-2-

Hiç bir şey tesadüflere bırakılmamış, bütün yıkım projeleri alt yapısı hazırlanarak planlanmış ve hayata geçirilmiştir.

Siyasi suikastlar birbiri ardına gelmektedir… Prof. Dr. Muammer Aksoy, Doç. Dr. Bahriye Üçok, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Doç Dr. Necip Hablemitoğlu, Orgeneral Eşref Bitlis ve Gaffar Okkan’ın katledilmesi gibi.

Oynanan oyunun farkına varan ve tertibi bozacak olan isimler peş peşe öldürülmektedir. Bu isimler toplumu bilgilendirerek oyunu bozacak cesur kalemlerdir. Ayrıca Muammer Aksoy Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Genel Başkanı’dır. Öyleyse bertaraf edilmeleri kimin çıkarınadır sorusunun yanıtı gün gibi, güneş gibi açıktır.

"Katli vaciptir" hükmü verilen yurtseverler için tetikçiler, emperyalizmin paralı uşaklarıdır. Gerçek katil CIA'dır, MOSSAD'dır, Alman Vakıfları'dır.

Toplumun bir başka kesimi ise tarikatlar ve bazı cemaat benzeri yapılar üzerinden denetim altına alınmakta ve yönlendirilmektedir.

Bölücü teröre karşı en dirençli güç ise Türk Ordusu’dur. Asker, terörle mücadelede elinden geleni özveriyle yaparken, siyasilerden de gerekli adımların atılmasını istemekte ancak beklenen hamleler bir türlü yapılmamakta veya yaptırılmamaktadır.

Türkiye’de bütün bunlar 32 kısım tekmili birden yaşanırken Yugoslavya tarih sahnesinden silinmiş, sıra Irak’ın işgaline ve parçalanmasına gelmiştir. Türkiye’de iktidarda olan DSP, ANAP, MHP koalisyonu ilk önce yapay bir kriz ile diz çökertilmiş (2001) ve beyaz atlı prens olarak Kemal Derviş çantasında ulusal ekonomiyi çökertme planlarıyla gönderilmiştir.

Hasta edilen ekonomiye yine acı bir ilaç lazımdır. 24 Ocak 1980 Kararları’nın ileri aşaması uygulamaya konulmuştur. Emperyalizm, Türkiye ekonomisinde mıntıka temizliği yapmaktadır. Yani verem mikrobunun iktidarı için zayıf düşürme uygulaması sahne almıştır. Tabii hastamız GDO'lu glikozla tatlandırılmış zehri hep şifa niyetine içecek, ancak her seferinde biraz daha güçsüz kalacaktır. Bu zehrin en önemli özelliği kişilerin düşünme yetisi ve milli kimliğinin yitirmesine neden olmasıdır. Toplumun savunma mekanizmaları bertaraf edilmektedir. Tarım çökertilmekte, KİT’ler yok pahasına satılmaktadır.

Yeter mi yetmez!..

Ecevit’in Irak işgaline destek olmaması üzerine düğmeye basılmış, koalisyon içerden dağıtılmıştır. Kimdi o erken seçim diyerek ortaklığı bozan ortak? Herkes kendi rolünü, var gücüyle oynamaktadır.

İşte bu süreçte 28 Şubat’ın meyvesi artık dalında olgunlaşmıştır. CFR’nin memorandumunu tüzükleştiren bir parti yüksek huzurdadır. AKP, zayıf düşürülen topluma baldıran şerbeti niyetine sunulmuştur.

Bu dönemde, “Hocam bunlar böylece sosyalleşecekler, demokratlaşacaklar…” diyenlerden “Yetmez Ama Evet”çiler türetilecektir. 

04 Haziran 2003… İkiz Yasalar TBMM’nde kabul edilmiş, 18 Haziran 2003’de ise Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. " İkiz Yasalar'ın Ağa Babası ABD'li Başkan Wilson'dur. F. Özen"

20 Şubat 2008… Vakıflar Yasası… Lozan "YOK" sayılmıştır.

Rockefeller Vakfı, Dünya Kiliseler Birliği, George Soros Vakfı; Evangelist Protestan ABD, AB ve ülkemizdeki Azınlık Kiliseleri’nin isteğiyle Vakıflar Yasası çıkarılmıştır. Bu isteğin destekçileri arasında CIA ve MOSSAD gibi örgütlerin  de olması kimseyi şaşırtmamalıdır.

Bu arada bir başka tertip kervanı yola çıkarılmıştır. Malta Sürgünleri’nin 21. yüzyıl uyarlaması Ergenekon adı verilen hayali bir terör örgütü ileri sürülerek yapılan tutuklamalardır. Silivri zindanı bölünme tehlikesini topluma anlatma olasılığı olan isimlerle doldurulmuş ve çeşitli teranelerle Cumhuriyet’i koruma ve kollama görevi olan Türk Ordusu saldırıların hedefi haline getirilmiştir. Zayıf düşürülmeye çalışılan Türkiye Cumhuriyeti “sivil (bölücü) anayasa” denen bir başka  glikozlu hormonla tatlandırılmış zehirli ilacı şifa niyetine içerek ulus devlet yatıp federasyon olarak uyansın diye mesai yapılmaktadır. Millet, zehrin glikozlu tadından olsa gerek, intihara sürüklendiğinin farkında değildir. Kasımpaşalı, karizmatik Başbakan'ın elindeki silah "İleri Demokrasi ve vesayetsiz ülke"dir.

Ama Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmek lazım… Siviller ve emekli askerler Silivri’ye, muvazzaf subaylar Hasdal’a kapatılarak ileri demokraside altın (!) sayfalar yazılmaktadır.

Türk milleti ise medya kuşatmasında narkoz altında dizileri gerçek, olup bitenleri ise hayal misali izlemektedir. Toplum, algı zafiyetinde tavan yapmış durumdadır. Partiler, sendikalar, dernekler iç operasyonlar ile medya kuşatmasındaki toplumla uygun adım gitmektedir.

Dâhili tertiplerle ele geçirilen ve işlevsizleştirilen parti, sendika ve derneklerde tabandan başlayarak yapılacak bir millileştirme hareketi tehlikenin farkına varabilen her yurttaşın temel görevidir.

Gözlemcilikten ve kısmen de kendi kendine söylenerek yakınmaktan, etkinliğe geçmenin eşiğinde bir toplumsal süreçtir yaşadığımız. Artık şu parti, bu parti eşiği çoktan geçilmiş, her türlü etnik, dini, siyasi ayrılığı öteleyerek milleti birleştirmenin olmazsa olmazı bizleri beklemektedir. Bu hamleyi yapmayanları tarih affetmeyecektir.