Çorum Lisesinden (Atatürk Lisesi) başlayıp Osmancık Caddesi'nde biten, bir tarafı Karakeçili mahallesi, diğer tarafı Üçtutlar Mahallesi olan caddenin adı Alaybey Caddesi'dir. Bu cadde üzerinde evleri bulunan Yaşar ve Osman ağabeyler ortaokul düzeyinde eğitim görüyorlardı.

Yanlış hatırlamıyorsam Çorum’da lise eğitimi 1946 yılında başlamıştı. Lise eğitimi veren okullar pek yaygın olmadığı için o yıllarda eğitim için Yozgat veya başka illere gidiliyordu.

Mahallemizde Emine ninenin oğlu Yaşar sanırım yatılı okulda okuyordu. Eğitimini tamamladıktan sonra subay oldu.

Emine ninenin evinin karşısında Çerkez ninenin evi vardı. Bu evler küçük bahçeli, tek katlı evlerdi.

Çerkez ninenin kocası Kadir emmi her sene yürüyerek İzmir’e gider, yaz aylarını orada çalışarak geçirir, kazandığı parayı kışın kullanmak için Çorum’a dönerdi. İki oğulları vardı. Oğulları küçük Abidin ile aynı yaşlardaydık. Abisi Osman ise bizden epeyce büyüktü.

Henüz okula başlamamıştım. Osman ağabey evlerinin bahçesindeki ağacın gölgesinde ders çalışırken, ben elimde kâğıt kalem, yanında oturur; kargacık, burgacık bir şeyler karalar, ikide bir “Ben ne yazdım?” der, kâğıdı gösterir, o da sabırla “Hiçbir şey yazmadın.” derdi.

İlerleyen yıllarda Osman ağabey eğitimini devam ettirdi. PTT Genel Müdür Yardımcılığına kadar yükseldi. Ankara’ya yerleşti.

Kardeşim İsmet Ankara’da kendisini ziyaret ettiğinde dayıma olan hayranlığını şöyle anlatmış:

“İsmet ağaya evden yemek götürme işini bir gün ben, diğer gün Yaşar yapardı. Bize her seferinde ellişer kuruş verirdi.

Kebap 50 kuruş. Adam kebap yemek yerine yemek götürmeye 50 kuruş veriyor. 'Neden acaba?' diye hep düşünürdüm. Şimdi anlıyorum. Adam yardımını iş karşılığı yapıyor. Bizim gururumuzu incitmiyordu!” demiş.

O muhitten imkânlar ölçüsünde içerisinde bulundukları dönemsel zorluklara rağmen birçok isim eğitimini tamamlayarak devletimizin önemli kurumlarında üst kademelerde hizmetlerde bulundular.

Şimdi şöyle bir geriye dönüp baktığımda lise eğitimi için başka illere gidip gelinen, ağaç gölgesi altında ders çalışılan bir dönemden artık bilgiye tek bir tuşa dokunarak ulaşabiliniyor. Her şey artık öylesine hızlı bir değişim içerisinde ki ayak uydurabileni ayakta alkışlamak gerekir.

Görünen o ki, gelişim temposu daha da hızlanacak ve bırakın çağı, günü bile yakalamak çok da kolay olmayacak.

Her zaman söylerim ve zaman zaman da yazarım, “Göstermelik eğitim feci bir şey.” İşte bu noktada eğitim çok önemli. Gelişmelerin gerisinde değil, hep önünde olunması gerekiyor. Değişim şart ama nasıl bir değişim sorusuna da ayrıca kafa yormakta yarar var!..

Yapacak çok iş var, bu yüzden enerjimizi ve kaynaklarımızı, kabahatli aramak için değil, hep birlikte çözüm üretmek için harcamalıyız.

En güzel günler sizlerin olsun.