“Adı yeter”

Ürünlerin satışını artırmak için akla hayale gelmeyen yöntemler izlenir. Ürünün adı, ambalajı, ortamın ışığı, onu satın alacak müşterilerin ortak özellikleri… Şeytanın aklına gelmez denilen kurnazlıklar, hazırlanan tuzaklar sadece müşteri avlamak içindir.

İnsanlar, kendileri için gerekli olan ürünler yerine, reklamlarla beyinlerine işlenen ürünleri satın alır. Satın alacağı üründe aradığı özelliklerden birincisi üretici firmadır. Piyasada müşterilerin beğenisini kazanan firmalar el üstünde tutulur. Adları, şık ambalajları o firmaların ürünlerinin satışını artırır. Artan satışlar, reklamlara yeni kaynak yaratır.

Asılacaksan, İngilizlerin üretmiş olduğu iple asılacaksın. Keseceksen bilmem ne marka bıçak kullanacaksın. Kullanacağın çatalın bıçağın markası olacak. Aklın yolu birdir. Herkesin geçtiği yoldan geçeceksin. Alacaksan malın iyisini alacaksın. Başkaların aldığı ürünlerden daha pahalısını alacaksın ki aldığın ürün kaliteli olacak.

Unutma ki ucuz mal alacak kadar zengin değilsin. Aldığın ürünün adını duyanlar sana daha çok değer verecek. Fiyatı cebini yakacakmış; hiç önemi yok Aldın mı bir kez alacaksın. Mahalle baskısı böyle olmalı.

Anlatılanlar doğru ise komşusunun evine konuk olarak giden kadın, meraklarını gidermek için yere serilmiş halının markasını öğrenmeye çalışır. Arada komşuluk hatırı olduğundan olay büyütülmez.

Marka önemlidir. Kalitesi, işine yarayıp yaramadığı önemsiz ayrıntılardır. Çevremizdeki bilge insanların bir bildiği vardır. Bir ürünün markası varsa mutlaka kalitelidir. Kaliteli ürünler, elbette ucuza satılmaz.

Piyasada adını duyuran firmalar birbirlerine rakip görünürler. Aralarında yaptıkları anlaşmalar sonucunda bütün kuralları kendileri belirler. Aynı sektöre başka firmaların girmelerine izin vermezler.

Alışveriş merkezlerinde bunlar yaşanırken Pazar yerlerinde köşe başlarında yer alan satıcılar ayakta durmaya çalışıyor.

Yörelerin iklimi, toprak yapısı belli ürünlerin kalitesini artırıyor. Kırkağaç’ın kavunu, Diyarbakır’ın karpuzu, Delice’nin üzümü, Çorum’un leblebisi, İskilip’in dolması reklama ihtiyaç duymadan hak ettikleri yere geldiler.

Pazaryerini dolaşırken satıcıların tezgahlarına iliştirdikleri açıklamalar ilgimi çekti. Güneş’i mahkemeye veren Deliler köyü patates üretiminde Nevşehir’le yarışır olmuş. Çorum piyasasından onları silip atmış. Sungurlu’nun lahanası, Kışlacığın pırasası marka olmuş. Palabıyık köyünden pazarda satış yapan kadınlar peynir, yoğurt gibi süt ürünlerinde hemşerilerimizin beğenisini kazanmış.

Marka adını duyurmak için yıllardır çaba gösterenler var. Onlar kazançlarının büyük bir kısmını reklama ayırırlar. Diğer taraftan küçük üreticiler ürettikleri ürünlerin kalitesiyle tüketiciye ulaşırlar. Semt pazarlarında sıcak- soğuk, yağmur- kar demeden genelde kendilerinin ürettikleri ürünleri satarlar. Pazaryerlerinde satılan ürünler daha az aracının elinden geçer. Göze çarpacak ambalajları yoktur. Reklamları yapılan ürünlere göre daha sağlıklıdır.

Denemesi bedava değil; ama yine de denemekte fayda var. Satıcıların uyarıları var: Alan değil, almayan pişman!

*

(Bilge Kağan iletişim Anadolu Meslek Lisesi öğretmeni Yücel Yıldız ve öğrencilerine teşekkürler.)