Cumhuriyet deyince, hemen aklımıza diğer bir isim daha geliyor: Mustafa Kemal Atatürk. Ülkemiz için ikisi de birbirini tamamlayan, ayrı düşünemeyeceğimiz değerli kavramlardır. Bugün uygar ve çağdaş yaşam biçimimizi, yaşam kalitemizi, iyiden, güzelden, doğrudan yana her şeyi, Cumhuriyet ve Mustafa Kemal’e borçluyuz.

Ülkemiz önce düşmandan ve işgalden kurtarılmış, peşinden Cumhuriyet kurularak, uygar dünyada var olabilme savaşımı verilmiştir. Var olabilmek için de gerekli devrimler peş peşe hayata geçirilmiştir. Kültür, ekonomi, sağlık, sanatsal gelişmeler üzerine önemli adımlar atılmıştır.

Birinci Dünya savaşından sonra, ülkemiz işgal edilmiş, Emperyalist güçler ülkemizi parça parça bölüşmüştür. Padişah ve İstanbul hükümeti yabancı devletlerle işbirliği içerisindedir. Ordunun silahları elinden alınmış, halk ezik, güçsüz ve perişandı. Ülkemizi lokma lokma yutma anlaşması olan Sevr dayatılmıştı. Bu koşulları alt ederek Cumhuriyetin kurulması küçümsenmeyecek bir hamle ve başarıdır.

Her türlü engele karşın, Emperyalizmin iç ve dış güçlerine karşın, Mustafa Kemal’in büyük dehası ve kurucu iradenin amansız uğraşları sonucu Cumhuriyet kurulmuştur. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla yeni bir Türkiye kurma girişimi başlamış oluyordu. Bu arada, İzmir ve sonra da İstanbul işgal edilmişti. Padişah ve İstanbul hükümeti ihanete varan tutumlar içindeydi. Bu tutumlar karşısında Türk halkı, genci, yaşlısı, ordusu birlikteliğinde verilen kurtuluş savaşı, Cumhuriyet’in de başlangıcıdır. Emperyalizm Büyük Taarruzla İzmir’de denize dökülmüştü, fakat bununla yetinmemek, ülkenin çağdaşlaşma yönünde yol alması gerekiyordu. Önce saltanatın kaldırılması ve peşinden Cumhuriyet’in ilanı gerçek zaferin sonucu oluyordu.

Mustafa Kemal kafasında tasarladığı çağdaş, medeni, güçlü ve dünyada sözü geçen bir ülke olabilmek için Cumhuriyet kararını veriyordu. Teklif verildiğinde TBMM’de “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri yankılandı Meclisi’n duvarlarında. Ne var ki iş bununla bitmiyordu. Yarınlar için “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nu çıkarmak, öğrenimi birliğini oluşturmak, Halifeliği kaldırmak, şapka devriminden, tekke ve zaviyelerin kapatılması, medeni kanun, ceza kanunu, Arapça yerine yeni Türk Alfabesinin kabulü gibi bir dizi karar daha almak gerekiyordu. Daha da önemlisi Laikliğin Anayasa’ya girmesi, sırasıyla diğer devrimler, Cumhuriyetin sarsılmaz temellerini atmıştır.

Mustafa Kemal Söylev’inde “Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Buradaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkare yürüyüşüne borçluyuz,” demektedir. Yine “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” derken Cumhuriyetin bilim, fen temelinde doğmalardan uzak, erdemli bir rejim olduğunu belirtiyor.

“Yurtta barış, dünyada barış” derken de insani bir özelliğe işaret etmiştir. Bu nedenlerle Cumhuriyeti seviyoruz ve yaşatmaya da kararlıyız.

Bilmek gerekir ki insanlar özgür doğarlar, fakat özgür yaşayamayabilirler. Özgürce yaşamak için, bir takım uğraşlar vermek gerekir. Cumhuriyetin ilke ve idealleri yolunda yürüdüğümüz sürece, kimse özgürlüğümüze dokunamayacaktır.