ŞEHİTLERLE KOYUN KOYUN YATTIK

Cephede 3 gündür süngü harbi yapıyoruz, düşman sürekli saldırıyor. Her taraf şehit ve yaralılarla dolu. Akşamüstü geri çekilme emri verildi. Arkamızdaki birliğe katılmak için geri çekiliyoruz, toplam 7 kişi kalmışız. Yorgun, üzgün ve mahcubuz. Sığındığımız birlikteki arkadaşlar bizi çok iyi karşıladılar. Teselli etmeye, mahcubiyetimizi gidermeye çalıştılar. Her tarafa ateşler yakılmış, üzerlerine yerleştirilmiş kazanlarda yemekler kaynıyordu. Yemek ikram ettiler ama bizlerin yiyecek hali yoktu ki.

“Yer gösterin yatalım” dedik.

“Şu barakalardan birine girip yatın” dediler.

Hemen en yakınımızdaki barakaya yöneldik, kapıyı açıp içeri süzüldük, etraf zifiri karanlık, göz gözü görmüyordu. Ama içeride uyuyanlar olduğu belli oluyordu.

“Bize de biraz yer verir misin? Arkadaş” deyip kendimize yer açtık.

Uzandık, çok yorgunduk, hemen uyumuşuz. Sabahın ilk ışıkları ile uyandık, şaşkınlıkla etrafımıza bakındık, çevremiz şehitlerle doluydu, yanlış barakaya girmiş, sabaha kadar şehitlerle koyun koyuna yatmıştık. Gözlerimiz yaşlı, karanlıkta kendimize yer açmak için bilmeden sağa sola yatırdığımız şehit arkadaşlarımızı sevip okşayarak yerlerine yatırdık. Barakayı terk ettik.

Zığındere’de Bayram Namazı

Komutan Rıza Bey askerlerinin yüzlerindeki mutluluğu okumuştur. Yardımcısı Münim Mustafa’ya şöyle seslenir:

-“Mustafa, bayramlarda küçükler büyüklerle bayramlaşmaya gelir. Bugün biz tüm asker evlatlarımızın hem anası, hem babasıyız. Onlar vazife başında bizimle bayramlaşmaya gelemezler. Tüm subaylara haber ver; öğleden sonra ön siperdeki nöbet bekleyen evlatlarımızla bayramlaşmaya gideceğiz.“

19 Ekim 1915 Kurban Bayramı’nın 1. günü Zığındere’de siperlerde düşman bekleyen askerlerle bayramlaşmaya giderler. 30. Alay Komutanı Yarbay Rıza Bey ve diğer subaylar…

Siperdeki askerler, komutanlarının kendileriyle bayramlaşmaya geldiğini görünce çok sevinirler. Başta alay komutanı olmak üzere bütün komutanlarıyla bir bir bayramlaşırlar. İçlerindeki aileleriyle olan bayramlaşma özlemini bir nebze de olsa giderirler.

Alay Komutanı Yarbay Rıza Bey, dolaştığı bir siperde geldiğini fark etmeyen, hayallere dalmış Ankaralı Hasan ile karşılaşır. Hasan, siperden gerisin geriye dönmüş, süngülü tüfeğinin süngüsünü çenesinin altına dayamış, genç bir aşık gibi dalgın dalgın uzaklara bakarken, alay komutanının siperine ziyarete geldiğini hissetmemiştir.

Alay komutanının “Oğlum Hasan, bir derdin mi var? Nedir bu dalgınlığın?” sözleriyle hayallerinden uyanır. Koşar, alay komutanının ve diğer komutanların ellerini öpüp bayramlarını kutlar ve ardından

•“Yoktur komutanım bir derdim” der.

Alay komutanı, daha sert bir üslupla sorusunu yineler:

•“Yok yok evladım, büyük bir derdin olmasa bu kadar dalgın olamazsın. Söyle bakayım, derdin nedir Hasan? “

Bu soru üzerine, Ankaralı Hasan’ın dili çözülür, başlar anlatmaya dertlerini:

•“Vallahi komutanım, biz buraya ağabeyim ile birlikte gelmiştik. O evli, bense nişanlıydım. Dün ağabeyimin Arıburnu’nda şehit olduğu haberini aldım. Bu topraklardan benim de dönüşümün olmadığına inanıyorum. Buraya gelirken beni nişanladılar, fakat ben nişanlımın yüzünü hiç görmedim. Bu mübarek bayram sabahında Allah’ıma yakarıyordum; Ya Rabbi, ne olur, bu dünyadan gideceksem nişanlımı bir defacık göreyim, annem, babam, kardeşlerim ve büyüklerimle helalleşip öyle gideyim.”

Ankaralı Hasan’ın bu acı yakarışları savaşın sert koşullarıyla yüreği taşlaşmış Yarbay Rıza Bey’in de yüreğini yumuşatır:

-“Kaç günde köyüne gidip gelebilirsin Hasan, evladım?” Diye sorar.

-“On gün izin yeter komutanım” der.

Yarbay Rıza Bey yanındaki yardımcısı Münim Mustafa’ya döner:

- “Mustafa, Hasan’a on gün tebdil-i hava izni (hava değişimi) yaz”

Münim Mustafa, Ankaralı Hasan’a on gün izin yazar ve köyüne gönderir. Daha sonra yazdığı “Cepheden Cepheye” başlıklı savaş anılarında bu olaydan şöyle bahseder:

“Hasan köyüne gidip geldi. Fakat Çanakkale Cephesi’nde savaş daha çok uzun sürdü. Benim ise tayinim Filistin Cephesi’ne çıktı. Hasan Çanakkale’de şehit mi oldu, yoksa sağ salim dönüp nişanlısıyla mutlu bir yuva mı kurdu, bunu bilmiyorum”

kahramanlar Çanakkale’de siperlerde düşmanla boğuşurken yürekleri hep nişanlılarının, eşlerinin, çocuklarının, anne, baba ve sevdiklerinin özlemiyle yanıp tutuşurdu.

Çanakkale’yi bu duygular içinde “Geçilmez” yaptılar. “Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı” türküsünün son bölümünün ağıtları Ankaralı Hasan ve ağabeyinin ve daha nicelerinin dramını yansıtır. Varlığımızı ve bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz tüm şehitlerimizin ruhları şad, mekân cennet olsun.

Kaynak: “Cepheden Cepheye-Münim Mustafa, Arma Yayınları”