Yurt dışından da örnekler vermemiz lâzım. Lâkin o tarihte bizim yurdumuz olup kurtaramadığımız topraklardaki Türk ve Müslüman ahalinin nüfus dramını anmazsak olmaz. Ancak Selânik’ten tutun da Viyana’ya kadar Rumeli’nde Müslüman tebaa’nın nüfus vahşetini yazsak ve buna Kafkaslarda yaşanan nüfus imha hareketlerini eklesek yıllara sığmayan dizi film olur. Zaten Justin McCarthy ÖLÜM-SÜRGÜN kitabında bunları tarafsız gözle yazmış. Biz burada bir örnekle yetinelim. Risalemizi Ermeni mevzuundan uzaklaştırmayalım.
*
İŞTE GERÇEK OKUYUN!
Son döneme bakarak çok kısa söylemek gerekirse, 1910-1922 arasında Türk ve Müslüman tebaanın beş milyonu öldürülmüş, altı milyonu sürgün edilmiş; üç milyonu gazi olmuştur.
Müslümanların uğradığı felâketin gerçek boyutlarını anlatırken Prof.Dr.Justin McCARTHY nin aklını başından alan bir örneği arz etmek isterim.
“1878 yılında Osmanlı Bulgaristan’ında 400 sığınmacının donmuş cesetleri arasında canlı bir Türk kızının demiryolu görevlisince bulunması; “Türkler ölüp gitsinler ve bitsinler” diye evlerinden çıkarılıp sürüldüğünün açık ispatıdır. Daha bunun gibi örneklerin bir hayli kalabalık olduğunun bilindiğini” söylemektedir.( 1)
Prof. Dr. Justin McCARTHY araştırmaları neticesinde elde ettiği Müslüman halkın ölüm ve sürgünleri listesi müthiş bir felâketin izharıdır.
Onbir bölgede yaptığı araştırmada Müslümanların ölüm ve sürgünleri şöyledir: Bölge bölge yazmayıp toplam olarak arz edelim.

MÜSLÜMANLARIN ÖLÜM TELEFATI.............................GÖÇE ÇIKANLAR :
Ölümleri bilenen:........................5.060.000.............Göç eden:......3.185.000
Ölümleri bilinmeyen :................... 500.000 (?)........Canlı kalan:.........96.000
...............................................................................İç göçmen : ..2.100.000
..................................................5.560.000..................................5.381.000
TOPLAM: 5,560,000 + 5,381.000=10.941.000

Gördüğünüz gibi onbir milyona yakın Müslüman halk öldürülerek ve sürülerek yurdundan yuvasından atılmıştır.
(?)Ölümleri bilinmeyen 500.ooo kişi tarafımdan tahminen ve abartmadan yazılmıştır.
*
İKİ YÜZ YILDIR DURMADAN SALDIRILAN, İÇTEN VE DIŞTAN İHANET VE İŞKENCE İLE SOYGUN, SÜRGÜN VE SOYKIRIM YAŞAYAN YEGÂNE MİLLET, TÜRKLER VE OSMANLI MÜSLÜMANLARIDIR
Bilhassa son yıllarda %99.999 yalan olan Ermeni Soykırımı Türk milletine karşı manevi linç ile aşağılama kampanyasına dönüşmüştür.
Peki, susalım mı?
Hâlâ tepki vermeyelim mi?
Mini yorum:
Dikkatinizi çekerim. Bunların hepsi Nisan 1915 den önce oluyor. Tehcir ne zaman yapıldı? Haziran 1915 de başladı. Tehcir yasası, içinde pek çok Ermeni ve Rum bulunan Mecliste haftalarca tartışılarak çıkmıştır. Öyle bir gecede ittihatçıların oldubittisi falan değildir.
Ermeni tehcirinin (geçici olarak başka bir yörede iskân ettirmenin) gerekçesi kısaca yukarıda arz edilmiştir. Kitabımızda da (2) geniş bir şekilde anlatılmıştır. O nasıl bir soykırım yapmadır ki, işgal edilen topraklarını savunmak için cepheye gönderecek asker bulamazken, tehcir ettiği Ermenilere, devlet özel asker koruması verebilmektedir?
*
BURADA FARK ETMEMİZ İCAB EDEN ŞUDUR
Adı İmparatorluk olsa da Osmanlı Devleti 1900 lü yıllara eski gücünü kaybetmiş olarak girdi. Avrupa ise tam tersine ilim ve fende ilerlemiş ve çok güçlü idi. Zaten o günden beri bunlar “BÜYÜK DEV LETLER” olarak anılır.
Nitekim 1914 yılı geldiğinde bizim donanmamız sıfırdır. Dikkat edin sıfırdır. İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya ve Almanya zırhlı gemiler yapmıştır. Uçakları vardır. Uçak gemileri vardır.
1900 lü yıllarda artık Osmanlı Devletinin sadece adı imparatorluktur. Gerçek adı ise “HASTA ADAM” dır. Neden? Çünkü yıllardır süregelen savaşlardan dolayı, halk bitkin ve bıkkındır. Ekonomi sıfırdır. Tarım ilkeldir. Silâh sanayii diye bir şey yoktur. Donanma sıfırdır. Uçak sıfırdır.
Bu yüzden Avrupa “Hasta adam” demiştir. İşte bu hasta adam’ı bir an evvel tamamen öldürüp yok etmenin tam zamanıdır. Bu yüzden Avrupa’nın askerî ve siyasî saldırıları durmak bilmez. Osmanlı ülkelerine İngiliz Lawrance gibi yüzlerce casus gönderilir. Akla gelebilecek her türlü ihanet, kışkırtma yapılır. Osmanlı bunları bile önleyemeyecek kadar acziyet içindedir.
Avrupa, Osmanlının her işine burnunu sokmaktadır. Osmanlı hep savunmada ve korunmadadır. Nitekim 1810 tarihinden itibaren Avrupa, hiçbir sebep olmadan fütursuzca saldırıp, Osmanlı topraklarını işgal edip elinden almışlardır. Fas-Tunus-Cezayir (Mağrip) Fransızların eline böyle geçmiştir. Mısır İngiltere’nin, Libya İtalya’nın eline böyle geçmiştir. Rumeli, Kafkasya ve Doğu Anadolu, Rusların eline böyle geçmiştir. Ortadoğu ve Yemen’e kadar her yerde sürekli toprak ve insan kaybediyoruz.
*
Bütün bunların neticesidir ki; yukarıda arz ettiğimiz ALTI vilayetimizde (vilâyat-ı sitte) köyler kasabalar dâhil büyük göçler, büyük ölümler, büyük trajediler yaşanmıştır. Türkler akın akın saldırıya uğradı. Akın akın göç ettirildi. Grup grup topluca öldürüldü.
Bu nüfus hareketlerini size gösteriyorum ki; milletçe ve devletçe ne büyük sarsıntı yaşamışız.
Bu ne büyük millî bir fırtınadır!
Bu ne milletçe savrulmadır! Gördünüz mü?
ERMENİLERİN VE HIRİSTİYAN DÜNYASININ UYGULADIĞI ALGI ŞARTLANMASINI BOZMA ZAMANIDIR
Genel bir kanı vardır, Yukarı mahallede bir yalan söyle, aşağı mahalleye git herkesken duyunca kendin de inanırsın. Durmadan aynı şeyleri söyle, yüksek sesle söyle, her yerde söyle, düzenli olarak söyle dünya sana inanır. Ermeniler yıllardır “AĞLA VE ÖLDÜR” taktiği yapmışlardır ve tutmuştur. Ermeniler hem öldürüyor, hem hüngür hüngür ağlıyorlar. Ermeniler düzenli, sistemli, devamlı çalıştıkları için dünya kamuoyunda öne geçmişlerdir.
Ne yazık ki biz bile durmadan “soykırım yaptınız- soykırım yaptınız-soykırım yaptınız” diye ortalığı velveleye verenlerin taktiğini yutmuşuz. Beyin yıkanması ve algı şartlanması ile “Yalan söylüyorsunuz. Soykırım yapan sizsiniz" demeyi düşünememişiz. Hep savunmada kalmışız.
-“ İşte belgeler, vallahi soykırım moykırım yoktur. Vallahi biz suçsuzuz, annem babam ölsün ki biz soykırım yapmadık. Ekmek- Mushaf çarpsın. İşte arşivler ortada, vallahi o bölgede 1,5 milyon Ermeni zaten yok. Etmeyin eylemeyin ne olur inanın .., …,” deyip duruyoruz. Yani algı şartlanması ve şamatacılık kazanmış. biz hep savunmada kalmışız, kuzu kuzu suçlu sandalyesine oturmuşuz. Saf saf halâ savunma yapıyoruz.
KAYNAKLAR:
(1) Justin McCARTHY - ÖLÜM ve SÜRGÜN sayfa 374 -çeviren Bilge UMAR- İnkılâp Yayınevi- 1998
(2) Selâhattin AYDEMİR- Dünyanın En büyük Yalanı: Soykırım- Truva Yayınları- 2013
(SÜRECEK)