Yine görgü tanıklarına göre, ambarların çatı altlarına bile gıda çuvalları yığılmıştı.

Gece ve gündüz, belli bir sistem içinde askeri kıtalara çay, ayran, ekmek veriliyordu. Yine askerin hareketli olduğu önemli noktalara çayhaneler yapılmıştı. İaşe maddelerini taşıma işinde, bu işi güçleştiren sorunlar da yaşanmıştı. Bunların başında hava koşullarının kötüleşmesiyle birlikte meydana gelen sıkıntılar vardır. Örnek verecek olursak yoğun yağmur zamanlarında yollarda taşıt ve yük hayvanlarının gidip gelmesini zorlaştıran güçlükler ortaya çıkıyordu.

Bir diğer sorun da taşıma işini yapan hayvanların, yeterince beslenememesinden dolayı zayıf duruma düşmeleriydi. Az sayıda kullanılan motorlu taşıtların yedek parça sorunları kendini göstermişti. Kağnı ve yaylı araba gibi taşımada kullanılan araçlar, geleneksel yöntemlerle onarılabiliyordu.

Ancak yine de bütün bu eksiklikler bir araya geldiğinde, toplam görüntüde bir güçlük kendini gösteriyordu. Savaşın ilk evrelerinde pek erzak sıkıntısı çekilmedi.

Ancak, cephenin belli bir noktasında birden yoğun biçimde asker yığılması yaşandığında erzak ulaştırmada güçlükler ortaya çıktı.

Askere verilecek yiyeceğin oranı da, 12 Eylül 1914 tarihli “Tayinat ve Yem Kanunu”na göre belirlenmişti. Buna göre bir ere günlük 600 gram un, 250 gram et ya da 125 gr. Kavurma, pastırma, sucuk ya da konserve et verilmesi gerekiyordu. Buna ek olarak 10 gr. Yağ, 20 gr. Soğan ve tuz verilmeliydi.

Ancak zor zamanlarda bir askere günlük verilmesi gereken gıda oranı düşüyordu.

Örneğin et 62 gram, bu da verilemezse 31. Gram olarak verilirdi. Ekmek bulunamaması durumunda daha ileri hatlardaki avcılara, dayanıklılığı nedeniyle verilmesi daha yararlı olan peksimetin, ekmek kadar besin değeri yoktu.

Çanakkale cephesinde bir askere günde 900 gram ekmek veriliyordu. Bunun yanında sıcak yemek de verilmesine önem veriliyordu. Sıcak yemeklerin başında pirinç çorbası, etli fasulye ve nohut, bulgur pilavı verilmekteydi. Yine kuru bakla ve komposto sık, sık dağıtılıyordu. Çerez olarak da kuru üzüm ve fındık verilmekteydi. Aralıklarla askerlere tütün de dağıtılmaktaydı.

Cephede en ön hatta çarpışan askerlere uzun süre dayandığı için peksimet dağıtılıyordu. Askerin yeşillik yemeleri için çaba harcanıyor; kimi zaman bunlar o bölgede doğal ortamından toplanıyordu.

Amerikalı gazeteci Arthur Raul, 1915 yılının mayıs ayında Türk cephelerini gezdi. Geri hatlarda askerlerin sabah kahvaltısında çay, keçi peyniri, zeytin ve esmer ekmek yediklerini ve bu yiyeceklerden kendilerine de ikram edildiğini yazdı. Askere verilen öğle ve akşam yemeğini gördüğü zaman; bunların çok iyi pişirilmiş et, pirinç ve tatlı yediklerini yazdı.

O’nun gözlemine göre, askerler bu yiyeceklerle bir köylü Türk’ten daha iyi besleniyorlardı. Akşam yemeğinde askere çorba, et, taze fasulye, taze ekmek, erik kompostosu ve pilav verilmişti. Önemli sorunlardan biri de cephedeki askere temiz ve içilebilir su sağlanmasıydı. Karşı tarafın içme suyu gemilerle adalardan getiriliyordu. Bu su son derece sağlıklıydı ve askerin içmesi durumunda hiçbir risk söz konusu değildi.

Türk tarafında ise durum daha farklıydı. Özellikle kara savaşlarının en yoğun olduğu dönemlerde, insan ölüleri toplanamıyordu. Ara sıra küçük süreli bırakışma anlaşması yaparak, iki tarafın rahatça ölülerini bulundukları yerlerden alarak gömmeleri için imkân sağlanıyordu. Ancak bu bir süre etkili oluyor, ardından ateş hattı içinde ölen askerlerin cesetleri kısa sürede çürümeye yüz tutuyordu.

Çürüyen cesetler, su kaynaklarını kirletiyordu. Yine insan ve hayvan dışkıları çevreye gelişigüzel yayılmış durumda bulunuyordu.

Bu da su kaynaklarını kirleten önemli bir etkendi.

Bölgede bulunan kaynak sular oraya yığılan insan potansiyeline göre oldukça azdı.

Yeterli su olmadığı gibi bir de bu nedenlerden ötürü var olanların önemli bir kısmı da kirlenmekteydi.

Bu durum, salgın hastalıklar için son derece uygun ortam yaratmaktaydı.

Bir noktada var olan temiz suyu, her bir yana ulaştırabilmek de güçtü. Sarnıçlar aracılığıyla hayvanlarla su taşındığı gibi, cephenin değişik yerlerine serpilmiş biçimde az da olsa taş çeşmeler vardı. Ancak bunların ilaçlanmadan içilmesi, askerin hastalanmasına zemin hazırlayacak riskler oluşturuyordu.

kaynağı belirlenen belli yerlere kuyular açıldı. Yine cepheye yakın yerlere yapılan su depolarına su kuyularından su taşıyacak hatlar yapıldı.

(SÜRECEK)