Adına “1. Dünya Savaşı” denilen ve dört yıl süren bu savaşa 30 ülke katılmış, 10 milyon insan ölmüş, 15 milyon insan sakat kalmıştır. Bu savaş sonucunda dört imparatorluk yıkılmış yeryüzünün siyasi haritası değişmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu 17. yüzyıldan beri hızla gerileyerek sonunda yarı sömürge durumuna gelmiştir. Bu savaştan iyice tükenmiş olarak çıktı ve yenik devletler yanında yerini aldı. 30 Ekim 1918’de İngiliz deniz üssü Mondros’ta mütareke anlaşması imzalanır. İttihat ve Terakki yöneticileri, başta Enver, Talat ve Cemal Paşalar olmak üzere yurtdışına kaçarlar.

Osmanlı Devleti’ne ortaçağın haçlı anlayışı ile yeniçağın ürünü olan emperyalizmin harmanlandığı acımasız bir politika uygulanacaktır. Öncelikle Osmanlı orduları dağıtılır, askerleri terhis edilir. Donanma gözaltına alınır. Ulaştırma ve haberleşmeye el konur. Gizli anlaşmalara uygun olarak İtalyanlar Güneybatı Anadolu’yu, Fransızlar Ermenilerle birlikte Çukurova’yı, İngilizler Musul ve Güneydoğu Anadolu’yu işgal eder. Ayrıca Çanakkale, Mudanya, Samsun ve Merzifon’a İngiliz, Zonguldak ve Doğu Trakya’ya Fransız, Konya’ya İtalyan birlikleri yerleşir. Ermenilerin yakıp yıktığı Kuzeydoğu Anadolu yeniden Ermenilere açılacaktır. Doğu Karadeniz’de Pontus devletini kurmak için silahlanmış Rum çeteleri faaliyete geçer. İstanbul ortaklaşa işgal edilir. Bir yığın ayrılıkçı dernekler kurulur. İnsanların aidiyetleri ön plana çıkartılır. Bazı aydın geçinenler de buna alet olur. Bazı ümitsiz aydınlar da İngiliz, Fransız veya Amerikan mandası ya da himayesi arayan akımlar arasında bocalamaktadır. Böylece çöküş, çözülüş hızla ilerlemektedir.

Daha önce İtalyanlara vaat edilmiş olan İzmir ve çevresi İngilizlerce Yunalılara verilir. 15 Mayıs 1919’da İngiliz donanmasının himayesinde yunanlılar İzmir’e çıkar. Kıyıma ve Batı Anadolu’yu işgale başlarlar. Yunan ordusunun gelmesi Ege’de yaşayan Rumları şımartır. Asırlardır süren barış bozulmuştur. Ege’de kanlı ve acı bir dönem başlar.

İlk Yunan tümeninin İzmir’e çıkmasından dört gün sonra Mustafa Kemal Paşa 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkar. Kendisine verilen görev, bu bölgede asayişi sağlamaktır. Ama Padişahı, İstanbul Hükümetini ve galip devletleri şaşkına çeviren bir şey yapar Mustafa Kemal Paşa. Bütün milleti işgale tepki göstermeye çağırır. Artık kurtuluş meşalesi yakılmıştır. Yorgun, bitkin, yoksul, çaresiz ve umutsuz olan Anadolu halkı kurtuluşunu örgütleyecek liderini bulmuştu. Bu lider Çanakkale savaşlarının kahramanı Mustafa Kemal Paşa idi. Mustafa Kemal Paşa’nın işi zordu. Erkeklerin yüzde 7’si, kadınların binde 4’ü okur, çok azı yazar durumdaydı.Ülkede sanayi yoktu. Hiçbir maden işlenmiyordu. Tamamen tarıma bağlı bir toplum yapısı vardı. Savaşmak için silaha, cephaneye, erzaka, giyime, ulaştırmaya ve haberleşmeye ihtiyaç vardı. Zor başarılmalıydı. İnançla, azim ve kararlılıkla başarılacaktır. Kurtuluş Savaşı öncesinde kongrelerin toplanması bildirilerin yayınlanması toplumu bilinçlendirmiştir. T.B.M.M.’nin oluşturulması ile mücadelenin kolektif, toplumsal, dayanışmacı bir temelde örgütlenmesi örneği olmayan bir kurtuluş mücadelesidir.

Mustafa Kemal’in en büyük başarısı milletin azim ve kararlılığını ortaya çıkarmak, onu örgütlemek ve kurtuluş için seferber etmektir. Kendi milletine verdiği inanç bağımsızlığı ve Cumhuriyetin en temel dayanağı ve gücü olmuştur. Sanıldığı gibi bizim en büyük savaşımız düşmana karşı değildir. Bizim en büyük savaşımız kendimizle; yüzyılların verdiği yılgınlığa, açlığa, yokluğa, yoksulluğa ve kimsesizliğe karşı olmuştur.

Mustafa Kemal’in büyüklüğü ve eşsiz bir lider oluşu onun kendisini bir yok oluşa terk eden halkı ayağa kaldırması, kimlik ve kişilik kazandırmasıdır. Bu devrimci atılımın, değişimin ve dönüşümün mimarı olan Mustafa Kemal yaşamı boyunca kendini halkına adamıştır. Dünya kapitalizminin emperyalist karakteri 1919’da ne ise 2012’de de aynı içeriğe ve yönetime sahip. Başka ulusların, halkların sömürüsü üzerine kurulu bir düzen sürmekte. Ülkelerin işgal edilmesi dahil her türlü ekonomik, askeri, siyasi, sosyal ve kültürel aracı kullanarak bir bağımlılık yaratmaktır. Bu gün dünya üzerinde özellikle ülke içi çatışmalar klasik olarak böl-parçala-yönet politikası emperyalist siyasetin vazgeçemediği bir yöntem olarak uygulanmaktadır. Komşularımızda bunu açıkça gözlemleyebiliriz. Ülkemizde de örtülü olarak uygulanmaktadır. Etnik, dinsel, mezhepsel farklılıklar emperyalist emeller için kullanılmakta, toplumun birlikte yaşama direnci kırılmaya çalışılmaktadır.

Mustafa Kemal kurtuluş mücadelesini örgütlerken hiçbir etnik, dinsel, mezhepsel, sınıfsal ve cinsiyet ayrımı gözetmemiş, herkesi aynı amaç etrafında birleştirmiştir. Bugün de birlikte yaşamak konusunda hiçbir ayrım söz konusu olamaz. Herkes bu ülkede eşit derecede yaşama imkanına sahip olduğunun bilincinde ve kararlılığında olursa ülkede yurttaşlık bilinci ve kardeşlik duygusu daha da pekişecektir.

19 Mayıs 1919 bizlerin birlikte eşit ve özgür biçimde yaşamamıza imkan sağlayan kurtuluş mücadelemizin başlangıç tarihidir. Ulusal bayramların anlam ve öneminin farkında olarak yaşamamız, bu uğurda ödenen bedelleri göz önünde bulundurmamız ulus olarak büyük acılar yaşamamıza engel olacaktır. Ulusal bayramlar bir ulusun kimliği ve kişiliğidir. Bunlarla oynanmamalıdır.

Mustafa Kemal’e, dava arkadaşlarına, 1919 Mayıs’la başlayan ulusal kurtuluş, özgürlük ve bağımsızlığımız için kendini adayanlara saygı ve şükranlarımı sunuyorum.

18 Mayıs 2012

 

Kaynakça:

1. Şu Çılgın Türkler – Turgut ÖZAKMAN

2. Tek Adam – Şevket Süreyya AYDEMİR

3. Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay – Alev COŞKUN

4. Vazgeçilmez Rehber – Ali ULUSOY.