Kadının toplumda hak ettiği yeri alabilmesi için ilkeli bir duruş sergilemesi gerekiyor. Çevresine, hayata ve olaylara karşı, yoksa suyun akıntısına kapılıp gitmek zorundadır. Bu konuda, kadın hakları ile ilgili görüşleri dikkate alınan Emma Goldman’a kulak verirsek: “Kadının gelişimi, bağımsızlığı özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir obje değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. İkincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak; kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı… Hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur.”

Yoksulluğun doruğa çıktığı ülkelerde, belli bir maddi güce erişen varsıllar, alabildiğince, ne oldum delisi bir yaşamı seçerler. Şımarıklık tüketim çılgınlığı, en yüksek seviyededir. Varsıl tarafın arşa yükseldiği, yoksul tarafın tam anlamıyla, batağa saplandığı dönemde, hak ve kadın haklarından bahsetmek saflık olur. Yoksulluğun yarattığı çaresizlik denizinde yüzen insanların, ne yazık ki, ahlak, onur ve erdeminden bahsetmek pek olası değildir.

“Kadınlar ve erkekler yalnızca biyolojik olarak değil ihtiyaçları, yetenekleri ve işlevleri bakımından da farklıdırlar. Erkekler ‘doğal olarak’ daha güçlü ve akılcıdırlar, dolayısıyla egemen olmak ve hükmetmek için yaratılmışlardır. Erkekler, rasyonel zihinsel yetenekleriyle dünyayı yorumlarlar ve düzene sokarlar. Kadınlar, çocuk doğurma ve yetiştirme yetenekleri dolayısıyla günlük yaşamın ve türün üretilmesi işlevini üstlenirler. Erkeklerin, kadınların cinselliklerini denetleme hakları vardır ama kadınların bu hakkı yoktur Fatmagül Berktay, Tektanrılı Dinler Karsısında Kadın, İstanbul: Metis Yayınları, 2000, s. 18

Kadın; Egemen güçler, iktidar ve din baskısı altında koşulları taşınamayacak düzeyde ağırdır. Ötekileştirilme seçeneği ile hep karşı karşıyadır. İnsan ve toplum arasındaki çelişkinin mihenk taşı ötekileştirmektir. Batı kaynaklı bir terimdir. Bütün semavi dinlerde, kadının geri planda kaldığı sır değildir.

Günlerdir yazmaya çalıştığımız kadının sosyal hayattaki yeri, ezilip horlanmışlığı söz konusu olumsuz koşulların değişimi için, öncelikle sistemin değişmesi, sosyo ekonomik yapının değişmesi gerekiyor. Bu değişimler için de kadının sosyal hayatta, üretimde ve özellikle de yönetimde yer alması gerekiyor.

Yönetim için bazı partiler kadın kotası koyuyor, fakat yetersizdir. Hatta o koydukları kotaya da tam olarak uymamaktadırlar.

Önümüzdeki ilk yerel seçimlerden başlamak üzere, kadınların aktif rol alması gerekiyor. Toplumun en az yarısını teşkil eden yaratıcı ve üretken güçten mahrum kılmamak gerekiyor. Cumhuriyet devrimi ile kadınlarımıza bu haklar tanındı, yeter ki mevcut haklarına içtenlikle sahip çıkıp kullanma uğraşı verebilsinler.