10 Aralık Pazar günü “İnsan Hakları Günü” idi. Ve 75’inci yıldönümü nedeniyle insan hakları konuşuldu.

Ve de Gazze’de bir halk yok edilirken, Gazze işgal edilirken dünya liderleri her zaman olduğu gibi İnsan Hakları Günü nedeniyle barış mesajları yayınladı.

***

Önce tarihsel sürecine kısaca bir bakalım:

1215 yılında İngiltere’de Magna Carta (Büyük Sözleşme) adıyla bir belge kabul edilmişti. Bu belgeyle İngiltere kralının yetkileri kısıtlanmış, özellikle hukuka vurgu yapılmıştı.

Nitekim bu belge, anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihsel sürecin en önemli basamaklarından birisi olmuştu.

Ve yine 1689 yılında “İngiliz Haklar Beyannamesi” yayınlanmıştı.

Bu belgeyle de İngiltere krallarının keyfî davranışları ve yetkileri sınırlanmış; ama bu belge, özellikle bir medenî ve siyasî haklar beyannamesi olmuştu.

1776 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşu ile “Bağımsızlık Bildirisi” yayınlanmıştı

Bu bildiride özellikle Tüm insanlar eşit yaratılmıştır görüşü ileri sürülmüştü.

Ve 1789’da “Fransız İhtilali”nin bir getirisi olarak “İnsan ve Yurttaşlık Hakları Beyannamesi” yayınlanmıştı.

Bu beyannamede ise  insanların doğuştan sahip olduğu haklar yer almıştı.

***

İşte bu süreç içinde:

Modern çağın ortaya çıkardığı eşitlik, özgürlük, yargı bağımsızlığı, cinsiyet eşitliği, hukuk devleti gibi arayışlar, insan hakları konusunda evrensel kuralları BM’nin gündemine taşıdı.

Sonuçta hazırlanan 30 maddelik İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”, 10 Aralık 1948 günü Paris’te toplanan BM Genel Kurulunda kabul edilerek ilan edildi.

Ve Kimse ırk, renk, cins, dil, din ve siyasal düşüncelerinden dolayı kınanamaz denildi.

Yaşamak ve özgürlük herkesin hakkıdır. Kölelik ve kulluk yasaktır denildi.  İşkence yasaktır. İnsana insanlık dışı hareketler yapılamaz. İnsana yakışmayacak cezalar verilemez denildi.

Hiç kimse düşünce ve sözlerinden dolayı sorumlu tutulamaz denildi.

Yani bunun gibi 30 madde yer almıştı.  

***

Diyebiliriz ki;

İnsan hakları kavramı, 17’nci ve 18’inci yüzyıl insan hakları belgelerine dayanmakla birlikte, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı döneminde meydana gelen insanlık dışı felaketlerin yeniden yaşanmaması adına Birleşmiş Milletler’in 1948 yılında kabul ettiği, “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” ile anlam kazanır olmuştur.

Nitekim Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 1920’de “Milletler Cemiyeti” örgütü kurulmuştu;  İkinci Dünya Savaşının ardından da 1945’de “Birleşmiş Milletler” örgütü kuruldu.

Her iki örgütün de temel amacı dünyada barışı egemen kılmaktı.

Çünkü barış olmayan bir dünyada, barış içinde yaşamayan bir ülkede, insan haklarının hayata geçmesi mümkün olamazdı.

Ama her iki örgüt de savaşın önlenmesi ve barışın dünyada egemen olması konusunda başarısız oldu.

Daha da ötesi, Milletler Cemiyeti İngiliz politikalarının noteri olmuştu. Birleşmiş Milletler (BM) ise ABD politikalarının noteri oldu.

Yani İngiliz ve ABD’nin emperyal politikalarına meşruiyet kazandırır olmuşlardı.

***

İşte Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün insan hakları karnesi:

-Birçok ülkeyi kana bulayan savaşlar engellenememiştir.

-Farklı kimliklere karşı ötekileştirilme ve nefret yok edilememiş, yaşam güvenceleri sağlanamamıştır.

-İşkence ve kötü muamele yok edilememiştir.

-Mazlum halkların yaşam hakları sağlanamamıştır.

İşte somut örnek: Gazze…

360 km içinde yaşayan 2 milyon Filistin halkı katledilmekte, topraklarından sürülmekte ve bir soykırım yapılmaktadır.

Bugün 69 gündür karadan, havadan, denizden bombalanan; elektriği, suyu, yiyeceği olmayan; ölü sayısının çoğu çocuk ve kadın olmak üzere bugün için 20 bine ulaştığı, yaralı sayısının 50 bini aştığı Gazze’deki bu katliam seyredilmektedir.

***  

Türkiye’nin insan hakları karnesi ise…

Sivil ve siyasal özgürlüklerin durumunun değerlendirildiği sıralamada 195 ülke arasında 144'üncü sıradadır. 

Hukukun üstünlüğü endeksinde de 140 ülke arasında 116’ıncı sıradadır.

Yani Avrupa Birliği (AB) üyesi olmak isteyen ve de 64 yıldır bunun kavgasını veren ülkemizde insan hakları, özellikle tartışılır bir konumdadır ve de tartışılır olmuştur.