Doğu illerindeki bir ağanın en büyük zevki, kar üzerine idrarıyla adını ve soyadını yazmakmış.
Bu nedenle kar yağmaya başladığı andan itibaren köyde hayvanlar dâhil hiç kimse sokağa çıkamaz, karın yazılanlar belli olacak kadar kalınlaşmasını beklermiş. Kar, istenilen kalınlığa gelince de ağa sırtına kürkünü giyer ve köy meydanına gelirmiş. Yanında da en yakın yardımcısı Hasso.“
Ağa sırtını köye doğru döner sonra sorarmış:
-“Ula Hasso, ahali bakiy mi..?”
Hasso cevap verirmiş:
-“Evet ağam, hepisi de bir olmuş, pencerelerden bakir.”
Ağa idrarıyla karın üzerine adını ve soyadını yazarmış: “Abdullah Cizrelioglu”. Sonuna da noktayı koyup yeniden sorarmış:
-“Hala bakirler mi..?”
-“He ağam, hem bakirler, hem de çılgın gibim alkıslirler.”
Her sene aynı tören bu minval üzere sürüp gidermiş.
Aradan 7 yıl geçmiş. Ağa, yine kar yerleri tuttuktan sonra, çıkmış köy meydanına ve de sormuş Hasso'ya:
-“Ahali bakir mi..?”
-“He ağam, bakirler, köpekler, kediler bile camdadır.”
Ağa, hiç sorun yaşamadan “Abdullah” diye adını bir güzel yazmış. Sonra da, 'Cizrelioglu' yazacak. Ancak, gelin görün ki, yazamayıp yarı yolda kalakalmış. Niye mi, çünkü kalemdeki mürekkep bitmiş; yani yaş gereği prostat.
Halk toplanmış, elleri alkışa hazır, pür dikkat ağalarının imzayı bekliyor; Ağa hemen bir çare düşünmezse tüm köye rezil olacak.
Alçak sesle Hasso'ya sormuş:
-“Halâ bakirler mi..?”
-“He ağam, bakirler de, sen ne diye durdin öyle..?”
Ağa çaresiz:
-“Ula gel yanıma, arkanı dön ahaliye, şunu sen tamamla.” diye emretmiş.
Hasso bir an durmuş, sonra da pantolonunun düğmesini çözüp kalemi dışarı çıkardıktan sonra ağanın kulağına eğilerek:
-“Ağam.” demiş, “Kırk yıldır kafama vurdin, salak dedin; sırtıma vurdin aptal dedin. Ha bu kulun okumayi yazmayi sökemedi ki. Hele kalemin ucuni sen bi tut da mürekkebini ben hallederim.”
*
Bu öykü de nereden aklına geldi derseniz anlatayım.
Avrupa ülkeleri Suriyeli göçmenlerin kendi ülkelerine gelmemesi ve Türkiye’de kalmaları karşılığında o zaman ülkemize 3 milyar avro vermişlerdi ya, o habere bir yerde gözüm ilişince aklıma geldi bu öykü.
Yani diyorlar ki;
ü Bu insanlar bizim aramıza yakışmıyor ama sizin oraya pekâlâ yakışıyor. Alın şu parayı da onlarla birlikte güle güle yaşayın.
ü Biz bu insanların ülkemizde kötü şeyler yapabileceklerinden endişe ediyoruz. O nedenle bizden uzak olsunlar. Ha, sizin ülkenizde de yaparlarsa bunun karşılığı olan 3 milyar avroyu aldığınız için sesinizi kesip oturun.
ü Sizi bu pazarlıkta razı etmek için paranın dışında bir de AB ülkelerine vizesiz girebilme olanağı sağladık. Ancak, bunu yapabilmeniz için de sadece 72 maddelik yaptırım var. Onları yerine getirmek de artık size kalıyor.
ü Sizin ülkeniz toplama kampı haline gelsin, biz de sizin onların önlerine atacağınız lokmaları karşılayalım.
Yani kısaca;
“Sıkıntıyı sen yaşa ama ad bizim olsun.”
Kış gelip kar da yağmaya başladı hani. Tam da ağaların imza vakti.
Tabii yanlarında bizim gibi Hasso’lar olduğu sürece…
DÜŞÜNEN SÖZLER:
· Kurt karın doyurmak için köpekliğe razı olmaz. A. Türkeş
· Armağan alan, özgürlüğünü yitirir. İtalyan Atasözü
· Dünyada hiçbir şeye minnet etme; hürriyetini ancak bu suretle koruyabilirsin. Hz. Ali
· Millî benliğini yitirmiş uluslar başka milletlerin avıdır. Atatürk
· Geçici bir güven uğruna temel özgürlüklerinden vazgeçenler, ne özgürlüğü hak ederler ne de güveni. B. Franklin
· Özgür olmadıkları halde, özgür olduklarını sananlar kadar hiç kimse tutsak değildir. Goethe
· Kölelere asla özgür olmalarına yetecek kadar ödeme yapmazlar. Hayatta kalmalarına yetecek kadarını verirler ki, çalışmaya devam etsinler. Charles Bukowski
· İnsanın özgürlüğü, istediği her şeyi yapabilmesinde değil; istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır. J. J. Rousseau
· Özgürlüğün en büyük düşmanı, halinden memnun olan kölelerdir. Cheguevera