Koronavirüs salgını nedeniyle hayat askıya alınmış olmasaydı, şu anda Turizm Haftası’nı kutluyor olacaktık.

Bilindiği üzere 15-22 Nisan tarihleri arası Turizm Haftası olarak kutlanıyor.

Ne var ki, Covid 19 pandemi süreci, tüm dünyada turizm hareketlerini durdurdu. Ülkeler arası seyahatler, zorunlu iş veya diplomatik seyahatlerle sınırlı hale geldi. Kimsenin yurt dışına turistik gezi düşünecek hali yok. Zaten sınırlar, tesisler kapalı…

*

Oysa, 2019 yılında ülkemize gelen turist sayısı 51.7 milyon, turizm geliri ise 34.5 milyar dolar olarak açıklanmıştı.

Dış turizme hizmet eden tesisler ve yöreler, Rusya ile uçak düşürme krizi, güney sınırlarımızdaki terör hareketliliği gibi nedenlerle zor yıllar yaşadıktan sonra, ancak geçen yıl rahat nefes almış ve rekorlara ulaşmıştı.

2020, bu bakımdan “sıfıra yakın” bir yıl olarak tarihe geçmeye aday görünüyor.

*

Pandemi nedeniyle uygulanan sınırlamaların ne zaman sona ereceği bilinemediği için, yurt içi turizmin hareketlenip hareketlenmeyeceği de belli değil.

Eve hapsolan insanlar, yasaklar kalkar kalkmaz kendilerini sahillere atmaya hazırlanıyorlar, buna hiç kuşku yok.

Ama, salgın riski hemen tamamen ortadan kalkmayacağına göre, iç turizm hareketlerine tam bir serbestlik tanınacak mı, sınırlamalar konulacak mı, bunlar henüz bilinmiyor.

Sonra, uzaktan eğitim, telafi eğitimi gibi nedenlerle çocukları tatile giremeyeceği için, yazlıkçılar da ne kadar özgür olabilecekler?

*

Şu anda ülkemizde, gıda ve diğer zorunlu ihtiyaç maddeleri üretimi ve ticareti yoğun olarak devam ediyor. Düzenli siparişleri olan fabrikalar ve atölyeler de üretimlerini sürdürüyorlar.

Yine taşımacılık, dağıtım başta olmak üzere belirli hizmet sektörleri faal durumda.

Gerisi ya duruyor, ya da yavaşlatılmış olarak çalışıyor.

“Bacasız sanayi” dediğimiz turizm sektörü de sıfıra yaklaşınca, ülke ekonomisinde genel bir çöküş korkusu insanın iliklerine kadar işliyor.

*

Ama eğer koronavirüs ciddi biçimde kontrol altına alınır da, Ramazan bayramından sonra, Haziran ayında hayat normale dönerse, her alanda piyasaların birdenbire canlanması ve hareketliliğin doruğa ulaşması da mümkün.

Ekonomistler arasında, dış ticaret açısından salgın sonrasına büyük umut besleyenlerin varlığını da gözardı etmemeliyiz.

Dolayısıyla, kesinlikle “bittik-mahvolduk” havasına girmememiz, kesinlikle “umutsuz” olmamamız gerekiyor.

Barış içinde, bir ve beraber olarak zorlukların üstesinden gelebileceğimize inanırsak, ilk eşiği aşmışız demektir.

Elbette, kamu kurumlarının, yerel yönetimlerin, tüm mesleki kuruluşların “insan” odaklı hizmet anlayışını benimsemeleri, hiç kimsenin aç-açık kalmasına, hiçbir işletmenin batmasına izin vermemeleri koşuluyla.

*

Temennimiz, şimdiye kadar fena gitmeyen salgınla mücadelenin daha da etkinleştirilerek olumlu sonuca ulaştırılması, piyasaların yeniden canlanması ve gerek iç, gerekse dış turizmin “sezonu en az kayıpla atlatacak kadar olsun” hareket kazanması…