Bütün bu koşullar yerine getirildiğinde de başka sorunlar kendini gösteriyordu:

Taşınan ürünlerin bir saklanabilmesi için ana dağıtım noktalarında depo ve ambarlara gereksinim vardı. Bu ana ambarlardan, daha ötelere, cepheye kadar iaşe maddelerini götürecek menzil kollarına gereksinim vardı. Ve elbette cephenin hemen ardında daha küçük depoların kurulması gerekiyordu.

Gerçek görev; ilgili yönetmeliklerde belirlenmiş oranda ve nitelikte yemeğin cephede, uçlarda ve daha gerilerde görev yapan askerlere sağlıklı biçimde ulaştırılmasıydı. Uygun yerlerde mutfaklar kurulması gerekliydi. Pişen yemeği korunaklı taşıma kaplarında savaşan birliklere dek götürecek taşıma ve dağıtım kollarına ihtiyaç vardı.

1915 yılının ilk aylarında bölgede yoğun askeri yığılmalar olduğunda, Cephe Komutanlığı gerekli iaşenin sağlanması için alınması gereken önlemleri sıralayan bir genelge yayınladı.

Bu genelge bütün bu hizmet zincirlerinde uyulacak kararları, sorumlulukları ve yükümlülükleri sıralıyordu.

Biga, coğrafya üzerindeki konumu gereğince son derece önemli bir noktada yer almaktaydı. En önemlisi de; bulunduğu nokta olarak Marmara Denizi üzerinden deniz taşıtı ile gelecek iaşe maddelerinin ulaştırılacağı bir yerdeydi. Yine Anadolu’dan, Çanakkale üzerinden Gelibolu yarımadasına ulaştırılacak gıda denklerinin kolayca ulaştırılabilmesine olanak sağlıyordu.

Dolayısıyla orada kurulacak büyük bir iaşe deposu, kolayca ana dağıtım üssü görevi de görebilirdi. İaşe ürünleri oraya ulaştırılabildiğinde, artık iş menzil kollarına ve onların çabalarına kalıyordu.

Her kolaylığın, bir de zorluğu olması doğaldır…

Bu genel kural, Biga için de geçerliydi. Deniz yolundan ilk başlarda iaşe yükü getiren taşıtlar buraya ulaşarak, denklerini yığıyorlardı. Deniz yoluyla gelen ise Akbaş-Kilye koyundan dağıtılıyor ya da güzergâh üzerindeki merkezlerdeki noktalara indiriliyordu. Ancak ilerleyen dönemde deniz yolunun kapanması ve bu yolla gıda ürünlerinin taşınmasının kesilmesi gibi güçlü bir olasılık vardı.

İstanbul’dan gelen gıda ürünleri ise Uzunköprü’ye kadar tren yoluyla getiriyor; buradan mekkâre kervanlarıyla menzil ambarlarına götürülüyordu. Biga, kuşkusuz Avrupa yakası için bir görev üstlenmişti. Onun yanı sıra Burgaz, Akbaş, Karabiga, Ezine ve Bayramiç’te de birer ambar açılmıştı. Buralarda da erzak depolanmıştı ve gereksinim duyuldukça buralardan cepheye doğru aktarılıyordu.

Ancak Anadolu yakasında da askeri birlikler yığılmıştı. Dolayısıyla o tarafta da depoya gereksinim vardı. Ve gıda ürünlerini uç noktalara kadar taşıyan ve pişirip askere bir düzen içinde servis yapabilen kapsamlı bir teşkilata…

Hem Biga’ya hem de Çanakkale’ye bu gereksinimin karşılanması için depolar yapıldı. Her iki tarafta da erzak kolları oluşturuldu. Yetkililer depolarda ne kadar erzak bulunduğunu sık sık tespit ederler ve eksilen kısımları tamamlamak için yeni çalışmalara başlarlardı

İlk başlarda depolarda askere en az bir ay yetecek oranda ürün bulunmasına dikkat edilmişti. Sonradan bu, Enver Paşa’nın emriyle üç aylık süreye kadar uzatıldı. Bu nedenle artık ambarlara gıda sevkiyatının daha yoğun biçimde yapılması zorunluluğu ortaya çıktı.

Örneğin, 9. Tümen için, 8 Mart 1915 tarihinde İstanbul’dan bir anda 1.280 ton yiyecek getirildi. Bu yollarda daha hareketli ve yoğun biçimde gıda taşımacılığının yapılması, kervanların sık aralıklarla gidip gelmesi, kağnı ve mekkâre kollarının daha yoğun ve sık olarak gıda maddesi taşıması anlamına geliyordu.

Bir İstanbul gazetesinin verdiği habere göre; İstanbul’dan hareket eden bir kişi, savaş bölgesine doğru gitmişti. Yol boyunca erzak ambarlarının içinde, sundurmalarında ve çevresinde yığılmış erzak çuvalları, yağ tenekeleri, fıçılar görmüş ve bunların sanki küçük birer tepe görüntüsü verdiğine tanıklık etmişti.

Yoluna devam ettikçe gece ve gündüz yollarda kıtalara çay, ayran, ekmek veren askeri çayhanelere denk gelmişti. Arabalarla ve develerle taşınan ve hiçbir zaman arkası kesilmeyen erzak kafileleri bütünüyle orduya gıda taşıyorlardı. Gazete son cümle olarak şunları yazıyordu:

“Bu yüce hizmetler karşısında ordumuz muharebede iaşe konusunda zerre kadar sıkıntı çekmemektedir”

Bu yorumda bir abartı var mıdır, bilinmez…Belki de moralleri yüksek tutmak için kaleme alınmış bir yazıydı. Ancak içinde gerçek taraflar olduğu da gözden uzak tutulamaz…

Başkent İstanbul’dan cepheye doğru gittikçe, değişik yerlere erzak ambarları yapılmıştı. Cepheye yakın yerlerde yer alan değirmenler, sürekli olarak çalıştırılmaktaydı. Kağnılarla ve deve kervanlarıyla sürekli bu depolara erzak taşınıyordu.

Bu ambarlara buğday, arpa, darı, un, yağ ve şeker gibi gıdalar depolanıyordu. Yine bakliyat, soğan, patlıcan, sardalya yağı, zeytin, zeytinyağı, peynir, patlıcan ve tütün taşınıyordu.

Mutfaklarda kullanılmak üzere maden kömürünün de taşınan maddeler arasında önemli bir yerinin olduğu görülüyordu.

(SÜRECEK)