SİYASETİN ROTASI

Abone Ol

Ülkenin genel görünümü iç karartıcı. Nasıl olmasın ki, gerek çalışan insanlar, gerekse emeklilerin sınırlı tüm gelirleri enflasyon karşısında kar gibi eriyip gidiyor. Konut fiyatları ve kira artışları dayanılmaz boyutta. Ekonomik çöküşle birlikte iktidar partisi de rotasını şaşırmış durumda.

AKP 2002 yılında iktidarı devir aldığı dönemde de ekonomik kriz vardı. Fakat o dönemi incelediğimizde, o dönemdeki bir asgari ücretli, maaşıyla 6 buçuk çeyrek altın alıyordu. Şimdi ise 4 çeyrek altın alıyorsunuz ve 390 lira paranız artıyor. Yani mevcut iktidar döneminde en az geliri olan asgari ücretlinin elinden, iki buçuk çeyrek altınını kim aldı?

Üstelik tüm bunlar “Ben ekonomistim” diyen bir liderin iktidarında oluyor.

İktidarın artık ekonomiyi düzeltmesi, üretim yapıp, işsize iş, aşsıza aş bulması olanak dışı görünüyor. Üniversiteyi bitirenin ülke içinde mesleği ile ilgili iş bulması olanağı da yok denecek kadar azaldı. Diploması bir yana, üç harfli marketlerde raf dizme, etiket değiştirme ya da kasiyerlik gibi bir iş bulursa kendini şanslı saysın.

Hal böyle olunca kitlelerin öfkesi sokağa taşıyor, mitinglerde kendini gösteriyor. İktidar da suçlu suçsuz demeden yakaladığını Silivri’ye gönderiyor. Mahpushanelerde de yer kalmadı. Kapasitenin fazlasıyla üzerine çıktı. Koca bir ülke insanını mahpushanelere sığdırmak olası değil. Dahiyane bir çözüm gerekirdi, kulis bilgilerinden dışarı sızanlara bakılırsa ev hapsi ve elektronik kelepçe zorunluluğunun 5 yıla çıkarılacağı söyleniyor.

İktidar başarıyla yaptığı mahpushaneler yetersiz kalınca, herkesin yaşadığı evini mahpushaneye çevirmesi yabana atılır bir fikir değil! Artık herkesin, evini yaparken mahpushanesini de birlikte yaptığının bilincinde olması gerekiyor. Avrupa’nın en çok suçlu üreten ülkesi olarak, haliyle cezaevleri yetersiz kalıyor.

Ekonomide, siyasette, adalette çözüm üretip ülkeyi bir kalkınma yarışına sokamıyorsan, bunun aksi cezaevi yapma yarışına girersen, ülke giderek bir yarı açık cezaevine dönüşür.

Tablo ortada mevcut yönetim olduğu sürece ekonominin hiçbir şekilde düzelmeyeceği kesin. Halkın sorunlarına ekonomik ve demokratik çözümler bulamayınca geriye daha çok otoriterleşmek kalıyor. İktidar ömrünü uzatmak için sınırlı parlamenter rejime de dönebilir. Ancak bu yol çok zayıf, o zaman sınırlı hukuk işler, sınırlı da olsa suçlular yargılanır. Bu yol zayıf gözüküyor. Geriye tam otoriterleşmek kalıyor.

Şu an yaşananlar tam otoriterleşme sancılarıdır. Karşısına çıkanı “telef” etmekten bahsediyor. Ne var ki “telef” etmek te maliyetli bir iş. İmamoğlu’nun “telef” edilmesi 50 milyar dolara patladı. Bu Merkez Bankası’nın yaktığı para. Piyasalardaki dalgalanmalar, borsanın düşmesi, dövizin yükselmesi cabası. İktidarı zora sokan bu pozisyon. Yoksa rakiplerini “telef” etmek, dili ile dişi arasında.

Sayın İmamoğlu’nu kendi deyimleri ile “telef” ettiler. İmamoğlu aday olduğu ve bu iktidar da var olduğu sürece, yanılmayı dilerim, gün yüzü göremeyecek. Tıpkı Selahattin Demirtaş gibi. Ümit Özdağ’ın durumu da meçhul. Çünkü yükselişte olan bir parti. Sayın Mansur Yavaş ön plana çıkarsa zaten O’nu da “telef” edeceklerini ilan ettiler.

Muhalefetin dev mitinglerle iktidarı sarsması, halka güven vermesi yadırganacak eylemler elbette değil. Ancak mitinglerle halkın gazı alınır, öfkesi ertelenir, dindirilir. Belirleyici bir rolü yok. Karşında demokratik bir iktidar olsa, mitingler anlam ifade eder.

Muhalefet mitinglere ara vermezken, sonuç alıcı ekonomik ve demokratik eylemlere yönelmesi gerekiyor. Yeni yol ve rota bu olmalı düşüncesindeyim. Karşısında azınlığa düşmüş bir iktidarın olduğu unutulmamalı.