Çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile MEB’nın temelini oluşturan 430 Sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu ve 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun felsefesi ve özü değiştirilmiştir. Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri, Atatürk ilke ve inkılaplarına ilişkin yaptırımlar ortadan kaldırılmıştır. Sadece insan hakları vurgusuna indirgenmiştir: Bununla birlikte MEB’nın teşkilat yapısı da değiştirilmiştir. Eski yapıda yer alan müsteşardan Şube Müdürlerine kadar İl Milli Eğitim Müdürleri de dahil 700’den fazla üst düzey bürokrat özlük haklarıyla birlikte açığa alınarak havuzda toplanmıştır. Durum kadrolaşmaya açık hale getirilmiştir. Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü yeniden şekillendirilmiştir. Erkek Teknik, Kız Teknik, Ticaret Turizm ve Öğretmen Okulları Genel Müdürlükleri birleştirilerek bir genel müdürlük haline getirilmiştir. Mesleki eğitim içinde yer alan din eğitimi bu yapıdan ayrı tutularak Din Eğitimi Genel Müdürlüğü olarak bırakılmıştır. Teknik eğitim bu uygulama ile bir yara daha almış, temsil birimi daire başkanlığı seviyesine düşürülmüştür. Oysa 1980 darbesinden önce ayrı bir müsteşarlıkla temsil ediliyordu. Mesleki ve Teknik Eğitime gereken destek verilmediği, geliştirilmediği için sanayimizin yükünü taşıyan ara eleman ihtiyacı karşılanamamaktadır.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in açıklamalarına göre 8 yıllık kesintisiz temel eğitimden vazgeçilerek 1+4+4+4 kademeli eğitime geçileceği belirtildi. (1 yıl okul öncesi, 4 yıl temel eğitim ilk kademe, sonraki 4 yıl temel eğitim ikinci kademe, son 4 yıl Lise eğitimini kapsayacak şekilde planlanıyormuş.) AB ülkelerinde temel eğitim bazılarında 12 yıl, bazılarında 18 yıl olarak uygulanıyor. Amaç sadece yıl olarak onların seviyelerine gelmek olmamalıdır. Nasıl uygulanacağı, müfredat programlarının neleri içereceği çok daha önemlidir.

Öncelikle uygulanmakta olan 8 yıllık kesintisiz eğitim irdelenmelidir. Bu eğitimden beklentilerimiz nelerdi önce onlara bir göz atalım. Bu eğitimle ülke genelinde tam gün eğitimine geçilecek, sınıf mevcutları 30’a inecek, öğrenciler hayata hazırlanacak, herkes en az bir yabancı dil bilecek, öğrenciler sanat ve sporla yoğrulacaktı. Bunları gerçekleştirebildik mi? Öğrencileri bilgi hamalı olmaktan kurtarabildik mi? Onların yeteneklerini saptayıp yönlendirebildik mi? Yeteneklerine uygun eğitimle donatabildik mi? Verilen eğitim öğrenme odaklı mı? Onları hayata hazırlıyor mu? Bu ve bunun gibi soruları cevaplandırarak irdelenmelidir. Artı ve eksiler dikkate alınarak edinilen bilgiler ışığında yeni bir yol haritası hazırlanmalıdır. Yoksa sürenin uzatılması hiçbir anlam ifade etmeyecektir.

Okul öncesi eğitim kalkınmış ülkelerin hemen hepsinde zorunlu eğitim kapsamında veya okullaşma oranı yüzde 90’ların üzerinde. Pedagojiden biliyoruz ki, insanların kişilikleri 0-6 yaş aralığında şekillenir. Yaşam boyu öğrendiklerinin yarısından fazlası bu aşamada öğrenilir. Biz ise okul öncesi eğitimi çağ nüfusunu kapsayacak şekilde ülkemiz genelinde gerçekleştiremedik. Bu konuda epeyce bir yatırıma ve zamana ihtiyacımız var.

13 yıllık eğitime geçiş hepimizi heyecanlandırıyor. Toplum olarak hepimiz beklenti içine girdik. Yalnız okullarımızın mevcut fiziki yapıları 1+4+4+4 modelinin uygulanmasına yeterli mi? Buna uygun müfredat programları geliştirildi mi? Öğretmenlerimiz ve eğitim fakültelerinin adaptasyonu nasıl olacak? Bu uygulamanın mali bilançosu yapıldı mı? Bu uygulama bir takvime bağlandı mı?

Böylesine büyük temel değişiklikler Kanun Hükmünde Kararname ile değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tartışılmalı ve eğitimin paydaşlarının da görüşleri alınarak kanunla gerçekleştirilmeliydi. MEB’nın yapısı hantaldı. Dinamik bir yapılanmaya ihtiyaç vardı. Yapılan değişiklik yapıya dinamizm kazandırmadı. Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü daha da hantallaştı. Bazı birimlerin yetki ve sorumlulukları birbirinin içine girdi.

Yine MEB bir genelge yayımlayarak 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nın Ankara’da stadyumda, diğer illerde okullarda kutlanması açıklanmıştır.Oysa ulusal bayramlarımız, ulusal  bağımsızlığımızın, yurttaş olma ortak bilincimizin simgesi olan kutlamalardır. Bu bayramlarımızı dar çerçeveye hapsetme yerine topluma açık alanlarda, çocuklarımızın becerilerini sergilediği gençlik şöleni şeklinde daha coşkulu kutlamalıyız.

Mevcut iktidar ülkeyi 9 yıldır yönetiyor. Bu süreç içinde dört tane Milli Eğitim Bakanı değişti. Her yeni gelen bakan kendinden önceki bakanın uygulamalarını değiştirdi. Uygulama birliği sağlanamadı. Bu da öteden beri köklü bir eğitim politikamızın olmayışından kaynaklanıyor. Her zaman olduğu gibi yaparak, yaşayarak öğreniyoruz. Bu da emek, zaman ve para kaybına neden oluyor.

23.01.2012