Çorum
son yıllarda kültür alanında iyi atılımlar yapıyor. 2000 yılında geldiğimde
Yılda bir- iki kitap basıldığı söyleniyordu. Her yıl artan bir ivme ile artık
her ay birkaç kitap basılıyor. Çorumlu durmuyor. Bir de bu toprağın çocuğu olup
yıllardır başka illerde yaşayan Çorumlular var. Nerede ve ne iş yaparlarsa
yapsınlar kalpleri Çorum için atıyor. Hani şairin “Gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür” dediği gibi. O
gurbet kuşlarından biri de Bekir Baki AKSU ağabeyimiz.
&
Rahmetli eşi Nazire AKSU’nun hatırasına
ithaf ettiği ‘Yavan Ekmek’ten
bahsetmeden önce kısaca Bekir Ağabey kim tanıyalım.
Bekir Baki AKSU 1928 Mecitözü’ne bağlı
Çıkrık Köyü doğumlu. O tarihlerde çevre köylerin merkezi olan Çıkrık’ta tam
donanımlı bir ilkokul var. Yine o tarihlerde (1940-1950) düz liselerden başka
revaçta olan eğitim kurumu, Köy Enstitüleri, Kız Olgunlaşma Enstitüleri, DDY
meslek Lisesi ve bir kaç okul daha var. Bekir B. Aksu 1941’de köyünde ilkokulu
bitirince, Kastamonu GÖLKÖY Köy Enstitüsüne kayıt oluyor. 1946’da LÂDİK
Akpınar’dan mezun oluyor.
Öğretmenliğine devam ederken, Türk
halkı için, radyo ve fotoğraf makinesinin lüks olduğu o dönemde, fotoğrafçılığa
merak sarar. Hayat Mecmuasının açtığı fotoğraf yarışmasına katılır. Mansiyon
alır. Bu mansiyon, onun hayatına yeni bir yön verecek kadar etkili olur. Bunun
arkasından Hürriyet Gazetesinin açtığı bir fotoğraf yarışmasında para armağanı
kazanır. 1970 yılında TRT Roman yarışması açar. 47 eser içinde ‘YAVAN EKMEK’
romanı övgüye değer bulunur. Arkasından “SU HIRSIZLARI” adlı romanı Ankara
Adalet Gazetesinde tefrika edilir. (O zamanlar gazeteler sayfalarında edebiyata
yer verir, bilhassa romanları her gün bir sayfa olarak yayınlarlardı. Buna
tefrika etmek denirdi.) Bekir Ağabey, 1990 yılında İzmir EGEBANK’ın açtığı
fotoğraf yarışmasında da mansiyon alır. Yani hiçbir atılımından eli boş da
dönmez. Yıllarca Turizm Bakanlığının dia alımında ve Cağaloğlu’nda kartpostal
firmalarının aranılan adamı olur.
&
İnternet ve cep telefonu çıkmadan önce
bizim kuşak (kırk yaş ve üstü) dinî bayramlarda, yılbaşında, evlenme ve doğum
olaylarında birbirimize kartpostal ve küçük zarflarda tebrikler gönderirdik.
Toplu mesaj ve özel sitelerden şablon laflar alıp kullanmazdık. Her kart,
kişiye göre seçilir ve arkasına kişiye göre tebrik ifadeleri yazılırdı. İşte o
güzel dönemin kart kartpostal fotoğrafçısıdır Bekir Baki AKSU. İlleri ve
ilçeleri tek tek gezmek ve o şehrimize mahsus, orijinal fotoğraflar çekmek ve
bunları Cağaloğlu’nda firmalara satmak. Elbette, çalışmaları, sadece bundan
ibaret değil Bekir Ağabeyin; yakaladığı her türlü tabiat güzelliğini
objektifine alıp onları ölümsüzleştirmek. Binlerce ülkemize ait tabiat
manzarası çekmiş. 2000’li yıllara kadar o manzaraları ben dâhil milyonlarca
insan, bayramda, seyranda eşine dostuna göndermiştir. O tarihlerde bizim nesil,
pul ve kartpostal koleksiyonu yapardı. Ben de kartpostal koleksiyonu yapmıştım.
Hâlâ sakladığım bu koleksiyonuma baktım. Bekir Baki Aksu ismi ile yayınlanmış
bir BEYKOZ manzarası buldum. Onu sizinle paylaşıyorum.
Adı
yazılı olan ve olmayan binlerce kartpostalı daha, acaba benden başka kaç
kişinin koleksiyonunu süslüyor acaba?
&
25 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra
emekli olan Bekir Ağabey 25 yıldan çok fazla fotoğraf sanatına emek vermiştir.
Şu anda 85 yaşında ve sağlık sorunları olmasına rağmen, Bekir Ağabey hâlâ
çalışıyor.
Bu dünyayı mucit ruhlu, risk alan,
cesur ve girişken (müteşebbis) insanlar değiştirmiştir. B.B.Aksu kendi hâlinde,
kibar, mütevazı bir insandır. Öğretmendir, fotoğrafçıdır ve yazardır. Üç ayrı
özellik kaç kişide bir arada bulunur?
Bekir Ağabeyde bir araya gelmişler. Dünya çapında değilse de Türkiye’de
kendi çapında (kendi alanında) Bekir Baki Aksu iz bırakmış bir ağabeyimizdir.
Şair, yazar, mucit insanların içinde
daima bir motor vardır. Enerjisini yüreklerinden alırlar. Yürekleri attığı
sürece o motor çalışır. Bekir Ağabeyin de beyin motoru hiç durmuyor.
Kadıköy’de, Kadıköyü’nün karşıdan görünüm siluetini bozan yedi-sekiz katlı bir
bina inşaatı başlamış. Ömrü şehir manzaraları çekmekle geçen Bekir Ağabey böyle
bir ucubeye sinirlenir. Lânetler okurken, meslekî zekâsında şimşekler çakar. Bu
inşaatın tepesinden şahane İstanbul manzarası çekilir diye düşünür. Ertesi gün
inşaata gelir, binaya çıkıp resim çekmek isteğini söyler. Ameleler o tarihte 83
yaşında olan bu ihtiyarı kovmaya da utanırlar, bunak falan sanarak mühendise
yönlendirirler. Mühendis Bey karşısında bir ihtiyar bulur ama ihtiyar çok
mantıklı konuşmaktadır. Bir yaşlıyı, kırmak ve geri çevirmek istemez. Peki,
amca yarın makinenle gel resim çek diye izin verir. İşçilere de sıkı sıkı
tembih eder, “Sakın ha yalnız çıkarmayın. Yanında durun. Düşer, şaşar başımız
derde girer.”
(SÜRECEK)