Ahlatcı’nın Çorum’u tanıttığı, ama ağırlıklı olarak Türkiye ekonomisine ilişkin son derece önemli ve çarpıcı öneriler getirdiği bu programı, tam metin halinde okurlarımıza sunuyoruz.

(Volkan SINAYUÇ)

6 SEKTÖRDE 38 ŞİRKET, 27 MİLYAR CİRO, 3.100 ÇALIŞAN VE 28 ÜLKEYE İHRACAT

EKOTÜRK FİNANS MENTÖRÜ ARTUNÇ KOCABALKAN:

Efendim hepinize iyi akşamlar. Paragraf programında bundan sonra her akşam Çarşamba akşamları önemli bir konukla birlikte saat 21.00’de evlerinize konuk olmak isteriz. Umarız bizi kabul edersiniz. Çok renkli görüntülerle çok renkli bir şehirle tarihin ve belki de kültürün merkezi. Belki de dünyanın merkezi bir şehirle Çorum ile başladık ve Çorum’un bu renkli yaşamına renkli yatırımlarıyla diyelim. Ya da sanayiciliğiyle damga vuran işadamı Ahmet Ahlatcı ile birlikteyiz.

Ahmet bey hoşgeldiniz. Biraz önceki görüntüleri izledik. Sizin AVM’de verdiğiniz bir konserdi. Çok değişim ve renkli bir şehir hakkaten. Öncelikle teşekkür ediyorum. İlk yayına geldiğiniz için. Anadolu’yu tanımak, değerlerimizi tanımak, Türk insanının varlıklarını ve girişimciliğini bilmek bu noktada bizim bir televizyoncu olarak da görevimiz. Bu görevimizi yerine getirmeye çalışacağız ve burada sizden yardım istiyoruz. İlk yardımınızı da kendinizi anlatarak başlayın lütfen. Girişimcilik ve Ahmet Ahlatcı iki isim biraraya geldiğinde ne oluyor?

AHMET AHLATCI:

Öncelikle davetiniz için teşekkür ediyorum. İlk programınızda Çorum’dan başlamanızdan dolayı hem Çorum hem de kendi adıma çok çok teşekkür ediyorum. Biz 1984 yılında Çorum’da küçük kuyumcu dükkanında ticari hayatımıza başladık. Şu anda 35 senelik bir firmayız. Ve biz 6 sektörde 38 şirketle 27 milyar TL ciro ile 3 bin 100 çalışanı olan, 28 ülkeye ihracat yapan, Anadolu’nun tek altın rafinerisinin sahibi olan bir şirketiz. Bizim merkezimiz Çorum, her şeyimiz Çorum. Diğer illerdeki gibi para kazanınca İstanbul’a taşınmadık. Bütün yatırımlarımızı Çorum’da yaptık. Diğer iş dallarımız doğalgazımız var. Çorum, Çankırı, Yozgat, Kastamonu, Karabük 5 il ve 40 ilçe. Bu dağıtımı en güzel manada yapıyoruz. Sağlık konusunda yatırımlarımız var. Yine AVM konusunda var. Bu dallarda devam ediyoruz.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Şimdi esasında anlatmanızı devam etmenizi isteyeceğim ama anlattıklarınız arasında pek önemli yatırımlar olmakla birlikte biz sizi Milli Piyango ihalesi ile tanıdık. Yaptığınız bu özellikle, şimdi ben finansçı bankacıyım, finans ve bankacılık konusunda rahat konuşurum, ama sizin yanınızda biraz dikkatli olmam lazım. Çünkü altın gibi bir konuyu biliyorsunuz, gayet de iyi biliyorsunuz. Altını bilen herşeyi bilir gibi geliyor bana. Kolunuzdaki bu altın bilezik, Milli Piyango ihalesi falan bu finans tarafındaki girişimcilik nereden geliyor, onu anlamak istiyorum.

AHMET AHLATCI:

EPDK ilk kurucu Başkanı Yusuf Günay var. Şimdi hiç hayatımda repo yapmadım. Repo yapacak para yerine onu yatırıma dönderdim. O dönemde, 2000’lerde repoların faizleri yüzde 5 bin- 7 bin seviyelerine çıktı. Yarabbi bu repo yapanlar saat 4’te paralarını veriyorlar, ertesi gün 9’da alıyorlar. Bunu bizim Merkez Bankamızdan alıyorlar. Yani burada Merkez Bankası İsviçre’ye satıp karşılığını almıyor. Bizim verdiğimiz vergilerin, parası olana verilmesidir. Benim de öyle bir işim olsun ki bu repocular gece uyurken para kazanıyor. Ben de öyle uyurken para kazanayım derken nasip oldu doğalgaz ihalesini aldık. Doğalgazda tabii akşam üstü herkes ısınacak. Kaloriferi yakacak, ocağı yakacak ve uyurken de para kazanılacak. Bunu Yusuf Günay başkanıma anlattım. O da sayın Başbakanıma anlattı o zaman. Sabah Gazetesi’nde o zaman Muharrem Sarıkaya falan yazmışlardı. Bunun için benim işim yatırım. Yani elimize 3-5 kuruş geçse yatırım yapıyoruz. İstihdamımız şimdilik 3 bin 100. Bunun 5 bin - 10 bin olmasını istiyoruz.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Peki burada önemli noktalardan bir tanesi de Türkiye’de yatırımcılık açısından önümüzde en büyük sorun gibi görünen faiz sorunu var. Çünkü dediğiniz gibi böyle faizlerin olduğu bir ortamda sizin gibi böyle bir getiri varken ben nasıl buna alternatif yatırım bulacağım diyenlerin sayısı ne kadar çok olursa olsun mantıken böyle bir getirilere ulaşma imkanı yok. Bundan bizim bir çıkışımız lazım galiba. Sizin var mı bir öneriniz?

AHMET AHLATCI:

Şimdi ülkemiz kur şokunu atlattı. Kur belli bir yere geldi. Şu anda yapılacak şey faizi aşağıya indirmektir. Faizi indirmez iseniz hiçbir yatırım olmaz. Adamın 10 milyon TL’si var. Onu Organize Sanayi’de yatırım mı yapıyım, bankaya mı koyayım diye düşünüyor. Bankaya verirse işte 2 milyon 800 alacak. Organize Sanayi’de yatırım yapsa bunu kaç yılda geri alacak? Bunu aşağıya çekmemiz lazım. Şu anda piyasayı kilitleyen tek şey faizdir. Faizin mutlak surette aşağıya inmesi lazımdır.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Peki bunda hemfikiriz. Tabi ki faizin inmesi gerekiyor. Ama bu tek başına yeterli mi? Ayrıca faize in demekle de olmuyor. Faizi artırarak da bu işi çok çözebilecek gibi gözükmüyoruz. Bir şekilde bir sanayici gözüyle bir şey söylemek lazım.

AHMET AHLATCI:

Şöyle: Üretim ve ihracat. Bu saatten sonra neyi ihraç yapacaksak onu üreteceğiz. Bu bir. İkincisi bu tarafta yüzde 28-30 faiz veriliyor. Diğer tarafta da faize para yatırmayıp bu ülkenin istihdamı için çalışacak işadamına yüzde 9 ile yatırım ve ihracat kredisi vermemiz lazım. Onu teşvik etmemiz gerekiyor. Değilse hepimiz faize gideriz ve bir şey elde edemeyiz. Şimdi tabi Eximbank var. Eximbank’ın ihracat yapan firmalara TL kredisi vermesi lazım. Şimdi döviz kredisi veriyor. Döviz kredisinin ödeneceği zaman yine bir dolarizasyon oluyor. Zaten bu insan alternatif yatırım araçlarına daha gitmemiş. Gelmiş ülkesi için bir fabrika yapıyor. Bir bina yapıyor ve ürettiği herşeyi de ihraç ediyor. Onun için, en düşük faizle ona destek vermeliyiz. Yaptığı ihracat döviz getirici bir şey. Şunu da söylemek istiyorum. Mesela Eximbank bundan önce kur sabitlemesi yaptı. Dolar 3.39’a geldiği zaman. Haziran’a kadar benden aldığı krediyi getirenden 3. 53’ten alırım dedi. Bu piyasaya da çok büyük bir güven verdi. Dolar bundan sonra 3.39’a kadar geriledi. Burada Eximbank’ın her 6 ayda bir kur sabitlemesi yapması gerekiyor. İhracat için verdiği döviz kredisinde de bunu yaparak buradan da desteklemesi lazım. Hatta Eximbank’tan değil, döviz kredisi alıp ihracat yapan varsa bu kur sabitlemesi onlara da geçerli olmalı. Ama her şey ihracat için. Çünkü bizim ihracata ve dövize çok ihtiyacımız var.

“BU KUR İHRACATÇI AÇISINDAN İDEAL, ŞİMDİ FAİZİ AŞAĞI ÇEKMEK GEREKİYOR”

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Türkiye’yi bir ev diye düşünelim. Evin içinde çocuk babasından para alıyor, o gidiyor başka yerde harcıyor. Hep evin içinde dönüyor bu iş. Halbuki ihracat yaptığınızda, yabancıya konut sattığınızda para kazanıyorsunuz. Aldığınız ürünü katma değer koyup dışarıya satarsanız para kazanıyorsunuz. Burada bir nüans var, onu iyi yakalamamız lazım. İhracata dayalı bir büyümeden bahsediyoruz. Bunun için kurun rekabetçi olması da çok kötü değil, ama kurun çok da yukarıda olmaması lazım. Biraz önce anlattığınız esasında Türkiye’de serbest kur rejiminden ziyade üretilebilir bir dalgalı kur gerekiyor. Kurun ne olacağıyla ilgili bir şey söylememiz gerek. Buna ben yüzde yüz katılıyorum. Niye katılıyorum biliyor musunuz? Bir enflasyon hedefiniz varsa, bir kur hedefinizin de olması gerekir. Bunu açık söylersiniz, örtülü söylersiniz ama bunun olması gerekiyor. Peki ihracatı rekabetçi olarak artıracak kur seviyesiyle ilgili bir düşünceniz var mı?

AHMET AHLATCI:

Kurumuz bizim 7.3 TL’yi gördü biliyorsunuz. Şimdi geldi 5.5 ile 5.95 arasında gidip geliyor. Bu kur ihracat için ideal bir kurdur. Bunu fazla indirmek yerine buralarda tutup mutlak suretle faizi indirmemiz gerekiyor. Faizi indirelim ki biz ihracatımızı yapalım. İhracatın bir ayağında üretim var. Üretimin öğeleri var. İşçileri var. Onların hepsine vereceksiniz. Piyasa yüzde 40 zamlanmış, bunlara yansıtacaksınız. Bunun için mutlak suretle faizi aşağıya indirmemiz gerekiyor. Biz 5.50 ile 5.95 arasındaki kurumuzu 2020 sonuna kadar bu şekilde tutarsak, ihracatta patlama yaşarız. İthalatta da ihracatın karşılama oranını yüzde 95’lere çıkarabiliriz.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Dolayısıyla Türk Lirası’nın aşırı değerlenerek daha aşağılara gitmesi de bizim işimize gelmiyor.

AHMET AHLATCI:

Gelmez. Bir de diğer bankalarda hükümetimizin 2017’de yaptığı KGF kredisi var. (Kredi Garanti Fonu). Eximbank’ta da şimdi ihracat kredisi aldığınızda teminat isterler sizden. Ya da ipotek isterler. Bunun yerine bu KGF teminatının geçerli olması lazım. Yani ihracatçıya daha güzel şeyler yapılması lazım.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Devlet garantisinin bu noktada aslında ihracatçının arkasında olduğunun gösterilmesi kredi veren açısından da, kredi alan açısından da maliyetlerin düşmesi anlamına geliyor.

AHMET AHLATCI:

Diğer bankalarda devlet içteki ticaret yapan tüccarın arkasında KGF kredisi kullandırıyor. İhracatta bu Eximbank’ta bu yapılmıyor veya çok cüzi yapılıyor. Teminat mektubu ve ipotek yerine KGF garantisinin geçmesi çok daha iyi olacaktır. Bir diğer husus da Organize Sanayi Bölgeleri’nde bir arsa payı var. Bir de hizmet katkı payı var. Şimdi bir yer alacaksınız fabrikayı geniş tutacaksanız 150-200 dönüm 10-11 milyon TL’ye çıkıyor. O zaman 10-11 milyonu yatırımcı sadece fabrikanın yerine verecek. Fabrikayı yapacak, ihracat yapacak. İlk başta gözüne çok büyük geliyor ve diyor ki ben bunu yapmayım, ben de gideyim faize, rahatça para kazanayım. Burada Sanayi ve Teknoloji Bakanım Sayın Mustafa Varank’a çok teşekkür ediyorum. Bakanlığa geldiği günden itibaren Organize Sanayilerde hem arsa hem de hizmet katkı payının sıfır olacağını söyledi. Bugünlerde inşallah yürürlüğe girer ve bugünlerde kim yatırım yaparsa hem arsa payı, hem hizmet katkı payı sıfır olsun ki, oraya bir fabrika kurulsun. Bu da ihracatçı için çok önemli bir şey.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Burada tabii ki bulunduğunuz seviye, faizler, enflasyon gibi unsurlar dediğimiz zaman Merkez Bankası ve Merkez Bankası politikaları çok önemli bir yer tutuyor. Merkez Bankası’nın özellikle döviz rezervlerinden bahsediliyor. Sizle yukarıda konuşurken siz bir hesap yaptınız ve Türkiye’nin kaynaklarını doğru kullanması noktasında çalışma yapılırsa eğer, Türkiye’nin başarılı olacağını vurguladınız. Bunu sizden alalım, ardından benim de bir görüşüm var, onu da ifade etmek isterim.

AHMET AHLATCI:

Türkiye’de yerleşik kişilerin bankalardaki döviz tevdiat hesapları 155.5 milyar dolardır. Bu belki de bir aşağı bir yukarı olur. Türkiye’de bir de yastık altında 3 bin 850 ton altın var. Merkez Bankası’nın 15 yıllık giriş ihracat ve ithalat rakamları 2 bin 800 ton der ama biz bunun gerçekte 3 bin 850 ton olduğunu hissedebiliyoruz. O da 151.5 milyar dolar ediyor. Yine Merkez Bankası’nın altın rezervleri 25 milyar dolar yapıyor. Merkez Bankası’nın rezervleri de 104 milyar civarı ama munzam karşılıkları ve diğer şeyleri çıkarttığınız zaman 28 milyar dolar var. Bunu topladığımızda 360 milyar dolar ediyor. Yine Türkiye’de satışa hazır 1 milyon 30 bin konut var. İnşaat sektörümüz de darda, bunalımda. Vatandaşlığa geçiş 250 bin dolara indirildi. Bunu 100 bin dolara indirirsek eğer, 1 milyon 30 bin konutu 100 bin dolara satarsak 103 milyar dolar eder. Bunu da üzerine koyduğumuzda 463 milyar dolarımız olur. Bu değer bizim ülkemizde var. Peki bizim borcumuz ne kadar? 453 milyar dolar. Yani 10 milyar dolarımız artıyor. Yeter ki güven verelim ve bunu güzel idare edelim. Yoksa Türkiye’nin 453 milyar dolar borcu var, aman batıyoruz. Hiç öyle bir şey yok. 453 milyar dolar borcumuz varsa 463 milyar dolar da paramız var.

“OSMANLI’NIN BORÇLARINI BİLE ÖDEMİŞ TÜRKİYE, BORÇ ÖDEMEYİ ASLA AKSATMAZ”

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Şimdi o kadar güzel tespit ettiniz ki, bir sanayici gözüyle bir yatırımcı gözüyle bu tespitiniz benim için çok önemli. Çünkü finansçılar ve bankacıların bakış açısıyla bakmak ve anlatmak çok önemli. Ben 2001 krizi öncesinde de başka bir ekonomi kanalında çalıştım. O zaman yazılan raporlarda da bugün yazılan raporlarda da Türkiye için Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim eden bir şey var. Türkiye’nin bir stok borç problemi yoktur. Türkiye’nin flow dedikleri akım problemi vardır. Eğer siz güvenle ilgili bir sorun ortaya çıkarırsanız, ya da öyle veya böyle çıkarılmasına izin verirseniz stok probleminiz olmadığı halde sanki stok probleminiz varmış gibi cezalandırılmaya çalışılırsınız. Dolayısıyla elimizi masaya koyalım ve diyelim ki “Türkiye’nin borç ödemeyle ilgili bir stok problemi yoktur. Borçlanma imkânlarının dünyada zorlaşıyor olması, maliyetlerin artıyor olması Türkiye’nin büyümesine ve enflasyonuna belki olumsuz katkılar yapabilir ama Türkiye burada, Türkiye’ye inanan yatırımcı zaten yatırımını yapacak. Bunu ben de söylemiyorum. Bir çok yabancı bankada çalışan arkadaşlarım var. “Tamam Artunç burada şu oldu, bu oldu, ama Türkiye diğer gelişen ülkelerle karşılaştırıldığında ne borç stoku onlar kadar, ne de hane halkı o kadar borçlu” diyorlar. Yani bizim önce kendimizi doğru anlamamız, sonra da doğru anlatmamız gerekiyor zannedersem. Ne dersiniz?

AHMET AHLATCI:

Şimdi İsviçre’de geçen sene Kasım ayında katıldığım bir toplantıda 25 tane bankanın CEO’ları var. Onlar birbirlerine diyorlar ki, Türkiye çok sağlam bir ülke. 80 milyon nüfus var. Çılgınca tüketim yapan bir nüfus. Efendim bunlara krediyi verirken, Libor + 0.25-0.35 vermeyin. 1-2, 3-5 verin diye birbirlerine öğütte bulunuyorlar. CEO’lardan biri kalkıp dedi ki ‘Ya Türkiye Batarsa’. Diğeri de Osmanlı’nın borcunu bile 1957’ye kadar ödediler. Türkiye her zaman borcunu ödemiştir. Hiçbir zaman ben borç ödemiyorum dememiştir. Hiç merak etmeyin, Türkiye batmaz. Biz onları batırmayız. Borcunu her zaman öder.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Ben zannediyorum 1998 idi. Rusya krizi sırasında da öne çıkan şey şudur. Türkiye borcuna sadıktır. Bu ülke borcuna sadıktır. Her zaman borcunu ödeme noktasında gerekeni yapmıştır ve yapacaktır. Burada tabii ki öne çıkan değerlerimizden bahsederken, kentleşme yerine köye dönüşten de bahsetmemiz lazım. Biz ne kadar çok ihracat yapıyorsak o kadar da katma değerli üretim yapıyor olmalıyız. Bu noktada bu katma değerli üretimi yapmak. Ne bileyim İstanbul’a geldiniz görüyorsunuz. İstanbul dünyanın en güzel şehri, böyle bir şehir yok. Ama nüfus acayip artıyor. Bütün büyükşehirlerde olduğu gibi belki de hava kirliliğiyle ilgili olumsuzluklar olabilir. Bunları engellemenin ya da daha güzelini yapmanın yolu tekrar köyümüze, varlığımızın esası olan köye dönmektir. Onunla ilgili de bir projeniz var bildiğim kadarıyla.

“KENTTEN KÖYE DÖNÜŞÜ SAĞLARSAK, BU KADAR TARIM ÜRÜNÜ İTHAL ETMEYİZ”

AHMET AHLATCI:

Evet bir projemiz var. Şöyle, Ankara, İstanbul ve İzmir’den bir 10 milyon kişinin köye dönme projesi. Diyelim ki köye dönenlere 2 bin TL maaş verelim. Hanımını da götürürse 2 de ona verelim. Oğlunu da götürürse 2 de ona verelim. Ve köyde devletimizin planladığı, orada mısır mı ekecek, arpa mı ekecek, başka bir ürün mü ekecek? Neyse o planlanan onu üretip götürsün Toprak Mahsulleri Ofisi veya tüccara verdiği zaman yılsonu faturasını getirsin devletimize versin. Devletimiz de baksın bu köye gitti, orada kaldı. Ama büyükşehirde olmayacak. Büyük şehirde ikamet ettiği zaman adamı onlarca kilometre taşıyoruz, ona mazot harcıyoruz, altyapı yatırımı yapıyoruz. Burada büyük kentlerde çok zorlanıyorlar. Orada ne yaptık toprağımız boş kalmadı. Bugün Anadolu’ya gittiğiniz zaman çoğu köylerde 3 kişi 5 kişi, sadece yaşlılar kalıyor. Burada faturayı ibraz edecek. Ben mısır ektim diyecek. Getirdim TMO’ya da verdim diyecek. Devletimiz ona yüzde 10-20 neyse bir ilave hediye verecek. Yine baba, anne ve çocuk köye gittiler. Teyze iki tane keçi, koyun besledi. Baba iki tane büyükbaş hayvan besledi. Bunlar küçük küçük. Tabii şimdi köye dönene 300 koyun var. 300 koyun için mera lazım, ipotek lazım. Böyle değil, iki tane inek aldı. Onu besledi, iki koyun ve iki ineği şehre getirip canlı olarak sattılar. Bu faturayı devlete götürünce devletimiz ona yüzde 40-50 neyse iade etsin. Bunlar yapılsa biz ne hayvan ithal ederiz, ne de tarım ürünü ithal ederiz. Şimdi bunları yetiştirince ithalatımız da geriye kayacak. Şimdi mesela 5 milyar dolarlık tarım ürünü ithalatımız var, 10 milyar dolarlık da yarı mamul ithalatımız var. 15 milyar dolar tarım ithalatı var. Bunu büyükşehirlerden köylere döndürüp kendimiz üretsek bu para ülkemizde kalacak. Bir de büyükşehirlerde trafik sorununu çözeceğiz. Bu da önemli bir şeydir.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Müsaadenizle bu program içerisinde her zaman bahsedeceğimiz konulardan biri de küresel ısınmaya da değinmiş oldunuz. Biliyorsunuz emisyon gazları, büyük şehirler, karbon salınımı bunları engellemek noktasında bir şey var. Bir de sosyal devlet anlayışı var. Burada her zaman kar amacı gütmeyelim. Burada belki bir ekonomiye katkı var ama insanların daha sağlıklı yaşaması noktasında bir şey var. Burada ben yine bahsedeceğimiz konulardan birini de, dijitalleşmeyi de görüyorum. Bakınız ben bu senenin başında Türkiye’de yapılan bir konferansta Belçikalı bir genç vardı. Avrupa’da Süt Üreticileri Birliği Başkanı. Aynı konudan bahsetti. Biz dedi sosyal imkanların yetersizliğinden dolayı mandıralarımızda çiftliklerde çalıştıracak genç bulamıyoruz dedi. Orada cep telefonu çekmiyor sosyalleşemiyorlar dedi. Siz beni davet ettiniz geleceğim, ama Çorum gibi tarihiyle kültürüyle sanatıyla renkli şehirlere ihtiyacımız var. Her yerde cep telefonunun çekmesine ihtiyacımız var. Sinemaya, tiyatroya, halk oyunlarını izleyecek yere ihtiyacımız var, diyebilir miyiz acaba? Bu da ayrılmaz bir parça herhalde.

AHMET AHLATCI:

Çorum için söylüyorum her yerde cep telefonu çeker. Bizde Hattuşa var, Alacahöyük var. Japon İmparatoru her sene gelir. Mutlaka turizmimiz çok iyidir. Çorum’a gelen devlet memuru üzülerek gelir, ağlayarak gider. Veya emekliliğinde burada kalır.

“DÜNYANIN MERKEZİ ÇORUM SAAT KULESİ”

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Peki yeri gelmişken soralım. Google’a göre Dünyanın Merkezi neresi?

AHMET AHLATCI:

Şimdi biz küçükken şehrimizin ortasında bir Saat Kulesi var. Büyükler derdi ki, “Dünyanın merkezi bu Saat Kulesi, inanmaz isen kaz da bak” Nasıl kazacaksın, böyle bir şey olabilir mi? Daha sonra Google bundan 10 ay önce ‘dünyanın merkezinin Çorum’ olduğunu ilan etti. Bunu garipseyenler oldu, ama biz dünyanın merkeziyiz. Bunun için herkesi tüm dünyayı Çorum’u görmeye davet ediyorum. Yani Çorum sadece bir leblebi şehri değil. Çorum’un sanayisi var. Cana yakın insanları var. Çorum’un her şeyi var.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Türkiye’de sanayileşme oranının nüfusa göre en yüksek olduğu şehir.

AHMET AHLATCI:

Evet öyle. Bir şey ekleyeceğim. İhracat yapan fabrikalarda çalışan işçilere de ayrıcalık verilmesi lazım. Şimdi işçi bulamıyoruz. Türkiye’de işsizlik oranı 11-12 ise Çorum’da bu oran 4.90’dır. Amerika gibi. Hatta 3’e doğru gidiyor. İhracat yapan fabrikada çalışan işçinin bir artı avantajı ve imtiyazı olursa, mesela ihracat yapan bir firmaya hükümet buradan bir vergi almamalıdır. Bu da ihracat yapan fabrikalarda çalışacak işçi sorununu çözecektir.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Performans bazlı bir çalışmadan bahsediyoruz.

AHMET AHLATCI:

Performans bazlı da olabilir ama ona oranla 200-300 TL vergisinden azaltılarak ayrıcalık tanınabilir. Bir de ihracat yapan o fabrikaya enerji indirimi olabilir. Sadece ürün bazlı. Şimdi Türkiye çok miktarda yazlıkların olduğu bir ülke. Hatay’dan Karadeniz’e kadar o kadar çok yazlıklar var ki. Otellerle entegre olarak devletimiz bu yazlıkları 8-10 aylığına kiraya almalı. Ve dünyaya demeli ki kim benim ülkeme gelir de 1-2 hafta konaklarsa ben konaklama ücreti almıyorum. Düşünün şimdi 40 milyon turist geliyor. Bunu 3’e katlarız. 120 milyon turist geldi. Tabii bunları bölge bölge otellerin idaresine vereceğiz. Adam evde kalacak ama otelin havuzu, yemeğinden faydalanabilir. Esnafından alışveriş yapacak. 15 gün kalacak. Bir turist 15 günde 500 dolar harcar mı? 120 milyon turist getirirsek 60 milyar dolar gelir elde ederiz. Bizim dış ticaret açığımız 57.5 milyar dolar.

Yazlıkçılar için de yazlığın bakımı var. 2-3 ay sen kalırsın. 8-9 ay devlete verirsin. Kış mevsiminde bir sürü yazlıklar duruyor. Dış ticaret açığını bile buradan kapatacağımıza inanıyorum.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Valla çok önemli bir proje hemen Turizm Bakanımıza anlatmamız gerekiyor. Siz bilançoda durağan bir varlığı dönen varlık haline getiriyorsunuz. Dolayısıyla sabah çalışıyor, akşam para kazanıyoruz efendim.

*

Ahmet Bey bu programda esasında bir paragraf da oluşturuyoruz. Çünkü hayattaki en değerli şey zaman. İnsanlar zamanlarını bizimle geçirsin istiyorsak onlar için çekici olmalıyız. Az zamanda çok ve büyük işler başarmamız gerekiyor. Şimdi sizin anlattıklarınızdan editörlerim yavaş yavaş paragrafın cümlelerini yazmaya başladılar. Onlara yeni cümleler oluşturmamız lazım. Buradan şöyle gidelim. Bu programda nelerden bahsedeceğimizi söyledik. Küreselleşmeden, küresel iklim değişikliklerinden bahsedeceğimizi söyledik. Kadın ve girişimcilikten bahsedeceğimizi söyledik. Şimdi önümüzdeki en önemli konulardan bir tanesi de döviz konusu. Amerika para basma hakkına sahip olan bir ülke. Zaman zaman bu çok tartışılıyor. Biz de farklı para birimleri cinsinden iş yapalım diye. ABD de o zaman farklı siyasi veya ekonomik silahlarını çekiyor. Dünyada başlıyor ekonomi savaşları. Siz belki de kendi para biriminizi güçlendirmeniz için ekonominizi güçlendirmeniz lazım. Ama bunu yapana kadar söylenen reformları yapana kadar bir yandan da kendinizi sigortalamanız gerekiyor. Ya da döviz silahını çekenlere karşı onların silahıyla cevap vermeniz ya da üstümüze kurşun geçirmez bir döviz yeleği geçirmeniz gerekiyor. Var mı sizde böyle bir yelek?

AHMET AHLATCI:

Bir defa bir araba alıyoruz. 200 bin TL. Bunu kasko yaptırıyoruz. 1600-2000 TL’ye. 1 milyon dolar kredi alıyoruz ama bunu kasko yaptırmıyoruz. Sigorta yaptırmıyoruz. Gelecek sene ne olursa. Böyle bir şok da yüzde 60-80 devalüe ediyoruz. Teknik terimle Hack yapmak ayrı bir şey. Döviz sigortası buna opsiyon piyasalarında da olabiliyor. Biz geçen sene büyük miktarda döviz sigortası yaptık. Bunu İsviçre’den yapıyoruz. Şöyle; örneğin bir bankadan 1 milyon dolar aldınız. İnşaatta kullandınız. Kaçtan bozdurdunuz. Mesela 5.60’tan bozdurdunuz. Gelecek sene kaçtan ödemek istiyorsunuz bunu 5.80’den ödemek istiyorum. Bunu biz ekrana girdiğimizde size bir prim çıkıyor. Bunun sigortası diyelim 350 bin TL. 200 de kur farkı var. 500-600 bin liraya paranın hepsi geliyor 6,1 TL’ye. Bunu yaptırmazsanız her tarafınız açık. Dalgalı kur sistemi var. Dışa karşı bir şeyimiz var. Açığız. Bundan dolayı tüm şirketlere herkese mutlaka dövize kasko yaptırmak lazım. Niye siz işletmenizde iyi çalışıyorsunuz. Güzel hizmetler yapıyorsunuz. Doğru hizmetler yapıyorsunuz, ama sizin dışınızdaki gelişen olaylar borcunuzu ikiye katlıyor.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Valla iş yapacağım, para kazanacağım diyorsunuz. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamak lazım.

AHMET AHLATCI:

Şimdi VİOP piyasası var. Vadeli işlemler ve opsiyon piyasası. Borsa İstanbul’un altında. Her ne hikmetse 18.15’te kapanıyor. Dünyada 5 gün 24 saat vadeli piyasalarla alışveriş yapıyoruz. Biz her gün 18.15’ten sonra dolar TL’mizi dünyanın şefkatli kollarına bırakıyoruz. Onlar da çok şefkatli. Oradan önce Londra’dan yiyoruz. Ora bitiyor gece Uzakdoğu’dan yiyoruz. Onun için acilen bizim piyasamızın 5 gün 24 saat çalışması gerekiyor. Bunu yapınca hem sakinleşecek, hem de yığılma olmayacak. 18.15’e gelirken herkes akın ediyor fiyatlar gereksiz yere yukarı çıkıyor, aşağı iniyor. Bunlara gerek yok. Adam ben TL veya dolar alacaksam ne zaman istersem alırım. Başkaları Londra ve Uzakdoğu’dan bize atak yapmak isterse, bizim Merkez Bankası açık olacak. Böylece atak yemeyiz.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Matbaa ellerinde adamlar istediklerinde dolar basıyor. Ben biliyor musunuz sabah kaçta kalktım? Sabah 6.30’da kalktım. Açtım Ekotürk ekranını arkadaşlarla yazışıyoruz. Şimdi saat 21.45’e geliyor biz hala bu kadar çalışıyorsak VİOP piyasasının da çalışması lazım. Biz İstanbul finans merkezi olsun diyorduk bir ara. Ben de şahsen çok çalıştım o konuda. 9-6 çalışan piyasa ile finans merkezi olur mu? Ben böyle bir şey görmedim hayatımda.

AHMET AHLATCI:

Tabii ki böyle bir şey olmaz. Artı burada şöyle bir şey var. Yabancılar Türkiye’de kaldıraçlı işlem yapak istiyorlar. Bunun için Türkiye’de hesap açmak istiyorlar. Bu kolaylaştırılmalı.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Neden ama bunu bir açıklayalım. Bu çok önemli bir konu. İşlem yapmayı yasaklayarak spekülasyon…Bu sözcük yanlış kullanılıyor aslında, bu kötü bir şey değil. Manipülasyonu önlemek noktasında önlem almaya çalışmak doğru mu değil mi? Biz piyasayı çalıştırarak onun koşulları içerisinde bu işleri engellemeliyiz.

AHMET AHLATCI:

Şimdi Avrupa’da bu oran 1’e 35. Bizde 1’e 10. Bir defa Rusya’dan Ukrayna’dan Bulgaristan’dan Irak’tan Suriye’den çok talep var. 1’e 10 deyince gelmiyor. Bunun Avrupa’da 1’e 35, Londra’da 1’e 400, İsviçre’de 1’e 200 var. Şimdi siz bu insanları buradaki iş dünyası, Rus zenginler bizim ülkemizi seviyorlar, iş yapalım diyorlar. Ama 1’e 10 veriyorsun. Bir de her 15 günde bir beyanname vereceksin diyoruz. Biz bunları geçelim. Burada 1’e 35 olan Avrupa standartlarını yakalayalım. Bir de işlem bazında mesela adam gittikten sonra arkasından vergi al. Bunun lüzumu yok. Her işlem yaparken aynı oranda işlem bazında işlemi yaparken yüzde 3 te devletimize vergi kessinler.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Dolayısıyla bunu engelliyor olmak devletten bir gelir kaybına neden oluyorsa ki, olduğunu söylüyorsunuz. İstihdam kaybına neden oluyor, söylüyorsunuz. Burada işlem yapan yabancı yatırımcı gelecek hesap açacak turizm yapacak, para harcayacak, yatırım yapacak. Bunu engelliyorsa ki engelliyor gibi gözüküyor. Bir de üstüne 50 bin TL gibi küçük yatırımcının imkansız şekilde yapmasını engelleyecek şey koyuyorsanız bu çok da uygun değil.

AHMET AHLATCI:

Buna gelince ne oldu? 45 tane böyle firma vardı ve 43’ü yurtdışına gitti. Şimdi bizden 7-8 milyar dolar gitti. Şimdi yapılırsa yabancı niye diyor. Sizin ülkenizde SPK var diyor. Mükemmel kuralları var diyor. Yine bizim ülkemizde Takasbank gibi çok mükemmel bir şey var. Yani bu iki kuruluşumuzun kuralları mükemmel. Ama 1’e 35 yaparsanız ben 2-3 milyar dolar ülkemize geleceğini düşünüyorum. Bunlar hep şimdi İsviçre’de, Londra’da işlem yapıyor. Benim ülkemde işlem yapsınlar. Kârı ve vergisi benim ülkemde kalsın. Bu en güzel bir şey.

“ÖZEL SEKTÖRE OLAN KDV BORCU ÖDENSİN, İHRACAT YAPAN CİDDİ ÖDÜLLENDİRİLSİN”

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Ülkenin bilançosuna baktığınızda bir artı tarafları var. Aktifleri. Ama bir de eksi tarafı var borçları. Şimdi siz aktiflerini artırmak noktasında bir şey söylüyorsunuz. Gelelim borçları ödeme noktasına. Yani devletin özel sektöre bir KDV borcu var mesela. Onu nasıl ödemek gerekiyor.

AHMET AHLATCI:

Bu KDV yaklaşık 160 milyar TL. Şimdi devlet 2017’de çok güzel 240 milyar TL bir KGF teminatı verdi. Çok güzel oldu. Büyümemiz yüzde 11’lere çıktı. Bu KDV’yi, 160 milyar TL’yi birden verse para yok. Bir takım alacaklarını mahsuplaşsa bir gelir kaybına sebep olacak. Bu KDV’yi 16 milyar 16 milyar olarak 10 senede versin. Hangi işadamının alacağı varsa bankaya desin ki ‘Ona 40 milyon ver’. Dön bana onu 10 yıl kredi yaz. Merkez Bankası ona yüzde 24 ile versin. O da üzerine 4 koysun yüzde 28 ile devlete versin. Özel sektör 160 milyar TL’yi alınca bir sefer çevirse yüzde 18 KDV verecek, yüzde 22 Kurumlar Vergisi yatacak. Yüzde 40 yapar. Yine bunun yüzde 7-8’ini giderden eksiltirse yine devlete yüzde 32-33 verecek. Devlet 28-29 ile alsa bile 5 puan artısı olacak. Ve bu bütçe içinde devletimize hiç dokunmadan her yıl 16 milyar 16 milyar ödeyecek. Bunun hemen bu şekilde sağlanması lazım. Yani işletmelerin sermaye ihtiyacı var. Bu ortamda işletmelerin KDV’leri verilirse buna kriz demiyoruz. Ülkemiz iki ay bir şok yaşadı, ama bunu bu şekilde atlatabiliriz.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Bu ülke eninde sonunda uzun vadede çok güzel yerlere gidecek varlığa da umuda da sahip. Yeter ki biz o gitmek istediğimiz hedefe koşarak gidelim. Bizim derdimiz bu.

AHMET AHLATCI:

Bakın efendim. Şimdi bunu bilirler Euro çıktığı zaman paritesi 0.80 idi. Oradan kalktı 1.59’a çıktı. Sonra 1.03’e geriledi. Yani Euro bile yüzde 50-60 değer kazandı ve kaybetti. Bizim paramızda da olacaktır. Bu olmuştur, olacaktır. Bu bize kendimize çeki düzen vermeyi de öğretti. Şimdi biz diyoruz ki, yüzde 35 tasarruf yapalım. Bir defa devlette, ailemizde şirketlerde her yerde yüzde 35 tasarruf yapmamız lazım. Bu bize ilerisi için de çok güzel şeyler kazandıracaktır. Nasıl ki her kriz içerisinde fırsatlar da barındırır, bunu, tasarruf bilincini çok iyi geliştirmemiz lazım. Bunu bir de AK Parti hükümeti şöyle bir şey söyledi. Cumhurbaşkanımız da söyledi. Yüzde 60-70’e kadar olan yatırımları durduracağız. Çok doğru bir şeydir. Bu yapılan yatırımlar, altyapı 15 sene daha gider. Yapılan çok güzel şeyler var. Yollarımız mükemmel. Bunun yanı sıra bir güneş enerjisi var. Güneşten alıyoruz elektrik üretiyor ve bunun yerine doğalgaz ithal etmeyeceğiz.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Siz doğalgaz dağıtımı yapıyor olmanıza rağmen diyorsunuz ki biz çevreci, daha sürdürülebilir, Türkiye açısından daha önemli olduğunu düşündüğümüz yatırımlarla ilerleyelim Öyle mi efendim?

AHMET AHLATCI:

Şimdi trafoda yer yok. Böyle bir şey yok. Yani trafolar için otoban yapalım. Türkiye’de tarım dışı ne kadar taşlık alan varsa hepsine mutlaka güneş enerjisi yapmamız lazım. Türkiye’de yaklaşık 20 milyon konut olduğu biliniyor. Bunların hepsinin çatısına yapalım. Bizim enerji faturamız yıllık 65 milyar dolar. Şimdi bereket petrol varili 80-81’i buldu, oradan 100’e gidecekti, gitmedi, 75-76’ya indi. Oralara gittikçe enerji faturamız daha da kabaracaktır. Bunun tek şeyi 1 dolarlık ihracat için 0,61 centlik ithalat yapıyoruz. Fakat güneş enerjisini koyduğumuz zaman sıfıra karşı 100 elde ediyoruz.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak noktasında çok ciddi adımlar atıldı. Bunların başında da güneş enerjisi ile birlikte çok farklı noktalara taşınabileceğini düşünüyorsunuz. Biraz önce anlattığınız konu vergi oranlarını indirmek. Bunlar aslında ekonomi kitaplarında olan şeyler. Doğru anlatıldığı ve anlaşıldığı takdirde Türkiye’de 1 birimlik vergi toplamak için harcadığınız ve ekonomide yarattığınız yavaşlatmayı ortadan kaldıracak, ekonomiyi çok ciddi şekilde hareketlendirebileceğini söyleyebiliriz. Buradan madem benim biraz konum, o yüzden biraz ukalalık edeceğim. Sizinle konuşmak çok zevkli olacak. Şu altın konusuna geleceğim. Biraz önce Euro-Dolar paratesinden bahsettiniz mesela. Benim naçizane görüşüm Euro-Dolar paratesinin 0.85 olmasa bile 1’e gideceğidir. Bir de altınla Euro arasındaki kolorasyonun koptuğunu düşünüyorum ki o yüzden de hep durup durup bana soruyorlar. Altın alma zamanı mı? Ben diyorum ki altınlanma zamanı. Sizin görüşlerinizi merak ediyorum bu konuda.

AHMET AHLATCI:

Doğrudur her zaman Euro düşer ise altın da düşer. Ama burada tuttular birbirini. Niye? Çin ile ABD arasındaki ticari savaştan korktular. Şimdi bunu fark edenler yavaş yavaş altın almaya başladılar. Altın 1190’dı, 1200’dü çıkamıyordu. Altının 3 tane düşmanı var deriz. Düşmanın birisi yeni icat oldu. Bitcoin. O da yarıda kaldı. Şimdi dolar bu yıl içinde 4 kere faiz artıracak. 1 doların faizidir. İki petrolün varil fiyatıdır. Onlardan sıyrılamıyordu ama tüm dünya baktı ki bu ticari savaş bir noktaya gelecek. Ben Euro’yu da bırakayım, Doları da bırakayım ben en güvenli liman altına geçeyim dedi. Şimdi tasarruf için dolar alırsanız dolar artarsa bir kere karınız olur. Orada kalırsınız. Ama altın alırsanız bir dolar artışından karınız olur, bir de ons alınca artınca karınız oluyor. Yani dünyadaki altın fiyatı arttığı için. Bankalar şu sıralar diyorlar ki size “TL kredi verelim” Ya da altın verelim. Niye ben döviz kredisi istiyorum. İhracat yapacağım. Niye TL veriyorsun? Çünkü TL’yi 39-40’tan verecek. Niye altın veriyorsun.? Çünkü altının onsu çok dipte. Onu geri alırken 1300-1350’den alacağını düşünüyor. Ben herkese altın almasını tavsiye ediyorum. Yani sade rafinerim olduğu için, ana mesleğim kuyumculuk olduğu için demiyorum. Biliyorsunuz altın en dipte şu an. Biliyorsunuz 4 Ağustos 2010’da altının onsu 1918 idi. Uzun süre orada kaldı.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Altında böyle bir mevsimsellik, altın yatırımcısı için bir kural var mı?

AHMET AHLATCI:

Tabii ki var. Türk halkı altını seviyor. Yılda 4-5 kere altın yükselince satar. Günde 1 ton altın alırız. Mesela Cumhurbaşkanımız altınları bozdurun dediğinde biz 5 ton aldık. Adana’da 3 ton alınmış böyle bir günde. Şöyle bir şey var, örneğin kilosu 250 bine çıktı. İnsanlar satıyor. 235’e düştüğünde geri alıyor. Yılda bunu 4 kez yakalayan yüzde 40 para kazanıyor.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Bunun zamanları var mı bize de söyleyin o zaman.

AHMET AHLATCI:

Zamanlarını, inanın Türk halkı en iyisini biliyor. Dünyada başka bir halk yılda altını 4-5 kere yükseldiğinde satıp düştüğünde ise alamaz.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Helal olsun diyelim o zaman. Rahmetli Güngör Uras’ın dediği gibi Ayşe Teyzeyi takip etmek lazım. Siz o zaman Türk yatırımcısı alıyor mu satıyor mu ona bakın yeter. Peki bu önemli noktalardan biri de döviz bürolarının durumu. Döviz büroları ülkede çok önemli bir ihtiyaca cevap veriyordu. Son dönemde ben Kapalıçarşı’da hangi arkadaşımla konuşursam işlerimiz kötü diyorlar. Neden kötü işleri?

AHMET AHLATCI:

Şimdi efendim bir yıl öncesine kadar döviz bürolarından bankalar döviz alıyordu. Bir yıl öncesinde bizim ne kadar noksanımız, şu kadar falan. Döviz bürolarından gelen paranın kaynağından şu olur bu olur diye. Şimdi bundan önceki müsteşarımız Osman Çevik bey döviz bürolarını A grubu, B grubu diye ayırdı , teşekkür ediyoruz. Burada şu var. Bizim ülkemizin durumu bir Almanya değil. Almanya’nın etrafındaki Avrupa Birliği ülkeleri. Birbirine sınır ticareti diye bir şeyleri yok. Benim ülkem Suriye, İran, Irak, Lübnan’a yakın. Oradaki insan sınır ticareti yapıyor. Pirinç satıyor dolar alıyor, un satıyor başka şey alıyor. Oradaki, Urfa’daki döviz bürosuna bunlar geliyor. O da alıyor Batı’ya getiriyor. Elinizde akşam üstü 15 milyon dolar para var. Bu benim bütçemin alın teri olan, tertemiz olan bu parayı hiçbir banka almıyor. Merkez Bankası almıyor. A grubu döviz bürosunun aldığı bir para bu.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Burada şunu mu anlamamız lazım. Kayıtdışılık yani Bitcoin’in de başına bela olan kara para aklama unsuru noktasında Türkiye önemli bir düzenleme yaptı. A grubu döviz bürosu düzenlemesi ile kayıtdışı kara paranın bu sisteme girmesi mümkün değil diyorsunuz.

AHMET AHLATCI:

Şimdi Antalya’da döviz bol. Turistler bankaya gidip sıra beklemiyor döviz bürosuna bozduruyor. Peki benim elimde 15 milyon dolar var. Bunu birine vermem gerekiyor. Bunu almayınca yarın ülkemizdeki şokların hızlı artışı da bundan. Eğer ülkedeki A grubu veya B grubu olabilir onların aldığı döviz yıllık 35 milyar dolardır. Bunu da biz 1994’de ve 2001’de Merkez Bankası üyesiyiz. Oraya verdik. Merkez Bankası 2001’de döviz alır karşılığında TL verir. Şimdi biz diyoruz ki herkes döviz alsın ve karşılığını versin. Birikti. Biz Rusya’dan her yıl 26 milyar dolarlık doğalgaz alıyoruz. 3-4 milyar dolarını domates ile ödüyoruz. Geriye 20 milyar dolar para kalıyor. Merkez Bankası’nda birikeni ABD üzerinden havale yapmak yerine götürüp Rusya Merkez Bankası’na Dolar olarak teslim edelim. Az önce saydığım 460 milyar dolar içerisinde bende, sizde, onda bulunan dolarlar da var. Eğer Merkez Bankamız efektifi nakde alırsa buradaki kayıt dışı demeyelim de ekonominin dışında kalan yastık altında kalan varlığı da sisteme sokabiliriz.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Altın kaynaklarının bu anlamda ekonomiye kazandırılması çok önemli.

Zamanı çok hızlı kullanmışız, 1 dakikamız kaldı. Bir önemli konumuz daha var. Devlet bilançosunun aktif ve pasif tarafına bakıyoruz. Şimdi bu sağlık sektörü Türkiye’de özellikle sağlık turizmi açısından da çok gelişen bir sektör. Şehir Hastaneleri yapıyoruz. Sağlık sektörü ülkenin güler yüzlerinden biri oldu. Çünkü orada teknoloji de çok yüksek. Teknolojinin ancak üretilmesi, işlenmesi, satılması noktasında bir miktar dışa bağımlıyız. Örneğin Manyetik Rezonans dediğimiz görüntüleme unsurunda. Bildiğim kadarıyla hastanelerdeki MR araçlarının makinalarının eskiden 13 yılda bir yenilenmesi gerekiyordu. Şimdi bunu 10 yıla çektiler. Bunu çekmelerinin sizin açınızdan ve ülke açısından sonucu nedir.

AHMET AHLATCI:

Şimdi MR cihazlarını biz özel hastanelerde 20 yıl kullanıyoruz. Çünkü MR ve Tomografide çok teknoloji değişmiyor. Değişse bile satıcı firma geliyor, program yüklüyor. Bunlar nasıl oluyorsa 13 yılı 10’a çekiyor. Bunun 20 yıla çıkması lazım. Biz zaten Avrupa’dan çok öndeyiz. Orada doktor gerekli görürse MR’a gönderiyor. Bizim hastamız dizim ağrıyor beni MR’a götürün diyor. Bizde bu özellik varken 13’ü 10’a çekince 400-500 milyon dolar bu makineye vereceksin. Herkesin ihalesi bitince 12-13 yaşındaki bu MR ihaleye girmeyecek. Yeni MR alacaksın. Yeni MR da dolar ve döviz kaybıdır. Bunu Sağlık Bakanımızdan 20 yıla çıkarmasını bekliyoruz.

SON BİR ŞEY SÖYLEMEK İSTİYORUM.

Biz ihracatta bir ödül vermek istiyoruz. Ülkemiz şöyle desin; kim ihracat yaparsa yaptığı ihracatın aldığı verdiği vergileri hariç yüzde 10’u kadar Türk parası döviz değil yılsonunda ona ödül vereceğim desin. Ama bunda hayali olur, buna kesin kurallar koyacaksın. Yine tüketime yönelik ithalatta da yüzde 25 vergi konduğu zaman 1.5 yılda ihracat ithalat oranının birbirini dengeleyeceğini düşünüyorum.

ARTUNÇ KOCABALKAN:

Türkiye’nin tasarruf etmesi gerekiyor. Devletin de, halkın da yüzde 35 gibi bir tasarruf etmesi lazım. Bu tasarrufu bize yakışmayan harcamaları azaltarak yapma imkânımız da var. Bu söyledikleriniz ona işaret ediyor.

Efendim çok teşekkür ediyorum. Bu programa konuk olduğunuz için. Biz bu programda hep bir paragraf oluşturarak haftanın özetini vermeye çalışıyoruz. Müsaadenizle sizin anlattıklarınızdan arkadaşlarım diyor ki:

GECENİN PARAGRAFI – SANAYİCİ AHMET AHLATCI

BU TOPRAKLAR, BU GENÇLİK HER TÜRLÜ İMKANA VE KAYNAĞA SAHİP. EĞER KAYNAKLARIMIZI DOĞRU KULLANIRSAK, TÜRK EKONOMİSİNİN KARŞISINDA HİÇBİR GÜÇ DURAMAZ. BUNUN İÇİN DÜNYAYI VE KENDİMİZİ İYİ TANIMALIYIZ.

Doğru demiş miyiz efendim?

Ahmet Ahlatcı Çorum’dan kalktı geldi, bize oranın güzelliklerini anlattı. Ve ekonomiye ait de zannediyorum güzel bir paragraf yazmamıza yardımcı oldu. Biz de bu paragrafın altına imzamızı attık. Haftaya aynı gün ve saatte buluşmak üzere sağlıkla kalın.

Editör: TE Bilisim