Tayyip Beyin, Topçu
Kışlası’nın yeniden inşası konusundaki ısrarının temelinde yatan nedeni hiç
düşündünüz mü?
Ya da şöyle sorayım
soruyu; yüz kusur yıl önce yerle bir edilmiş Topçu Kışlası, birileri
için ne ifade ediyor, biliyor musunuz?
??!!...
Anlatalım.
* *
*
Yıl 1909.
1909’un 31 Mart’ı.
II. Meşrutiyet’in ilanı
üzerine, Osmanlı’nın şeriat düzeninden tatmin olmayan bir grup sarıklı, çember
sakallı yobaz; “Bu şeriat, şeriat değildir; biz gerçek şeriatı istiyoruz!...”
diye ayaklanıp; İstanbul’u işgale başlar.
Bu ayaklanmayı bastırmak
üzere Selanik’ten yola çıkan Mahmut Şevket Paşa komutasındaki, Mustafa Kemal’in
Kurmay Başkanı olduğu Harekât Ordusu, İstanbul’a intikal eder; yobazları geri
püskürtür.
Yobazlar son çare, üs
olarak kullandıkları Topçu Kışlası’na sığınır.
Ancak Ordu’ya, o kışla da
dayanmaz.
Kışla yerle bir edilir,
ele geçirilen ticaniler de idam edilir.
İşte Tayyip Bey’in, bir
şeylerin alt yapısını ve söylemlerini hazırlamak üzere, son günlerde diline
doladığı Topçu Kışlası, böyle bir olaya tanıklık etmiş Kışla’dır.
… …
Bunca tepkiden sonra,
gericiliğin ve yobazlığın simgesi haline gelmiş bu Kışla, tekrar yapılır ya da
yapılmaz; o ayrı bir konu.
Ama yapılırsa eğer; Tayyip
Bey, o açılışta şunları söylemek için yanıp tutuşmaktadır.
“…Görüyorsunuz, Hilafet
Düzeninin simgelerini bir bir hayata geçirerek; Hilafet düzenini yıkanlardan,
rövanşlarımızı tek tek alıyoruz…
Olay budur…
* * *
Tayyip Bey, on buçuk yıl
öncesinin Tayyip Beyi değil artık.
Tayyip Bey, Batı
medyasının betimlediği gibi iktidar sarhoşu olmuştur.
Kötü bir sarhoşluk türüdür
bu sarhoşluk, hiçbir sarhoşluğa benzemez.
İçki ve türevlerinin
verdiği sarhoşluktan, en geç ertesi günü ayılırsınız; ama bu sarhoşluğa kendini
kaptıranların ayılması kolay değildir.
Dile kolay, on buçuk yılın
verdiği bir sarhoşluk bu.
Sarhoşluktan öte, onulmaz
bir zehirlenme.
Batılı kaynaklar buna da “iktidar
zehirlenmesi” diyor.
Bu zehirlenmenin tek bir
tedavisi var, o da uzun süreli bir
istirahat.
Ancak Tayyip Beyin hal ve
hareketlerine bakılırsa; böyle bir istirahata kesinlikle yanaşmak istemiyor.
Yanaşmadığı gibi, böyle
bir zehirlenmenin ayırdında bile değil.
Oysa bu zehirlenmenin
etkisiyle, ağzından çıkanları kontrol edemiyor.
Nefret ve ötekileştirme
söylemleriyle, insanları sürekli geriyor. Kendisi gibi düşünmeyenleri
azarlıyor, hor görüyor.
Taksim Gezi Parkı olayında
da böyle yaptı.
Olaylardan bir gün önce
çıktı, “…Kim ne derse desin, kim karşı çıkarsa çıksın; biz karar verdik,
yapacağız…” deyip, kestirip attı.
Böyle bir şey olabilir mi?
Padişah mısın sen?
Hangi devirde yaşıyoruz?
O şehirde (senin gibi
sonradan olma İstanbullular değil) gerçek İstanbullular da yaşıyor.
O İstanbul’da (o kentin
her bir dokusu üzerinde titreyen) Türkiyeli yaşıyor.
O İstanbul’da Dünyalı
yaşıyor.
Var mı öyle kestirip,
atmak.
Demek ki neymiş?
Demek ki, “Ben yaparım,
olur!” demekle olmuyormuş her şey…
Nitekim de olmadı işte...
* *
*
Birileri Sayın Başbakana,
onu iktidara taşıyan oyun, yüzde elli olduğunu anımsatıp, geriye yüzde elli
oyun daha olduğunu anlatmalı…
Sayın Başbakan, on buçuk
yılın verdiği iktidar zehirlenmesiyle, unuttu bunları çünkü.
Oysa iktidarının ilk
gününde, ne güzel(!) bir balkon konuşması yapmıştı.
“Ben sadece bana oy
verenlerin değil, vermeyenlerin de başbakanı olacağım; onları da
kucaklayacağım!…” demişti.
Ne çabuk unuttu bunları…
… …
Gerçi, ben o gün de
inanmamıştım ona ama… neyse…