SİYASET VE BİZ

Abone Ol

Birilerinin sizi övüp göklere çıkarması hoşunuza gider mi? Sanırım bu soruya “hayır” diyenimiz pek yoktur. Hem de dese bile pek yürekten gelmez, “yan cebime koyuver” misali, inceden inceye onun da hoşuna gider çünkü. Ancak iş eleştiriye gelince her şey tersine döner ve tepkiler başlar. Çünkü dünyada eleştiriden hoşlanan insana pek rastlanmaz; haklı olarak yapılsa bile…

Ancak bazen kantarın topuzu aşırıya kaçıp da övgünün ya da eleştirinin içine abartı da katılınca işin rengi değişir. Çünkü olay gerçeklikten çıkıp yalana doğru direksiyon kıvırır. Ve de bir kez başladı mı, bunun da sonu gelmez artık, insanın salladıkça sallayası gelir.

Bu işin en abartılı yapıldığı kesim ise sanırım siyaset meydanıdır. Çünkü biz takım tutar gibi parti tutarız. Bir yapıştın mı kuyruğuna, sittin sene bizi kimse ayıramaz o partiden ve liderinden. Diğeri ise ağzıyla kuş tutsa halk deyimiyle ikrama geçmez, “o tutmadı ki, kuş ağzına kendiliğinden girdi” misali bahaneler üretiriz.

Günümüzde de öyle değil mi? Birini dinliyorsun, Türkiye dünyanın en güçlü beş ülkesinden biri haline gelmiş, herkes bizi kıskanıyor. Diğerini dinliyorsun, öyle bir batağın içindeyiz ki çıkmamız mümkün değil, Türkiye’yi parçalıyorlar da gıkımız bile çıkmıyor.

Ülkemiz insanları sanki karpuz gibi şakkadanak ortadan ikiye ayrılmış durumda. Herkes diğer cenahtakileri küçümseyip hakaretler yağdırırken, kendi tarafına toz bile kondurmuyor. Hatta işi yalakalığa kadar götürenlerin sayısı ise bir hayli fazla. Kısacası, bir türlü orta noktaya gelip de el ele vererek ortak bir yol haritası çizemiyoruz. Hal böyle olunca da, bunun da zararını ülke insanı yani gene kendimiz çekiyoruz. Sırf siyasi görüşümüz ayrı diye en yakın dostlarımızla yol ayırımına gelenlerimizin sayısı bir hayli fazla.

Bu duruma “artık yeter” deme zamanı geldi de geçiyor bile. Şimdi eğri oturup doğru konuşarak bu durumdan nasıl bir geri dönüş yolu bulabileceğimizi düşünelim. Bunu yapmanın kolay olduğunu kimse söyleyemez ama imkânsız da değil. Aşırılıkları törpüleyip toplumun genelinin benimseyebileceği orta bir yol bulabilmenin çabasını hep birlikte göstermemiz gerek diye düşünüyorum.

Elimde, Meral DEMİR’in “S/ÖĞÜT-Babaannem Derdi ki” isimli kitabı var. Oradan yapacağım bir alıntı ile bağlayayım sözü. Umarım siz de beğenirsiniz.

Babaannem derdi ki:

"Hamura çok su katarsan cıvır kızım, yoğuramazsın...

Herkesin kıvamı var,

Bol keseden atarak huzuru doğuramazsın...

Sevgidir insanın hamurunun suyu...

Ne fazlası, ne azı...

Nice ekmekler var ki yiyeni yemiştir...

Olanı oldurmayan, olmayanı olduran,

İnsanın huyu...

Ne eline yapışsın, ne de güçlük çek...

Ağız tadı, her şeyi yoğurana dek...

Zaman ateş; emeği pişirir elbet...

Bilmez misin?

Ancak el yordamını bilenin elinde

Bir şeye benzer ekmek..."

DÜŞÜNEN SÖZLER:

· Başkalarının kusurlarını tartarken, parmağıyla terazinin kefelerini bastırmayan insan pek enderdir. LANGENFELD

· Bir ülkede edebiyat, felsefe ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa o ülke üçüncü sınıf bir ülkedir. NİETZSCHE

· Haklı bir siyasi davaya en büyük zararı, muhalefetin acımasızca saldırması değil, yandaşlarının aptalca savunması verir. A. HAMİLTON

· “POLİ”: “Çok”, “TİKA”: “Yüz”; “POLİTİKA”: “Çok yüzlü” demektir. Ama nedense, bizim politikacıların çoğu yüzsüz be bilader. A. EMİN FİDAN

· Politika, ortasından bir araba tekerleği geçmiş manda pisliği gibidir. Bir tarafı bir parti, öte tarafı diğer bir partidir. A. FUAT BAŞGİL

· Sevdiklerinizle siyaset yapmayın, siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam eder, siz dostlarınızı yitirmekle kalırsınız. ARİSTO