TÜRKİYE YEDEK PARÇA YOKLUĞU DEVRİNİ DE YAŞADI

Abone Ol

Aziz Nesin; Ye-Pe-Taş başlıklı yazısı ile bu devre alaycı bir açıdan baktı. Bizler de Aziz Nesin'in tam aksine bu devri ne yazık ki feci bir şekilde yaşadık.

1956 ve 1957 yılları arasında askerlik yaptığım dönemde kardeşim İsmet ile kullandığımız motosikletin aküsü artık iş göremez duruma gelmişti. Kardeşim İsmet "Yenisi zaten yok" diyerek kullanılmış bir aküyü 140 Türk Lirasına satın alıyor.

Bir süre geçtikten sonra akünün çalıntı olduğu ortaya çıktı. Akünün sahibi kardeşim İsmet'i hırsızlık malı satın almaktan mahkemeye verip, hem aküyü, hem de İsmet'in mahkumiyetini istemiş.

İşin ilginç tarafı şikayetçi aküyü satan gencin babası. Aradan zaman geçiyor ve mahkeme günü geliyor. Hakim bilirkişiden akünün gerçek değerini soruyor. Bilirkişi akünün gerçek değerini 75 Türk Lirası olarak bildiriyor ve İsmet ceza almaktan kurtuluyor.

Nitekim benim görev yaptığım servis bölüğünde Alayın 30 adet GMC kamyonu ile 6 adet jeepi vardı. Ama kamyonlardan sadece 6 tanesi, jeeplerden 2 tanesi faal idi. Kamyonlardan 9 tanesi sadece aküsü faal olmadığı için çalışmıyordu. Faal kabul edilen 2 jeeplerden biri de benzinden çok yağ yakıyordu.

Yani üreten sanayiniz yoksa sadece üretmeden ithal ediyorsanız, ithalat için de kaynağınız kalmadı ise felaket başlıyor.

Rahmetli babam "İnsanlar iyi şeylere çabuk alışır" derdi. Bu alışkanlık istekleri arttırınca yedek parça yokluğu başlıyor.

Biz bu durumun acı örneğini 1954 ile 1960 arasında yaşadık.

13 Haziran 1957 günü evlendim. Günlerden Perşembe idi. Pazar günü bağımıza gitmek için Austin marka pikabımızın şoför mahallinde yanıma yeni gelini aldım. Pikabın üstü tenteli yük kasasına da ev halkını bindi. Hareket edeli yüz metre bile olmamıştı ki biraz sertçe girdiğimiz kasisten sağlam çıkamadık. Biz damat ve gelin aracın ön kısımdaki kupasının içerisinde, biraz ilerde aracın arka kısmının içinde ev halkı olmak üzere araç ikiye ayrıldı. Olayın şoku ile ben ne yapacağımı bilmiyordum. Şaşkın bir vaziyette aracın içerisinde otururken bir fayton atının kafası gelinin sağ tarafından belirdi.

İsmet Çenesiz; "Siz faytona binip gidin! Ben arabanın buradan kaldırılması işini halledeyim" dedi.

Öyle de oldu.

Geline karşı mahcubiyetiniz ne oldu diye soracak olursanız? Pek bir şey olmadı. Zira araba kayınpederle ve yeni gelinin babasıyla ortaktı. Biz arabayı kısa bir süre sonra altın bin Türk Lirasına sattık. Bu kadar küçük değerli bir araçta ortaklık olur mu? diyeceksiniz ama o bile bir ayrıcalıktı. Çorum'da özel araç sayısı o tarihlerde 10 veya 12 adetten ibaretti.

En güzel günler sizlerin olsun.