıklıdır. Siyasi tartışmayı, kavga yapmak sanır. Kendini mutlak doğru, karşıyı mutlak yanlış kabul eder.                                   TV tartışmaları da böyledir. Herkes konuşur, kimse dinlemez.                         Eğer okursa gazetelerin başlığını okur. Sosyal ve siyasal olayları hiç sorgulamaz. Hiçbir toplumsal olayı analiz etmez. Ama her konuda uzmandır!!!

            Genelde kutsanmış değerlerin gölgesine sığınır. Ya dinin ya bayrağın ya da Atatürk’ün Galiba bilgi ve özgüven yoksunluğu, bu değerlere sığınmaya yöneltir.

            Askerin anayasal sisteme müdahalesi, siyasal bakışa göre değişir. Sağa göre darbe, sola göre değil; sola göre darbe, sağa göre değildir.

            Ne Batılı olabilmiştir ne Doğulu kalabilmiştir. Aydınında bile, karışık bir kültür yapısı vardır.

            Öyle ki; ilericilik rakı içmeye, gericilik namaz kılmaya indirgenmiştir.

            Ve de işsizlikten neredeyse çocuk yaptığına pişman olan bu toplumdan, en az üç çocuk isteyen bir Başbakan vardır.

            Bu toplumun Burjuvası da ilginçtir; caz dinler, operaya gider, sonra arabesk dinler, ardından çiftetelli oynar. Yani “eğreti burjuva”dır. Kültürü bile Batıdan taklittir.       Hiçbir zaman demokrat olamamıştır. Böyle giderse olacağı da yoktur. Zaten olanın da demokratlığı tartışılır durumdadır.                                                                   Okumayan bir toplumdur. 76 milyonluk Türkiye’de gazete tirajı 4,5 milyon, 5 milyonluk İsveç’te de 4,5 milyondur. Fransa’da bir kitap en az 100 bin basar, Türkiye’de 3 bin basar. Onun da yarısı kitapçı raflarında kalır.                                       Zaten “Kitapsız bilendir” demiş Nazım. Uğur Mumcu da “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar” demişti.

            Seçilen kişiyi acımasızca eleştirir; atanmış kişiye bir laf söyleyemez. Belediye Başkanı karşısında “bülbül” gibidir; Vali karşısında “dut yemiş bülbül” olur.                     Toplumdaki bu kişilik özellikleri öğrencilere de yansımıştır. İyi notu öğrenci almıştır, kötü notu öğretmen vermiştir!

            Köyüne göre sağcıdır! Köyüne göre solcudur! Siyasal kimliğin, ya genetik ya verasetle geçtiği bir toplumdur!!!

            Alevi ise % 80’i solcudur. Sünni ise % 80’i sağcıdır. Bu toplumun sağcılığı-solculuğu Siyaset Bilimiyle, Sosyolojik değerlerle asla uyuşmaz.

            Alevi’si Ramazan’ı tutmuş gibi bayram yapar. Sünni’si Muharrem’i tutmuş gibi aşure dağıtır.

            Namus için ölüme gider. Ama onun için namus “kadın”dır. Ve de kadının kadınlık özelliklerine hapsedilmiş değerleridir.

            Yoksulu vatan için, varsılı servet için canını verir.

            Kredi kartıyla yapılan tüm alışverişleri bedava sanır.

            İşte böyledir bu ülkenin insanı. Özellikleri saymakla bitmez. Sosyologlar için Botanik Bahçesi gibi doğal zenginlik kaynağıdır bu toplum.

Öyle ki, Aziz Nesin anlata anlata bitirememişti bu toplumu.

            Çünkü:

            Yerine göre Karacaoğlan’dır. Köroğlu’dur.                                                              Yerine göre Pir Sultan’dır, Yunus’tur bu toplum.