Bakıp da görememek ne büyük bir trajedidir. Gördüklerimizi ifade etmede en büyük aracımız ise dildir. “Görme” eyleminin çerçevesi ve derinliği, o andaki bilgi birikimimiz ile sınırlı ve doğru orantılıdır.
Öylesi ifade biçimleri vardır ki bilgi dağarcığımıza eklenen yeni buluşlara direnen, ezberini bozmayan bir yapı gösterirler.
Örneğin, insanın beyin fonksiyonlarını yitirerek tepkisizliğine “bitkisel hayat” deriz. Oysa bitkilerin dünyasında yapılan araştırmalar, bu canlıların da acı çektiklerini, kendilerine gösterilen sevgiye karşılık ve uyaranlara tepki verdiklerini kanıtlamıştır.
İnsanlar ve hayvanlar, bir tehlike karşısında kaçabilme şansına sahip oldukları gibi savunmaya da geçerler. Bitkilerin ise kökleri sebebiyle kaçma şansları yoktur. Ancak bu şansızlık bitkilerin kendi tepkilerini ifade etmelerinin ve savunma yöntemleri geliştirmelerinin önünde engel değildir. Her canlı kendi hayatını bir şekilde savunur. Bu da doğanın bir gereğidir.
Örneğin, “Isırgan Otu” ismiyle müsemma bir bitkidir. Yaprakları üzerinde gözle zor görünen dikenleri vardır. Bu dikenlerin yaprakla birleştiği yerde ise içi formik asit dolu bir kesecik bulunur. Yaprağa temas edildiği anda dikenler batar, küçük keseciklerdeki formik asit cilde bulaşır kaşınma ve yanmaya sebep olur.
Afrika’da bir akasya cinsi körpe dalları ve çiçekleriyle zürafaların ilgisini çeker. Zürafa, akasyanın dallarını ve çiçeklerini yemeye başladığında ağaç kendini savunmaya geçerek yapraklarına bir alkaloit salgılar. (Alkaloitler, bir bitki tarafından doğal olarak üretilen kimyasal bileşiklerdir. En bilinenleri striknin, morfin, nikotin…)
Bu alkaloit zürafa için zehirlidir. Yaprakların tadındaki değişiklik sebebiyle zürafa bir başka ağaca geçer. Ancak, zürafayı savuşturan akasya bu kez de havaya saldığı bir kimyasal ile tehlikeyi komşularına duyuracaktır. Bu erken uyarı sonucu diğer ağaçlar da anında yapraklarına alkaloit pompalar. Artık akasya ağacı zürafa için cazip bir besin değildir.
Pelin Otu bitkisi de böcekleri uzaklaştırmak için çeşitli kimyasallardan oluşan bir koku salgılamaktadır.
Bazı bitkiler ise böceğin ısırdığı yerden onun sindirim sistemini bozan ve geçici tokluk hissi veren bir sıvı salgılarlar. Ve aynı anda hasarlı yerden salgıladıkları “jasmonik asit” ile diğer yaprakları ve komşularını uyaracaklardır.
Yapılan araştırmalarda bitkilerin kimyasal uyarı çağrılarını sadece havadan değil yeraltından kökleriyle de yaptıkları saptanmıştır.
Orta ve Güney Amerika’daki bir asmanın yaprakları kelebekler için çekici bir yaşam ve beslenme alanıdır. Kelebekler, yavruları yumurtadan çıkar çıkmaz bu leziz yapraklarla beslenmeleri için larvaları asma yapraklarına bırakırlar.
Kelebek, asma yaprağına yumurtalarını bırakmadan önce yaprak üzerine başka yumurta bırakılıp bırakılmadığını denetler. Yaprak, iki ailenin beslenmesine yeterli olmayacağından üzerine yumurta bırakılmamış boş bir yaprağa gider.
Asmanın savunma hilesi… Bazı asmalar yaprakları üzerine yeşil tomurcukları, bazıları ise kelebek yumurtasına benzeyen lekecikler oluştururlar. Böylece kelebek, üzerinde yumurta olduğu zannıyla o yapraktan uzaklaşacaktır.
Küstümotu, yapraklarına dokunulduğunda birkaç saniye içinde yapraklarını kapatıverir. Rahatsızlığı sürdüğünde ise Küstümotu öne doğru eğilerek gövdesindeki dikenleri ortaya çıkaracaktır.
“Bitkisel hayat” sözünün bitkilerin hayatına uymadığını görüp yeni bir ifade şekli gerekmiyor mu sizce?