Kanla, irfanla, devrimle kurulan Türkiye cumhuriyet’i tarihinin en kuşatılmış dönemini yaşamaktadır.

Cumhuriyet’i kuşatanların ana hedefi ulus devleti parçalayarak şehir devletlerinden oluşan federal bir düzen kurmaktır. Bu tertip için kullanılan en büyük araç ve silah “sivil anayasa” dayatmasıdır.

“Sivil” marka uyuşturucunun yeterince etkili olduğunu gören birileri, artık sadece anayasa demeye başlamışlardır. Şırınga damara girmiştir, teknik anlatımla söylersek damar yolu açılmıştır.

Türkiye’nin bölünmesinde terör örgütü PKK, onun Meclis’teki uzantısı BDP Güneydoğu’da çeşitli vesilelerle özeklik ilan etmiş, ancak Cumhuriyet’in savcılarının Cumhuriyet’ten yana duramamaları veya durmamaları hukuki yaptırımları engellemiştir.

Esasında çakma Kürdistan için Irak’ın bölünme süreci 36. paralelin Irak yönetimine kapatılması ve bu bölgenin ABD tarafından “Çekiç Güç” tarafından denetlenmesiyle başlamıştır.

Irak’ın 2003’de ABD tarafından resmen işgaliyle üçe bölünmesi sonucu Kuzey Irak’ta peşmerge başı Barzani’ye federal bir yapı kurdurulmuştur. İkinci İsrail’in cenin hali olan bu garabete sütanneliğini Eş-başkan, dadılığını ise ABD yapmıştır. Özenle emzirilmiş, yoluna kırmızı halılar serilmiştir.  Peşmerge kreşinin bakıcısı ise İsrail’dir.

AKP iktidarının, Irak’ın Bağdat yönetimini dışlayarak, bütün görüşmelerini Barzani ile yapması de facto olarak bu çakma yönetimi adeta tanıdığını işaret etmektedir.

Peşmerge başının ABD’ye yaptığı ziyaret normalde Başkan Yardımcısı Joe Biden ile olmasına rağmen görüşmeye Başkan Obama’nın sürpriz olarak katılması Barzani’ye yapılan “Çok Önemli Kişi” muamelesinin abartıldığı şeklinde yorumlanmıştır.

Beyaz Saray’dan görüşme sonrası yapılan yazılı açıklamada, ABD’nin federal, demokratik ve birleşik Irak’la stratejik ortaklık bağlamında, Irak’ın Kuzeyindeki bölgesel yönetim ve Kürt halkıyla yakın ve tarihi ilişkilerine olan bağlılıklarını yeniden teyit ettiği belirtilmiştir.

ABD’nin açıklamasında, Kuzey Irak’taki Bölgesel Yönetim bağlamında federalizme vurgu yapılması, bölgenin bağımsızlığı yolunda adımların atılması olarak değerlendirilmiştir.

Barzani’nin ABD’yi ziyaretinden sonra Ankara’ya gelmesi, BDP heyetinin koşar adım ABD’ye gitmesi, Eş-Başkan’ın “Silah bırakılırsa operasyon olmaz” açıklaması… Meşhur gizli ajandadaki “teröristlere çıkarılacak genel af maddesi… Bu maddenin MGK gündemine iktidar kanadı tarafından getirildiği basına yansımıştır. Yeter mi, yetmez… Bu konuda teknik ve yasal hazırlıklar yapıldığı da medyada ifade edilmiştir. 

ABD çok iyi bilmektedir ki Irak’tan azalacak askeri birlikler Barzani’nin güvenliğini tehlikeye sokacaktır. Öyleyse sütanne Eş-Başkan’a, bu garabeti elinden tutup gezdirme düşmektedir.

KDGM Büyükelçi Murat Özçelik Kuzey Irak’ı yol eylemiştir. Yeni açılım projesinin şantiye şefliğini yapmaktadır büyük bir gayretle.

Bu tertip, emperyalizmin eskimeyen rüyasını hayata geçirmek için sahnelenmektedir. Türkiye; Irak, İran ve Suriye’den alınacak topraklarla “Büyük Kürdistan”ın kurulması ve Ortadoğu’da 2. İsrail’in tedavüle çıkmasında taşıyıcı annelikten sütanneliğine geçmiştir.

Suriye’de yaşanan olaylar “Büyük Kürdistan”ın ikinci ayağını yere bastırmak için ve Akdeniz’e çıkarmak amacıyla yapılmaktadır. Yeter mi? Yetmez…

Bu arada Suriye’yi eğer bölebilirlerse İran tek başına kalacaktır. Ancak bu tertibe Rusya, Çin ve İran’ın karşı çıkması, ABD’de yaklaşan seçimler ve ekonomik krizin kronikleşmesi Obama’nın elini kolunu bağlamaktadır.

Bu dengeleri göremez haldeki Türkiye, Suriye’nin bölünmesi için her türlü taşeronluğu yaparak kendi ayağına kurşun sıktığını görmez duruma getirilmiştir.  Bu durum Eş-Başkan’ın başarısıdır.

Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın Gözlemci Komisyonu oluştururken Türkiye’yi görmezden gelmesi Eş-Başkan’ın taşeronlukta küme düştüğünün tescili olmuştur.

Türkiye yapılan kuşatmayla “ya anayasa yoluyla bölünürsün, ya da iç savaş çıkartırız, işgalle ve kanla bölünürsün” tercihine zorlanmaktadır.

Türkiye-İran ilişkileri ise tarihimizin en talihsiz günlerini yaşamaktadır. 17. yüzyıldan beri sınır sorunu olmayan İran’la ilişkiler ABD’nin taşeronluğunu yapan AKP yüzünden zoraki diplomasiye dönüşmüştür.

Türkiye’ye dayatılan bu hasmane tertiplere karşı çıkacak, milleti bir cephede birleştirmesi gereken yapılar (Parti, sendika, dernek) körün fil tarifinden öteye geçemeyerek gaflet ve dalalet sınırlarını aşmamaktadırlar.

Gelinen nokta; A partisi, B partisi, C partisi meselesinin fevkindedir. Emperyalizme karşı en geniş milli cepheyi kurmak ve millete önderlik etmek tarihe bir görev olarak kayıt düşülmüştür artık.

İşte bu durumda Milli Cephe’nin oluşması için, tepkimeye girerek süreci hızlandıracak yapılara ihtiyaç vardır. Bize göre Mustafa Kemal Paşa’nın soyadını taşıyan ve Büyük Kurultay’a hazırlanan ADD ismi öne çıkmaktadır.

Hali hazır Genel Merkez’in durumdan vazife çıkaramayan ataleti nedeniyle bazı ADD Şubeleri (Özellikle ADD Isparta Şubesi) düşülen tepkisizliğe karşı hamleler yaparak çoban ateşleri yakmakta, Genel Merkez’e görev ve sorumluluklarını hatırlatmakta, ADD tabanının şahsında Türk milletine çıkış yolundaki ışığı göstermektedir.

İhtimal Haziran ayı başında yapılacak ADD Kurultayı Milli Cephe’nin oluşma sürecinde kırılma noktasıdır. Türk milletini her türlü etnik, dini, siyasi ayrılığı öteleyerek tek çatı altında tam bağımsız Türkiye için birleştirmek… İşte Kemalist Devrimin işaret fişeği…

Her kriz, çıkış yollarının şifrelerini de içeren bir süreçtir.

Sözü Mustafa Kemal Paşa’ya bırakalım.

“Ben bir işte nasıl muvaffak olacağımı düşünmem. O işe neler mani olur, diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı iş kendiliğinden yürür.”