Son yılların en büyük depreminden sonra, aklım-kalemim-duygularım-yazma yeteneğim tökezledi adeta.

İki haftaya yakın süredir tek bir yorum yazdım, tıkandım kaldım.

Elim klavyeye gitmedi nedense…

Sadece, içim yana yana haberleri izledim.

Özellikle küçük yaştaki çocukların kurtarılışları, enkaz altından

çıkarılış anları…

Kahredici kareler…

Bu halleri, tabloları, sahneleri, enstantaneleri neden yaşadık?

Sadece ve sadece “gecikme”ler yüzünden…

Depremlerde “gecikme”lerin ağır faturasının tahmin edemedik.

Ölümlerin ve tahribatın bu denli kabarık olabileceğini önceden kestiremedik.

Gelinen noktaya ne derseniz deyin, haklı çıkarsınız.

Gaflet, ihmal, inisiyatifsizlik, basiret bağlanması, liyakatsizlik, vurdumduymazlık, “ben bilirim”cilik…

Tamam da depremler sadece bizim ülkede olmuyor ki…

Bakınız Japonya’ya…

Nerdeyse her gün sarsıntı ile başlıyorlar günlük mesailerine…

Aynı şiddetteki depremlerde adamların “burnu” kanamıyor…

Zaten burnu kanasa, sakat kalsa, hele hele enkazın altından bir tek Japon cesedi çıksa, sorumlu bakan ya istifa eder, ya harakiri yapar…

Bizde neler oluyor?

Vazgeçtik harakiriden, “asrın depremi” dedikleri bu yer sarsıntısı sonucu, bir tek sorumlu kişi neden çıkıp da istifa etmedi?

Baş sorumlu İçişleri Bakanı Soylu’yu anlıyoruz.

Günlerdir neden konuşmadığını tahmin edebiliyoruz.

Bölgede, 2019 deprem tatbikatında masanın altına girmişti.

Görmemiş olabiliriz ama tatbikat sırasında masanın bir yerine kafasını çarpmış (!) olabileceğinden dolayı, bu deprem hakkında fazla konuşamamıştır.

Bir ihtimal, olabilir.

Pardon, “affınızı dilerim” diyerek istifa etmeyi de bu yüzden aklına getirememiştir…

Bunu anlayabiliyoruz…

Peki, AFAD başkanı nerde?

O da mı kafasını bir yere çarptı?

Neden sadece iki kelimeyi yan yana getirip “İstifa ediyorum” diyemiyor.

Bu hal Japonya’da yaşansaydı, bırakın Japon kabinesini,

başbakanı dahil yüzlerce kişi istifa eder, genel seçim kararı alınırdı.

Vazgeçtik Japonlardan, “Saray’ın tek yetkilisi ve sesi” neden genel seçimlerin yapılmaması için zaman kazanmaya çalışıyor.

Bir ülkede yeterinden fazla yetkili, tek seçici ve karar mercii olmanın ne anlama geldiğini son 4 yılda fazlasıyla anladık.

Tıpkı İkinci Dünya Savaşı sonrası durum gibi…

Ünlü Almanya şansölyesi Konrad Adenauer, 2. Dünya Savaşı sonrası yıkıntılar arasında şöyle demiş:

“Umarım bir daha İsa bile gelse, tüm yetkiyi bir insana verecek kadar aptal olmayız.”

Umarız, bizler de…