Merkez üssü Balıkesir/Sındırgı olan bir deprem yaşadık; hemşerilerimize geçmiş olsun. Mal ve can kaybının az olması tek tesellimiz. Ancak bu deprem, yalnızca fay hatlarında değil; ülkede bir de “sahte diplomalılar depremi” yaşanıyor. Çatlayan yer kabuğu değil, toplumsal güvendir. Çatlayan yer kabuğu değil, ar damarımızdır. Doktorundan avukatına, öğretmeninden mühendisine, şimdi de imamına kadar… Hepsi bir karede buluştu: Sahte Diplomalılar Albümü.
“12 Yıl Hutbeli Yalan” haberini Gazeteci Murat Ağırel, Özgür Diyarbakır Gazetesi’nde şöyle duyuruyor: “Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi, Resmî Gazete’ye ilan verdi. Yavuz Koç diye biri aranıyor. Sebep mi? Sahte diploma ile 12 yıl boyunca imamlık yaptı. Sonuç: 2 yıl 6 ay hapis + 96.360 TL para cezası. On iki yıl boyunca kimse fark etmedi. On iki yıl boyunca maaş aldı, kürsüye çıktı, hutbe okudu. Şimdi ise mahkeme Resmî Gazete’den arıyor.”
On iki yıl boyunca hiç kimse fark etmedi. Cemaat hutbeyi dinledi, devlet maaşını ödedi… Ne denetim? Ne sorgu? Ne sual? Minareyi çalanın kılıf hazırladığını biliyoruz da, hutbe okuyanın kılıfı nereden bulduğunu da sanırım öğrendik.
Bir de sahte diplomalı beyaz önlüklü katiller var. O diplomayla ameliyat yapıyorlar. “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” anlayışıyla… Neşter tutması, reçete yazması profesyonel, tek eksiği tıp fakültesinin kapısından bile geçmemiş olması. Eh, o kadarcık kusur kadı kızında da olur(!)
Bir öğretmen düşünün; yıllarca sahte diploma ile ders anlattı, maaş aldı. İki kuşak ötesini bilmiyor ama Türk tarihini anlatması sanırım muhteşemdir(!) Matematik anlattı, arada biraz felsefe ile karışık. Her zaman “iki kere iki dört etmez, bazen sekiz, bazen on altı” demiştir muhtemelen. “Düşünüyorum, öyleyse varım” dediği gibi, “Diplomam var ki buradayım” da demiştir. Kendi yetişme gerçeğini gizledi, ama nesiller yetiştirdi.
Sahte mühendislerimiz barajlar inşa etti; Hasankeyf sular altında kaldı. Köprüler yaptı, yollar döşedi, gökdelenler dikti. Depremlerde bu kadar can kaybı nedensiz değilmiş: Kolonlar ve kirişler diplomadan da sahte çıktı, binalar çöktü.
Kokpitte üniformasıyla oturan sahte pilotlar bile çıktı. Yolculara güven veren anonslar yaptılar: “İşi bilen kaptanınız konuşuyor.” Yakalanmadan işi götürmek, büyük pilotaj yeteneği değil mi?
Sahte hemşireler, sahte eczacılar… İğnelerini hep gerçeğe batırdılar. Hastaya ilaç veren elin “sahte diploma” kadar resmiyeti yoktu. Reçete gerçek, ilaç gerçek; veren kişi sahte. Güler misin, ağlar mısın?
Sahte diplomalar yalnızca bireysel ahlaksızlık mı? Yoksa çürümenin, kokmanın, denetimden ve liyakatten yoksunluğun mühürlü belgesi mi? Torpilin müfredat, rüşvetin sınav kâğıdı olduğu bir düzenin fotoğrafı mı?
Resmî Gazete’den imam arayan bir ülke olduk. Yarın yeni bir iş kolu olarak “Sahte diplomalıları bulma ihalesi” açılırsa hiç şaşırmayalım. Eh, ihaleyi kazananın diploması sahte mi olur, gerçek mi? Orasını bilemem.
Minareyi çalanın kılıf hazırladığını biliyoruz. Haliyle mezuniyet törenini de hayali yapacaktır, onu da tahmin ediyoruz. Yalnız, o törenin davetiyesini mevcut sistemin bizzat gönderdiğini de yeni öğrendik.