30 Ağustos Resepsiyonu, artan terör ve şehitler nedeniyle
iptal edildi. Olabilir dedik, onca şehit varken… Hâlbuki yapılmak istenen,
toplumun Zafer Bayramı kutlamalarını teröre tepki eylemine dönüştürmesini
engellemekti… Kimsenin sesi çıkmadı… Partiler, sendikalar, dernekler suskun
kaldılar…
Meclis Açılış Resepsiyonu, artan terör ve şehitler nedeniyle
iptal edildi. Bu resepsiyonun sokaktaki insanımızla pek bir ilgisi olmadığı
için konuşulmadı bile. Bu etkinlik, teröre cepheden karşı çıkılan bir görüntüye
dönüştürülebilirdi. Ancak suskunluk sürdü gitti.
Adli Yıl Açılış Resepsiyonu, artan terör, şehitler ve
Somali’deki durum nedeniyle iptal edildi. Tepkisizlik, suskunluk genel davranış
biçimi olmuştu artık. Ülkede hukukun ayaklar altına alınması, Kanun Hükmünde
Kararnameler ile Meclis’in devre dışı bırakılması ve tek adam diktası, küresel
çetelerin ülkeyi işgali konuşulmadı bile.
Artık ses çıkaracak kimse kalmamıştı…
Tepkisiz, sessiz ve yılgın bir toplum… Korkan, cepheyi
boşaltan, ricat eden, ötekileşen demokratik kitle örgütleri ve milli bilinci
unutmuş insanlar…
Van depremi nedeniyle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlama
törenleri çerçevesinde törenler ve resmigeçitler iptal edilmiştir.
Resepsiyonların, balo ve benzeri eğlencelerin iptal edilmesi, millet böylesine
acı içindeyken son derece yerinde bir karardır. Ancak resmigeçit törenlerinin
iptali, küresel çetelerin denetimindeki iktidarın, Cumhuriyet’ten intikamının
bir aracıdır. Kutlama faaliyetlerinin yapılmamasına ilişkin Başbakanlık
Genelgesi Resmi Gazete'de yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir. Ayrıca bu genelge
Başbakanlık tarafından tüm valiliklere de gönderilmiştir..
Van'da 500'ü aşkın vatandaşımızın hayatını kaybettiği deprem
nedeniyle Cumhuriyetin 88. yılında köşkte vereceği 29 Ekim Cumhuriyet
Resepsiyonu'nu iptal eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hürriyet Daily News
Gazetesi'nin 50. Yıl Resepsiyonuna güle oynaya katılmıştır. Madem yas tutuyor
ve resepsiyonlar iptal ediyor ve ettiriyorsun, ne işin var resepsiyonda, diye
sormak artık abestir. Çünkü o görevini yapmaktadır.
Hani halk arasında sıkça söylenen bir söz vardır. Bu ne
perhiz bu ne lahana turşusu diye…
“Önce komünistleri götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü
komünist değildim./ Sonra sosyalistleri götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü
sosyalist değildim./ Sonra sendikacıları götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü
sendikacı değildim./ Sonra Yahudileri götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü
Yahudi değildim./ Sonra beni götürmeye geldiler, benim için sesini çıkaracak
kimse kalmamıştı.”
Alman papaz Martin Niemöller'ın, bu ifadesi değişmeyen bir
duyarsızlığın simgesi olmuştur.
Bu sözden yola çıkarak; önce 30 Ağustos Zafer Bayramı
resepsiyonunu iptal ettiler… Terör vardı, şehitlerimiz vardı, sesimizi
çıkarmadık. Nemize lazım bir tatsızlık olmasın, dedik…
Sonra Adli Yıl açılış resepsiyonunu iptal ettiler… Terör
vardı, şehitler ve Somali’de açlık… Sesimizi çıkarmadım. Nemize lazım, bize
dokunmasınlar, dedik.
Sonra 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerini ve
resmigeçitlerini iptal ettiler. Terör vardı, Van’da deprem olmuştu. Şimdi
sırası mıydı Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamanın, sesimi çıkarmadım, çıkarmadık.
Nemize lazım, telefonumuza bir sürü mesaj yüklerler diye susmayı yeğledik.
Sustuk, sustuk ama şimdi şu gerçekle karşı karşıyayız. Sıra
bende, sizde, bizde…Sıra yarı sömürge ülkenin bölünmesinde ve tam sömürge
olmasında…
Bir baktım ki Cumhuriyet’in kaleleri, kurumları birer, birer
ele geçirilirken ses çıkaracak kimse kalmamıştı. Vatan evlatları bölücü terör
örgütü tarafından hain saldırılarla şehit edilirken ulusal yas ilan etmeyen
iktidar 30 Ağustos, Adli Yıl açılışı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı etkinlikleri
söz konusu olunca yufka yüreğine (!) taş basıp erteliyor hepsini.
Kanla, irfanla, devrimle kurulan Cumhuriyet’i yıkmaya memur
edilenler her fırsatı nimet bilerek hamle üstüne hamle yapmaktadırlar.
28 Ekim 2011’de Cumhuriyet musalla taşına yatırılmak
istenmekte, küresel çetelerin maaşlı memurları, Cumhuriyet’in salasını vermek
için hazır beklemektedir.
Mustafa Kemal sanki bugünleri görerek Nutuk’ta şunları
söylemiştir:
"Saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki; bağrında
yetiştirerek başının üstüne dek çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz
mayayı çok iyi incelemeye dikkat etmekten, hiçbir zaman geri kalmasın!"
İşte bu noktada Türk milletine düşen görev Amasya Genelgesi,
Erzurum ve Sivas Kongrelerinde olduğu gibi yeniden şuralar toplayarak “Ya
İstiklal, Ya Ölüm” meselesinde azim ve kararını dâhili ve harici düşmanlarına
göstermektir.