3 gün sonra "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını" kutlayacağız.

Atatürk, 23 Nisan 1920'de Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun, öksüz çocukları şenlendirmek için çocuk bayramı olarak kutlanmasını sağlamıştır. Daha sonra çeşitli evreler geçirmiş olan bu bayram; UNESCO'nun 1979 yılını çocuk yılı olarak ilan etmesi ile birlikte, TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliğini başlatarak, bayramı uluslararası düzeye taşımıştır.

Güzel de olmuştur. Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun kutlanması ile başlayan bayramın, günümüzdeki konuma gelmesine vesile olmuştur. Ülkemizde dünya çocuklarının misafir olması, bayramı gerçek şenlik haline getirmiştir. Devamının dünya durdukça sürmesini dilerim.

Yazar Mehmet Çetingüleç "Ecevit'in Anıları" isimli kitabının Atatürk'le ilgili bölümlerinde Rahmetli Ecevit'in anlatımlarından yola çıkarak şöyle bir paylaşımda bulunuyor. Kısaca özetleyecek olursak: "Atatürk döneminde Almanya'da Hitler, İtalya'da Mussolini, İspanya'da Franco, Rusya'da Stalin vardı. (Dört adet seçmece diktatör!) Hitler asker değildi. Mussolini askerlikten kaçmak için ülkesini terk etmiş, sonra er olarak askerlik yapmıştı. Franco asker değildi, Stalin ise başçavuştu.

dönemde büyük zaferler kazanan gerçek asker sadece Mustafa Kemal'di. Asker olmayan bu diktatörlerin hepsi üniforma kullanırken, Mustafa Kemal Mareşal üniformasını çıkarıp parlamenter sisteme hayat kazandırdı. Bu Atatürk ile döneminin diğer liderleri arasındaki farkı gösterir. Savaşmaktan çok diplomasiye önem vermiştir. Müthiş bir devlet adamıdır." Rahmetli Ecevit'in bu yorumuna da tek kelimeyle şapka çıkartılır.

Bu bayramın başlangıçtan, günümüze gelinceye kadar geçirdiği evrelere, yaşanan bazı olaylara bakarken iki anekdot gözüme takıldı ve sizlerle paylaşmayı düşündüm.

Birincisi bayramla pek ilgili değil ama insanların anlayış farkını, sevimli bir şekilde ortaya koymasıyla ilgili.

Sunay Akın, "Bir Çift Ayakkabı" isimli kitabında anlatıyor:

"Yoksul bir çiftçinin, 13 çocuğundan biri olarak dünyaya geldikten sonra; Diyarbakır'da Dicle Köy Enstitüsü'nü bitirip, sinemamıza ve edebiyatımıza bir çok eserler kazandıran ve ödüller alan Osman Şahin 1970 yılında ilk aldığı ödülü annesine telefonla haber veriyor.

Telefonda annesinin sesini duyunca, coşkuyla konuşuyor 'Ana ödülü bana verdiler... Birinci oldum ana birinci!..'

Karşı taraftan hiç bir ses gelmeyince Osman Şahin, annesine verdiği mutlu haberi duymadığını düşünerek, sözlerini tekrar eder ' Ana birinci oldum, birinci!..'

Kısa bir sessizlikten sonra, annenin teselli eden sözleri duyulur:'Üzülme oğul ileri de inşallah ikinci de olursun, üçüncü de olursun, dördüncü de... Beşinci de...'

Yaaa... işte bunu iyi anlamak gerekiyor. 13 çocuk yetiştirmiş ananın birincilik anlayışına bakın!.. Onun için, siz ne anlatırsanız anlatın anlattıklarınızın hacmi, karşınızdakinin anladığı kadardır.

* * *

Bu anlatacağım, daha doğrusu Falih Rıfkı Atay'ın, "Atatürkçülük Nedir" isimli eserinin 177'inci sahifesinde bulunan, gazetelere de yansımış olan, tüyleri diken diken eden bir anekdot:

"1921'de Bolu Milletvekili Fuat Bey, Frenginin önlenmesiyle ilgili bir kanun teklifi sundu. Teklifte, çiftlerin evlenmeden önce doktor muayenesinden geçmesi isteniyordu.

Genç kızların muayene edileceği söylendiğinde mecliste tartışma çıktı. Niğde Milletvekili Hilmi efendi 'Böyle bir kanun çıkarmak günahtır!' dedi. Yozgat Milletvekili Hulusi efendi, kadının muayene edilmesinin 'şeriata uygun olmadığını' söyledi. Bunun üzerine Bursa Milletvekili Emin Bey, kadınların sadece boyunlarının, boğazlarının ve dirseklerinin muayene edileceğini, büyütülecek bir şey olmadığını söyleyince bir milletvekili 'Daha ne olsun Emin Bey' diye bağırdı. Yalvaçlı Ömer Vehbi Hoca da şunları söyledi; 'Bulaşma ancak Allah'ın izniyle olabilir. Doktorların iddia ettikleri gibi insanların birbiriyle olan münasebet ve temaslarıyla Allah'ın izni olmadıkça hastalık bulaşmaz'. Bunun üzerine Operatör Doktor Emin Bey "Ben seni bir frengiliyle temasa geçireyim de gör, frengiye yakalanır mısın, yakalanmaz mısın!'dedi. Emin Bey bu sözleri yüzünden bazı milletvekilleri tarafından öldüresiye dövüldü."

Osman Şahin'in annesinin birincilik meselesini anlayışına güldük ama, yine de takdir etmek gerekiyor. Milletvekilinin Frengi hastalığını anlayışından daha yakışıklı anlamış...

Kanunun ne zaman çıktığını bilmiyorum. Ama nikah akdinin oluşması için sağlık raporu şartı var.

Bir doktor arkadaşım anlatmıştı. Üzerinden çok zaman geçti. Kendisi hükümet tabibi görevlisi doktor arkadaşının yanında otururken şarkıcı Gönül Yazar geliyor.

Evlenmek için sağlık raporu alacak. Doktor imzayı basıp, sağlık raporunu verince; Gönül Yazar "Ben de muayene olacağımı sanıyordum. Siz yüzüme bile doğru dürüst bakmadan, imzayı basıp verdiniz. Bu ülke formalite ülkesi olmaktan ne zaman kurtulacak" demiş. Doktor arkadaşım "Kadını çok takdir ettim" demişti.

Şimdi düşünüyorum da; hepimiz evlenirken sağlık raporu aldık. Hiç birimizin aklına, Gönül Yazar'ın tepkisine benzer bir tepki göstermek gelmedi...

Yani 1921 yılında, Büyük Millet Meclisi'nde Operatör Doktor Emin Bey'i dövenlere hepimiz kızdık, ama Emin Bey'in Frengi hastalığı ile ilgili hassasiyetini çok iyi algıladığımız söylenemez.

Kısacası başlığa aldığımız;"Bayram Bile, Algıladığımız Kadar Bayram!" sözünün az şey olmadığını düşünüp, "Algı Alan"ımızı olabildiğince genişletmemiz gerekiyor.

En güzel günler sizlerin olsun.