Haraketli bir seçim süreci geçirdik, fakat tartışmalar bitmedi. Her zaman muhalefet seçim sonuçlarına itiraz ederdi, bu defa ağırlıklı olarak iktidar itiraz etti. Muhalefetin itirazları çalınan ve mühürsüz oylar, çalınan sandıklar, çöpten toplanan oylar, işin oldu bittiye getirilmesi, ‘Atı alanın üsküdarı geçmesi’, trafolara kedilerin girmesi, oy sayma vakti elektriklerin kesilmesi gibi gerekçelerle olurdu.

İktidarın itirazı ise bunların dışında, aslında iktidarın özellikle İstanbul özelindeki ısrarcı itirazları ve gerekçeleri, ellerindeki somut deliller toplum tarafından tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Yine de ‘acaba bir oldu bittiyle seçimi iptal ettirebilir miyim’, ‘sel önünden bir kütük kapabilir miyim’ denemeleri devam etmekte.

AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Seçim İşleri Başkanı Sayın Ali İhsan Yavuz'un “Hiçbir şey olmasa da kesinlikle bir şey oldu" sözleri iktidar güçlerinin şaşkınlık içinde olduklarının kesin kanıtıdır. Daha doğrusu CHP İstanbul İl Örgütü’nün seçim öncesi listelere, usulsüz seçmen kaydırmalara itirazları, diri gözüken 150 yaşındaki mezardakileri ve benzeri tespitlerinin devamı olarak, ıslak imzalı tutanakları eksiksiz zamanında ellerine almaları, bütün planları suya düşürmüştür. At Üsküdar’ı geçememiş, kediler trafoya girememiş, elektrikler de kesilmemiştir. Kısacası CHP yenile yenile yenmeyi de öğrenmiştir.

İmamoğlu AKP dahil her kesimden oy almıştır. Millet İttifakının dışında HDP’nin oylarını azımsamamak lazım. Tüm bu bileşenler İstanbul’daki sonucu getirmiştir. Kitleler AKP’den hızla uzaklaşmaktadır. Çok geçmez ANAP durumuna dönüşecektir. Sağdaki yeni oluşumlar boşuna değildir ve bu gerçeği görmektedirler. Olası bu boşluğu doldurmaya adaydırlar. Çünkü siyaset boşluk kaldırmaz.

İktidar en gözde adayı ile İstanbul’a yüklenmesine rağmen çare olamamıştır. Sonuçta kaybedilen seçimi murdar ve güvensiz ilan etmişlerdir. Oysa kazansalar dünyanın en adil ve güvenli seçimi olacaktı. Bütün iktidar olanaklarına rağmen, devlet gücünün kullanılmasına, Anadolu Ajansı, TRT, onlarca televizyon, onlarca gazete soruna çare olamıyor. Kitlelerin gözünde güven bir defa kaybolunca böyle oluyor.

Sonuçlara göre seçmen ne diyor? Halka parmak sallama, öfke ve savaş dilini, ayrıştırmayı bir kenara bırak. Kendinden olmayanları terörist ilan etme. Ey iktidar ben sana 17 yıl kredi açtım ama sen Cumhuriyet’in bütün birikimlerini sattıktan sonra, beni soğana, hayvanları mı da samana muhtaç ettin. Yol yaptım köprü yaptım diyeceksin, doğru fakat hepsi borç. Yurt içinde ve dışında barış dilini unuttunuz. Şimdi de kızgın demiri soğutalım diyorsunuz. Kaderde, kıvançta, tasada bir olan ülkenin bireyleri nasıl olur da birbirlerine kızgın demir örneği kızarlar? Bu kızgınlığı kimler körükledi?

“Kızgın demiri soğutalım” derken de içten olunmadığı açıktır. Öyle olsaydı, AKP Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Ticaret Odası'nın (İTO) eski başkanlarından Atalay Şahinoğlu'nun cenaze namazında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na bir “hayırlı olsun” derdi.

Kızgın demiri soğutmak için önce ısıtanların, ısıyı kesmesi gerek. Yoksa bu sözler boş bir hamaset söylevinden öteye geçmez.