“Cumhuriyet, kökü erdeme dayalı bir idaredir. Cumhuriyet erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık korkuya, tehdide dayalı olduğu için korkak, alçak, sefil, rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bundan ibarettir”    Mustafa Kemal ATATÜRK

Yalnız Türk ulusunun değil tüm ezilen milletlerin kabullendiği büyük önderin, Mustafa Kemal Paşa’nın,  sözlerine sığınıp girdik yazıya…

Evet, Cumhuriyet erdemdir, erdemli yurttaşlar yetiştirmek de Cumhuriyet’in değişmez ilkesidir. Ancak, 27 Aralık 1949’dan sonra ABD’li uzmanlara teslim edilen Milli Eğitim’imiz ağır, usul milli niteliğini yitirirken erdem kavramı da, erdemli yurttaş kavramı da tarihe karışmaya başlamıştır. Ol sebepten günümüzde Mustafa Kemal’in ilkelerine sahip çıkan, onları yaşama biçimi olarak benimseyenlere “üretim hatası” demekteyiz.

Geldiğimiz noktada balık baştan kuyruğa kadar kokmuştur. Trajik olan budur. Pis kokulardan soluk almak olanaksızdır. Bu durum tuzun da kokması halidir.

Ancak tuzun bunca kokuşmuşluğuna rağmen gerçeği görmek yerine, sanal gündemlerin arkasına saklananlar, gaz maskesi kullanmayı tercih edenler ne yazık ki çoğunluktadır.  

Allah’ın, Peygamberin metalaştırıldığı, inançların ticarete merdiven, siyasete tramplen haline getirildiği bir toplumda erdemsizlik, istisnalar dışında (üretim hatası bireyler), ortak payda olmuştur. Burada Aziz Nesin’i öykünerek bir yüzde belirlemesi yapmıyoruz.

İşimize geldiği zaman % 100 akıllı, işimize gelmediği zaman ise % 100 aptal veya duyarsız olabiliyoruz. Malum “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı…

“Gemini kurtar da nasıl kurtarırsan kurtar” diyerek gelinen uçurumun kıyısındayız artık.

Burada görülmesi gereken bir gerçek daha vardır: “ Ilımlı İslâm Anlayışı”.

1896’da Osmanlı’da uygulanmaya başlayan bu anlayış, ticarileşerek tabana yayılmayı başarmıştır.

Hemen herkesin bir hocası vardır ve icazet alınarak her şey mubah olabilmektedir.

Zamanımızın en makbul hocaları ise, malumunuz Washington ve Pensilvanya’dır.

Erdem mi dediniz? Erdemin bile pazara çıkarıldığı bir ülkede yaşıyorsak... 

Futbolcu, hocaya sorar, “Gol atmamak karşılığı 100 bin dolar veriyorlar. Bu parayı almam dinen caiz midir?” Hoca, “Caizdir…” der, sonra ilave eder “Ama belgesi olmasın…” Muhterem hocamız bir taraftan da cebini işaret etmektedir!!!

Cennetin tapusunu satan papazlarla el etek öperek yapılan “Dinler Arası Diyalog” süreciyle geldiğimiz noktaya sıfat biçmek kolay değildir.

Erdem mi dediniz?

Yasa dışı ilişkisi ortaya çıkanlar ise “İmam nikâhımız var…” diyerek sığınıyorlar dinde özelleştirmenin cennetine… Malum şimdi cennet, en az beş yıldızlı oteller veya Erdoğan’a tahsis edilen dinlence villaları…

Erdem mi dediniz?

Ne demiş Hoca’nın biri “Ben şikeci futbolcunun icazet alanını severim… Eğer beni görürse…”

Emperyalizme elinizi verip, kolunuzu, bırakın kolunuzu bedeninizi bile kurtaramadığınız günlerde yaşıyorsanız,  “erdem-fazilet” bir kez raydan çıktıysa, siz seyredin gürültüyü… Türkiye ne kadar temizse futbol da o kadar temizdir. Bu durum toplumsal bileşik kapların evrensel ilkesidir.

1990’lı yılların ikinci yarısında anlı şanlı bir gazetemiz, ekonomi sayfasında “Yeşil Sermaye” haberleri yapmaktadır.

Halktan toplanan paralarla kurulan şirketler, holdingler… Ve verilen paraların buharlaşıp gitmesi… Faizsiz kazancın dayanılmaz temizliği… Daha doğrusu faizin kralını uygulayıp, “faiz günah” diyenlerin dayanılmaz açıkgözlüğü… Saadet zinciri kopunca feryat eden mağdur kalabalık…

İşte bu holdinglerden birinin bir yöneticisi o gazetenin reklam servisini arar. Bir hafta süreyle tam sayfa reklam vermek istediklerini söyler!

Ne mi olur?

Yurtiçinde ve yurtdışında topladığı paraların üstüne yatan o holding ve diğer benzer şirketler hakkında yapılan haberler şıp diye kesiliverir.

Ne demişler? Su sesi, para sesi, kadın sesi… Ama vicdanını cüzdanında taşıyanlar için paranın sesi,  elbette her şeyden önemlidir. Paranın şarkısıdır söylenen…  

Yurttaşın haber alma özgürlüğü, kamuoyu oluşturmanın erdemi… Geçiniz efendim, geçiniz… Siz kendinize paranın su gibi aktığı, bir icazet kapısı seçin yeter… Sırası mı erdemin?…

Mustafa Kemal’e sığınarak bitirelim yazımızı… "Dünyada her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortak sayılır."   

Yaşanan trajediden herkes sorumludur ve bunun bedeli ödenecektir.

Türk milleti erdemsizliğinin bedelini son günlerde sayısı hızla artan şehitlerimizin kanı ile ödemektedir.

Önemli olan ödedikleri bedelin neye mal olduğunu farkında olmaktır.

Şimdi bir soru soralım kendimize… Dürüstçe cevap verelim.

Erdemli miyiz,  yoksa erdemsiz mi?

Ben sordum, siz cevaplayın…