Bir başka kadının topuk seslerine yönümüzü çevirelim.

İyi Parti kurulurken, Akşener’in önüne çıkan aşılması zor engeller, kadrolaşma ve Devlet Bahçeli’nin AKP’den destek alıp rakibini “çelmeleme” çabaları…

Mahkemeler ve MHP’den ayrı olarak ikinci bir MHP yaratma çabaları…

Geliyoruz, 2019 Yerel seçimlerine…

Türkiye genelinde CHP’nin ve özellikle üç büyük kent olan İstanbul-Ankara ve İzmir’deki başarı grafiğine göz atıyoruz.

Bu tabloda, İyi Parti Liderinin CHP ile işbirliği sonucu,  İstanbul seçimlerinde bu kez 800 bin farkla İmamoğlu’nun büyük zaferi yer alıyor…

İmamoğlu’nun başkanlığa seçilmesinde, hatta ikinci turda 800 bin oy farkın elde edilmesinde en büyük başarıyı Akşener’in kendi hanesine yazmasını hiç ama hiç tartışmadı…

İstanbul zaferi, CHP’den ayrı olarak “İyi Parti’nin başarısı” olarak tarihe geçirilmeye çalışıldı.

Kazın ayağı ise hiç de öyle değildi.

Bunu CHP başta olmak üzere, iktidar partisi AKP ve ortaklarının tümü ve bütün Türkiye bal gibi biliyordu.

Kürt seçmeninin AKP ve MHP ortaklığına karşı tepkisi ve bu tepkinin karşılığını İmamoğlu’nun hanesine yazması unutulacak gibi değildi.

“Zafer sarhoşluğu” nedeniyle olsa gerek, İstanbul’da yaşayan Kürt seçmenlerin nerdeyse tümünün, İmamoğlu’nu sonuna kadar desteklediği gerçeği zihinlerde nedense yeteri kadar yerini almadı.

Oysa gerçek olan, AKP ve MHP’ye karşı kurulan CHP cephesinde hemen her parti yerini almış ve İmamoğlu büyük farkla “İstanbul Dükalığı” koltuğuna oturmuştu bile…

Meral hanım ise bu zaferde kendisinin payı olduğunu son cumhurbaşkanlığı seçiminde devamlı dile getirmiş, sayın Erdoğan’a karşı kurulan 6’lı masada ne olduysa 2023/ 14 Mayıs seçimlerinden önce Akşener isyan bayrağını çekmiş ve masayı devirmişti.

İşte bu “devirme eylemi” Türk siyasi hayatında bir başka “Milat” olarak yerini alacaktı.

Kemal Kılıçdaroğlu karşıtı politika güderek beklenmedik bir anda masa deviren Akşener’in bu eylemi, bana göre ülkeye tamı tamına gelecekteki beş yıla mal oldu.

Ne yazık ki, bir “inatlaşma”, bir “kapris” ve bir “alakasız ihtiras” yüzünden, Bay Kemal çok az bir farkla iki koltuğu, yani çıkması mümkün olan Çankaya Köşkündeki koltuk ile  CHP Genel Başkanlığı makam koltuğu olmak üzere, iki koltuğu birden kaybetti ve siyasete el sallamak zorunda kaldı.

Eğer 6’lı ortaklığın “zayıf halkası” olan Akşener tarafından masa bir hiç uğruna devrilmeseydi ne olurdu?

Belki değil, kuvvetle muhtemel Bay Kemal Çankaya Köşküne çıkabilirdi.

Halkın beklenmedik biçimde fakirleştiği, ekonominin İMF kapısına dayanma noktasına taşındığı bir sırada,  Bay Kemal’in “kıl payı” kazanıp Çankaya Köşkü’ne çıkmasıyla, belki her açıdan “güzel günlere erişme” şansımız olacaktı.

Eski Başbakan Çiller’le sona eren “çok tartışmalı” bir dönem yıllar önce kapanırken, 2020’li yıllarda siyaset sahnesinde  kendisini hissettiren Akşener’in  bu kez “ ihtiras dolu” serüveni ve arkasında bıraktığı  “topuk sesi”, ne yazık ki kendisini  hüsran dolu noktaya taşıdı.

Dünya ve Türk kadınlarının başarıdan başarıya koştuğu ve doruk noktalara tırmandığı 2000’li yıllar ve sonrasında, Çiller ve Akşener örnekleri keşke yaşanmasaydı…

Keşke siyaset dışında şanslarını deneselerdi…

Keşke…

Ülkemiz de bu hallere düşmeseydi…

(Son)