I

Metin, okur/dinleyen/izleyenle arasında bir önyüz oluşturur. Bir çekim ve itim alanıdır bu.

Önyüz ifadesi bende “peşrev” sözcüğünü çağrıştırdı.

Türk musikisinde fasılların başında çalınan saz eserlerine verilen addır peşrev. Farsça kökenli bu sözcük, “önde giden” anlamıma gelir.

Peşrevler dinleyiciyi o makama hazırlayan, kulaklarını ısındıran eserlerdir. Peşrev faşın önyüzüdür. Saz heyetinin peşrevi yorumdaki başarısı sizi bir girdap gibi o makamın içine çeker.

Musikiye ilgi ve sevgisi yüksek olanlarsa fasılda hangi eserlerin okunacağını merak ederken, kendilerince dilek tuttukları da olur.

Musikiden yazıya, resme, sinemaya çevirirsek açımızı önyüzün eşiğini geçmek metnin satır aralarından arka plandaki derinliğe çağrışım kuşlarının kanat sesleriyle bir yolculuğa çıkaracaktır bizi.

Metnin önyüzündeki kişileri ve kurguyu hayal perdesindeki Karagözle Hacivat’a ve diğer tiplere benzetebiliriz. Onlara ruh üfleyen yazar, ressam, yönetmen olarak görünür ilk algıda. Ancak bu algıyı derinleştirerek zenginleştiren ise metne pike yapan martının gagasında bir istavritle veya dalan karabatağın gagasında bir balıkla çıkması okur/dinleyen/izleyenin çağrışım kuşlarıyla çıktığı avın bereketidir.

Her okuma bir çeviridir, dersen abartmış olmam umarım.

II

Çok satan bir romandan uyarlanan bir film, tiyatro, isterse çizgi film olsun, isterse bale ve müzikal o artık başka bir şeydir. Katılımcı okur olarak belleğinizi yoklayınız lütfen.

Coralli’nin Madolini adlı romanı okurken sinemaya uyarlandığını okumuştum gazetede. Filmi merakla bekledim ve izledim elbette. Romandan aldığın lezzeti sinemada bulamamıştım ne yazık ki. Her okuma nasıl bir çeviriyle her uyarlamanın kurgusu da bir çeviridir.

Romandan aldıklarını filmde bulamadım da diyebiliriz, tersi de. Söz konusu eserden uyarlama yapılasının sebepleri arasında şüphesiz hazır müşteri potansiyeli vardır.

III

Oyun… Oyun oynamak… Çocukluk illâki…

Bir okul, bir ders olduğunu hep bilmeden oynanan oyunlar. Hayat bilgisi sokağın. Sobelendiğimiz, ebelendiğimiz… Patlaması kazan çömleğin…

Sokak ve çocuk ilişkisi için Ahmet Hamdi Tanpınar şunları söylemektedir. “Bereket versin sokaklar vardı. Çocuğun tek yardımcısı sokaktır. Her yerde ve her nesil için çocuğu hayata sokak hazırlar. Büyükler orada evden, mektepten çok başka türlü ve daha tabii görünürler. Sokakta herkes kendidir. Orada hayat sıcak bir ekmek gibi karşımıza çıkar. Orada iyice ayıklanmış, sentetik bir ilaç gibi süzgeçlerden geçmiş, aslının dışa çıkmış şeylerle karşılaşmazsınız. İnsanı, işi, hürriyet aşkını, sefaleti, merhameti çocuk orada tadar. Korkutacak şeye rast gelse bile, bu içtimai makinenin ezen ve değiştiren korkusu değildir. Belki size aksülamel imkânı bırakan, kaçıp kurtulduğunuz zaman peşinizden gelmeyen bir korku ile korkarsınız. Sokak, evinizin kapısından başlayan hayat, ayrıldığınız zaman hüzün duyduğunuz arkadaş, bir humma gibi sizi saran macera ve yarın içine gireceğiniz kör dövüşüdür.”

Dünya hep aynı açıyla dönse de hayatlarımızın küresel dayatmayla değiştirilen açıları. Aklına, fikrine, ömrüne format atılan çocuklar teknoloji eliyle. Tablet bilgisayarlar, cep telefonları…

Sokakta oynayan çocuk hayat bilgisi dersinde olduğunun, sosyalleştiğinin farkında değildi. Teknoloji eliyle oyun oynatılan çocuk da yalnızlığın boy çukurunda olduğunun farkında değil ne yazık ki.