''... gün gibi âyân oldu içime / encâmı fenâdır bu gidişâtın!..” Attila İlhan

Attila İlhan, 40 kuşağının toplumcu gerçekçi şairlerine “fedailer mangası” der. İkinci Paylaşım Savaşı sınırlarımıza dayandığında güvenlik için “karatma geceleri” uygulanır. Aynı dönem, nice aydın ve sanatçı için “karartma hayatlar” olmuştur. Rıfat Ilgaz, Niyazi Akıncıoğlu, Hasan İzzettin Dinamo, a.kadir, Suat Taşer, Şükran Kurdakul, Fethi Giray, Ömer Faruk Toprak, Cahit Irgat, Arif Damar, Enver Gökçe, Ahmet Arif… Bu şairleri Mehmet Kemal, “Acılı Kuşak” olarak tanımlar.
“Fedailer Mangası”nın en çilekeş şairi Enver Gökçe olmuştur. (1920, Kemaliye (Eğin) – 19 Kasım 1981, Ankara)
“1920 yılında Erzincan Kemaliye'de doğdu. 1929 yılında ailesiyle Ankara'ya göç ettiler. Burada özel bir ilkokulda okumaya başladı. 1935 yılında Cebeci Ortaokulu’na girdi. Ankara Gazi Lisesi'nin ardından Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Sosyalist düşünceye yakınlaşmaya başladı ve çeşitli derneklere üye oldu.
1951'de İstanbul'da Kadırga Öğrenci Yurdu'nda yönetici olarak çalışırken tutuklanıp Türkiye Komünist Partisi davasında altı yıl ceza yedi. 1951-1957 arasında cezaevinde kaldı, ardından iki buçuk yıl Çorum Sungurlu’da sürgüne gitti. 1960'tan sonra Ankara'da çeşitli gazetelerde düzeltmenlik, bağımsız yazarlık gibi işler yaptı. 1963-1966 arasında, İstanbul'da Yurtlar Müdürlüğü'nde görev aldı. Daha sonra doğduğu köye çekildi, uzun yıllar kentlerden uzak yaşadı. 1977'de tedavi için Bulgaristan'a gidip geldikten sonra Ankara'ya yerleşip çevirilerle uğraştı.
19 Kasım 1981'de Ankara'da Seyranbağları Huzurevi’nde 61 yaşında yaşamını yitirdi.”
Enver Gökçe ve Şiirinin Genetik Yapısı…
“Enver Gökçe’nin şiirini besleyen, kendi sentezinin oluşumunu sağlayan etkenler nelerdir?” diye bir soru sorarsak verilecek cevapların çoğunluğu, “Halk şiiri ve kültürü, masallar olacaktır.
Bu yaklaşım doğru mudur? Doğrudur, ancak Enver Gökçe’nin kendi sentezini ifade etmede eksik ve yetersizdir. Çünkü Enver Gökçe, Türk şiirinin derin köklerinden aruz dâhil, beslenerek kendi şiirinin inşa etmiştir.
Bize bu konuda yol gösteren ise Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nden sınıf arkadaşı İlhan Başgöz’dür.
Enver Gökçe’nin 1940 yılında tanıştığı İlhan Başgöz sadece sınıf arkadaşı değil, aynı zamanda şiirinin inşa sürecinin en yakın tanığıdır.
On yıl boyunca yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen iki edebiyat öğrencisi dillerinde Karacaoğlan, Yahya Kemal, Orhan Veli, Mehmet Akif…
Enver, Eğin’in Çit Köyü’nden, İlhan ise Gemerekli… Arpalar biçilirken doğmuş, yılı belli değil… 1921 mi, 1923 mü yoksa?
Bir diğer deyişle ikisinin de kültür köklerindeki ana damar, halk şiiri ve türküler… Ama Enver Eğinlidir. Eğin türkülerinin halk müziğimizde özgün bir yeri vardır. Ve mezuniyet tezi de Eğin Türküleri üzerine olacaktır. (1947)
Türküleri iyi bilen Enver Gökçe, İlhan Başgöz’ün deyişiyle “küçük, ama tatlı ve dokunaklı sesiyle” türküler okumaktadır.
Bu noktadan hareketle Enver Gökçe’nin eserlerindeki “şiir-müzik-ritim ilişkisi” bu ana kökte saklıdır. Ancak der İlhan Başgöz, “Enver’in sanatında halk şiirinin etkisi doğrudan olmadı. Araya Sabahattin Ali’nin küçük ama içli koşmaları girdi.”
Bu koşmaları çok seven Enver Gökçe, çağdaş bir şairin dilinde Koşmaların, örneğin hapishane duygularını yolunca anlatmada nasıl işe yaradığını görmüştür. İlk Koşmalarında köy insanının yoksulluğunu, çaresizliğini yansıtmıştır.
Enver Gökçe kısa zamanda Koşma taklitçiliğinden sıyrılacaktır. Ancak inşa ettiği şiirinde bu ilk denemelerinin imgeler, söz kalıpları olarak yer aldığı görülür.
Evet, Enver Gökçe Koşma söylemeyi terk etmiştir ama halk türkülerinin yalın anlatımı ve arı Türkçesi şiirinin başat özelliği olacaktır.
Enver Gökçe’nin şiirini besleyen bir başka kök ise Dede Korkut masallarıdır.
Burada masal derlemelerine değinmeliyiz.
Usta Nazar (DTCF, 1946), Şehzade ve Üç Turunçlar (DTCF, 1946)
Bu masallar, Dost Yayınları tarafından 1960'lı yıllarda yayınlanan masallar dizisinde imzasız olarak yer almıştır. Şairin ölümünden sonra İlhan Başgöz'ün uyarısıyla, Yaba Yayınları tarafından çıkartılmakta olan iki aylık, Yaba Öykü kitapçıklarında bu kez şairin imzasıyla yer alırlar. Şehzade ve Üç Turunçlar (1984) ve Usta Nazar (1985)
Antil Masalları (1958), Hint Masalları (1958), Çin Masalları (1958), Mısır Masalları -"Mustafa Gökçe" adıyla (1959), Dede Korkut Masalları "Aydın Tataroğlu" takma adıyla (1968). Tutuklamalarda, gözaltılarda ve aramalarda kaybolan, yok edilen sayısı bilinmeyen şiirleri yanında Dünya Masal ve Efsaneleri çevirisi de vardır.
Buradan hareketle salt Dede Korkut değil şairin dünya masal edebiyatından da etkilendiğini söylememiz mümkündür.
Divan Şiirinin etkileri…
İlhan Başgöz, 1942 yılına, hocaları Abdülbaki Gölpınarlı’nın etkisiyle “divan şiiri delisi” olarak girdiklerini söyler.
“Nefi’nin böbürlenmesi, Baki’nin gümbürtülü sesi, Fuzuli’nin umutsuz sevgisi” her ikisini de etkiler. Ancak başköşeye kurulacak olan Nedim’dir. “tepeden tırnağa İstanbul” olan “hovarda” ve “sevgisinde de üzüntüsünde de insan” olan Nedim.
Enver ve İlhan, Nedim divanını ezberleyecekler ve bir zaman Nedim diliyle konuşacaklardır.
Divan şiiri etkisinin Enver Gökçe’nin şiirinde kolay sezilmemesinin nedenini İlhan Başgöz, “genç kuşakların divan şiirini iyi bilmemelerine” bağlar. “Hâlbuki” der İlhan Başgöz, “Bu şiirin ses ve söz dünyasını iyi tanıyanlar, Enver’in bu yanını anlamakta güçlük çekmezler. Enver, ‘gönlümüzce’, ‘evvel madde, ahir fikir’, ‘şol aşkı bilmezlenenler’, ‘hayal etmesi zor’, ‘ben berceste mısraı buldum’ derken sadece divan şiirinin usta söyleme geleneğini yansıtmaz, onun sözcükleri ile de konuşur. Divan şiiri, Enver’e sözcükteki şiir yükünü bulmada yardım etti.”
Her ikisinin de dünya görüşlerindeki değişme ve gelişme, onları Divan şiirine karşı çıkmaya getirecektir. Ancak, der İlhan Başgöz, “Bu şiirin çift dizelerini hep sevdik, onlarda insan duygularının bulunmadığı savı doğru değildir. Pek ince ve güzel anlatılmış insan duyguları bu şiirde vardır.”
Abdülbaki Gölpınarlı’nın “1945’de yayımlanman “Divan Edebiyatı Beyanındadır” adlı kitabı her ikisini de olumsuz etkileyecek, Divan şiirinden söz etmez olacaklardır.
(SÜRECEK)