ÜNİVERSİTELER DÖKÜLÜRKEN… (1)

Abone Ol

Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne, Saray muktediri sayın cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir kararnamesi ile bundan 6 ay önce atanan Prof. Melih Bulu ‘nun başına gelenler, bize üniversite eğitimi ve bu kurumların içinde bulunduğu tabloya göz atmamız gerektiğini hatırlattı.

Aslında gazeteci dostum, Hürriyet’in bir zamanlar gözde ve başarılı foto muhbiri Faysal Geyik hatırlattı.

Hakkını yemeyelim:

“Ülkede bu kadar çok üniversite varken, buralardan mezun olanların ne başarılı olmalarından haberdarız, ne de iş bulup bulmadıklarından. Üstelik ülkenin en ücra köşesinde kurulan fakültelerden mezun olanlar ile Boğaziçi mühendisliğinden mezun olan arasında uçurum varken…”

Faysal’a hak vermemek mümkün değil.

İstanbul teknik Üniversite’sinden mezun olan bir makine mühendisi ile Afyon veya Siirt Üniversite’sinden mezun olan makine mühendisi arasındaki farka göz atmak yeter.

Canlı tanığım, komşumun Afyon’dan mezun olan kızı 5 yıldır işsiz.

Siirt’tekini bilmem.

Ama bildiğim üniversite hocalarının durumu ve etkinlikleri…

1980 sonrası rahmetli gazeteci Uğur Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde yurt dışında bazı ülkelerin üniversitelerinden posta yoluyla veya bir günlüğüne gidip dönerken doktora tezini alanların içle acısını durumunu açıklamıştı.

Adam, sosyal bilimlerden diyelim ki Samsun Üniversitesi’nden mezun olmuş.

Bu kişi, adamını buluyor ve Tacikistan veya Azerbaycan üniversitelerinden birinde doktora yapmak istiyor.

Kolayı var.. Bu ülkelere gitmeye gerek yok ki…

Arada “İntihal”ciler var.

Yani çalıp- çırpıp, ekleyip-pükleyip “çakma tez” hazırlıyorlar.

Hangi konuda istiyorsanız, hazır.

Bu çakma doktora tez metni elinize geçtikten sonra Türkiye’de ülkenin beğendiğiniz bir fakültesinde onaylatılabiliyor.

Hadi onaylatamadın, bu tezi kendin hazırlamış gibi derleyip toplayarak, diyelim ki Hacettepe sosyal bilimlerine başvuruyorsunuz.

Prosedür tamamlanıyor.

Bir süre sonra doktora tezinizin onaylanması mümkün.

Buyurun size bir “çakma doktor”.

Gazeteci dostum, rahmetli Uğur Mumcu’nun yazısının çıktığı gün, Dil Tarh Coğrafya’nın Ölü Diller (Sümeroloji) bölümünden mezun bir arkadaşım telefon etti.

“Yahu Sezai, senden bir ricam var…

“Buyur dedim.

Anlattı hemen:

“Şu meslektaşın ve arkadaşın Uğur Mumcu var ya hepimizi yaktı. Bugünkü köşesinde parayla tez satın alınarak doktor unvanı kazananların adlarını yazdı. Açık açık değil rümuz kullandı ama ben ve benim gibilerin doktora tezlerine gölge düşürdü.

Evet Azerbaycan Üniversitesi’nden doktora tezim var ama bu tez metnini bizler yazdık, tez sınavına girdik ve kazandık”

“—Eeeee, iyi ya buna itirazın nedir?

-Doktora tezlerimiz şaibe altında kaldı. Parayla satın alan var mı bilemem ama Uğur bey senin meslektaşın bir ara söylesen de yanlış yazdığını köşesinde not düşse…”

“Git Allah aşkına… Bu bilgiler bana gelseydi ben de aynını yazardım. Bence az yazmış... Sanırım sizler çaktırmadan, “Çakma doktor” ünvanı (!) almışsınız…”

O gün bugün, bu arkadaşı görmedim ama iki yıl sonra doğduğu şehirden MHP milletvekili olarak TBMM’ye girmişti ve meclis albümündeki CV’sine “doktor” unvanı yazılmıştı.

Hem de utanmadan…

(Devam edecek)