“Her lafa verecek bir cevabım var elbet. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım, adam mı diye?”

Ömer Hayyam

Mahalle arasında günlük dedikodu üretenler vardı. Onlar gece-gündüz bir an bile boş durmaz; komşular arasında tartışma çıkaracak yalanlar uydururlardı. Sonunda aile içerisinde, komşular arasında tartışmalar çıkardı. Mahalle içinde kavgalar çıkardı. Boşanan eşler olurdu.   

Bazı insanlar duymak istediklerini duyduklarında onun yalan mı gerçek mi olduğuna bakmaz.

Haberleşme araçları çeşitlendi. Mahalle dedikoducuları artık iş yapamaz olmuştu. Bir meslek dalı daha yok oldu. Saniyeler içinde siz televizyonda haberleri izlerken uzman kişilerin önceden hazırladıkları yalanlar bizlere gerçekmiş gibi anlatılır. Daha sonra bilge insanlar konuşur. Günlerce konuşulan yalanlar, gerçeklerin yerini alır.

Son günlerde papağan gibi konuşanlar var. Atalarının mezar taşlarını okuyamıyorlarmış. Onlara en son kaç yıl önce mezarlığa gittiğini soran olmuyor. Atalarını sevip saydıklarını söyleyenler Orhun kitabelerini okuyabiliyor mu?

Atatürk’ün annesiyle ilgili iğrenç karalamalar yapıldı.  Cumhuriyet kurulmadan aramızdan ayrılan Zübeyde hanımın bilmem nerede çalıştığını söyleyenlerin yalanları bitmiyor. Aynı kişiler, Cumhuriyet kurulduktan sonra adı geçen yerlerin Atatürk tarafından açıldığı yalanını dillerinden düşürmediler.  Uzun lafın kısası bir bayan öldükten sonra çalışmaya başlamış.

Mantık dışı iki ayrı yalanı dile getirenler aynı kişiler. Bu yalanlara inanlar da aynı kişiler!

Yıllar boyunca sadece heykeller yapılmış. Bazı Türk düşmanı, Hıristiyanlara Türk kimliği verilmiş.  Bilmem kimler Sabetayist oldu. aynı kişiler Mason oldu, kafir oldu!

Yirminci yüzyıla kadar savaşlar oklarla, kılıçlarla yapılırdı. Geçtiğimiz yüzyılda Dünyayı kana bulayan iki ayrı Dünya savaşı yaşandı. Zaman içerisinde savaşlar da değişti. Soğuk savaşla birlikte yeni savaş yöntemleri devreye girdi.

Savaşlarla alınamayan topraklar başka yollarla ele geçirildi. Efsanelere konu olan Truva atı yeni bir kimliğe bürünmüştü. Afrika’da altın ve elmas zengini ülkelerin insanları karın tokluğuna köle gibi kendi topraklarında çalıştırıldı. Ülkeleri arasında çıkarılan kavgalar savaşlara yol açtı. Onlar bitmeden ülke içinde etnik ve dini gruplar arasında çatışmalar yaşandı.

Bizim gibi okumayan, araştırmayan, düşünmeyen milyonların yaşadığı ülkelerde kendi yurduna, konuştuğu dile düşman insanlar yetiştirildi.

Yalanlar teknolojinin yardımıyla gerçekmiş gibi anlatılıyor. Büyük yalanları daha büyük yalanlar izliyor.  Sınırlı sayıda sadece kendini uygar kabul eden ülkelerin ürettikleri yeni ürünleri bizler satın alıyoruz.

Silah üreticileri, gıda üreticileri, ilaç üreticileri, her türlü sanayi ürünlerini üretenler kazanıyor. Onlar bizlerden (ç)aldıkları ham maddeleri, yine bizlerin yetiştirdiği eğitimli bilim insanlarının üretimlerini yine bizlerin hizmetine sunuyor!