Son bir yıldır Dünya’yı en çok meşgul eden Covit 19 pandemisidir (küresel salgın). Tüm Dünya ülkeleri küresel salgına karşı odaklanmış. Pandemiyi yenmenin en temel göstergesi salgına karşı koruyucu bir aşının bulunması. Biz dahil aşıyı bulduk, buluyoruz gibi pek çok ülke yayınlar yapsa da, hiç birisi Almanya merkezli BioNTech şirketi kadar itibar görmedi ve bilim adamlarınca onaylanmadı. Çoğu şovdan öteye geçemedi.

ABD merkezli Pfizer ile birlikte geliştirdikleri koronavirüs aşısında, yüzde 90 başarıya ulaştıklarını açıklayan Almanya merkezli BioNTech şirketi, aileleri Türkiye'den Almanya'ya göçmüş Özlem Türeci ve Uğur Şahin tarafından 2008'de kuruluyor.

Evli olan Türeci ve Şahin çiftinin bu başarısı, pek çok konuyu düşünmemizi ve sorgulamamızı gerektiriyor. Uğur Şahin’in babası Köln Ford fabrikasında işçi. Oğlu Dünya’ya meydan okuyan covit 19 salgınına kelepçe vuran, son veren kişi.

Türeci ve Şahin 12 Mart ve 12 Eylüllerde ülkeye sığdırmadığımız, düşünüyorsun, konuşuyorsun, sorguluyorsun diye yurt dışına kaçırdığımız, hatta yurda sokmadığımız, vatandaşlıktan çıkardığımız kuşağın çocukları. Yani Almanya için göçmen çocukları.

Bize bilim lazım değil, biz “cahilin ferasetine güveniyoruz”… Bu tezi savunan profesörler yüksek öğrenimin başında. Bilim insanı özgür ortamda yetişir. “Aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesle sırtımızı dönmüşüz. Bilim fen okullarını imam hatibe dönüştürdük, ülkenin imam hatipli gereksiniminin yirmi katı fazlasını yetiştirmek hangi bilimsel katkıya hizmet eder? Plan yok program yok, şov çok... Doğru “Size plan değil, pilav lazım”. Devlet Planlama Teşkilatını bile kaldırdık.

Türeci ve Şahin çiftinin Almanya’ya kazandıracağı artı değerin 750 milyar dolar olacağı söyleniyor. Bizim birkaç milyar dolar kredi için Katar kapılarında nöbet tuttuğumuz düşünülürse yorumu siz yapın.

Türkiye Cumhuriyeti, 1930’larda, Nazi zulmünden kaçan, yüzlerce profesör, doktor, avukat, öğretmen sanatkâr ve laborant ile binlerce az veya çok tanınmış kişiyi mülteci olarak kabul etmişti. Çoğu Ankara ve İstanbul Üniversitelerine öğretim üyesi olarak atanmış, bilim insanı kuşağının yetişmesine önemli katkılar sağlamıştır.

Türkiye Almanya’da Nazi, İtalya’da Mussolini zulmünden kaçan bilim adamlarının sığınak merkeziydi.

1933 Üniversite Reformu sırasında Atatürk, Einstein’i de ülkeye davet ediyor. Fakat o seçimini olanakları daha iyi olduğu için ABD Philadelphia Princeton Üniversitesinden yana yapıyor. Bir yorumunda, Einstein Mustafa Kemal’i “Dünya’nın en büyük lideri” olarak değerlendiriyor.

Nobel ödülü alan bilim adamımız Aziz Sancar ödülünü Anıtkabir Müzesine bağışladı. Peki neden? “Biz onun açtığı yoldan ödül aldık, onun ışığı ile aydınlandık, ödül ona yakışır” dedi. Bilim adamı erdemi ve iyimserliği böyle birşey.

Türkiye’ye iltica eden Yahudi bilim adamlarını katletmek için, Hitler, İnönü’ye iade edin, daha iyilerini gönderelim diye mektup yazmıştır. İnönü ise umursamayarak “Biz bizdeki iyilerle yetineceğiz” diye yanıt vermiştir.

Değerli okuyucular, tarih ne garip değil mi? Nazi ve Mussolini faşizminden kaçan bilim adamları, bir dönem bizim üniversitelerimizde reform yaparken, ülkemizde bilim ışığını yayarken, şimdi bizim 12 Mart ve 12 Eylül faşizminden kaçan insanlarımızın çocukları o ülkelerde Covit 19 aşısını buluyor. Dünya’ya ve insanlığa umut oluyorlar.

Dünya’nın konuştuğu ve insanlığın umudu iki pırıl pırıl bilim insanımız, işe bisikletle gidip geliyorlar, Özlem Türeci ve Uğur Şahin Alman ekonomisine 750 milyar dolar artı değer sağlıyor. Bizim umudumuz “cahilin feraseti”…

Ne diyelim sözü asrın damadının “ümmete hizmetten affını” dileyen son veciz sözü ile mi bitirsek; “Allah sonumuzu hayreylesin” ya da “Akıl akıl gel biraz da bize takıl”…