SAHİP OLMAK

Abone Ol

“Nelere sahip olsanız mutlu olursunuz?” diye sorsak,   yanıtların sınırı olmaz.

Egonun en samimi dostudur sahip olmak. Ego  doyumsuzdur biliyoruz.

Sahip olma duygumuz bu nedenle tatmin olmaz bir türlü.

Ne için diye sormadan sahip olmak isteriz.

Basit  bir evden, başka bir ülke topraklarına uzanır bu duygu.

Kavgalardan savaşlara, kıyımlara, yaşadığımız dünyayı yok etmeye kadar uzanır.

Bazen öyle hırslanır ki insanoğlu, canı pahasına.

Sadece kendi canı değil, başkalarının canını hiçe sayarak sahip olmak ister.

Sadece mala-mülke, arabaya, eve, köşke, saraya değil...

Sevdiğine, çocuğuna, arkadaşına, dostuna da sahip olmak, ele geçirmek ister.

Sevdiğini malı-mülkü gibi görür, arabası ya da evi  gibi sever sevdiğini.

Aynen bağımlılık  gibi bağlanır, hastalıklı bir tutkuyla.

Oysa sevmek bağlı olmak demektir, bağımlı olmak değil.

Sevgiyi meta gibi gören sevmeyi bilmez.

Metayı kolayca elde eden, sevgiyi anlamaz

Değer bilmeyen  duyguyu anlamaz, sevdiğini,  metaya dönüştürüp elinden çıkarmak istemez.

Oysa bir kişiyi çıkarsız, yalın sevmek hayatı,  bütün dünyayı sevebilmektir.

Aşırı sahiplenme, ilişkilerde baskıya ve özgürlüğün kısıtlanmasına yol açar.

Materyal varlıklar üzerinden sahiplenme ise, insanların çoğu zaman anlam arayışı ve kimlik arayışı içerinde olmasındadır.

Sahip olunan eşyalar, bazen bir anlam taşıyabilir veya bir kimliğin bir parçası haline gelebilir, o olmazsa  kendi yoktur zaten. İtibarı yoktur, güçsüzleşmiştir.

Sahiplenici sevgi hastalıklı bir sevgidir .

Özellikle çocuklarımıza sahipmiş gibi davranmak ,onların biricikliğini, tek ve özel oluşunu kabul etmemektir.

Ona meta gibi davranmak daha ileri bir duygu. İleride bana bakar diye çıkarcı yaklaşım, veya evliliğin garantisi, kurtarıcısı gibi görmek en kötü sahiplenme duygusudur.

Sahiplenme kıskançlıkla tıpkı ego gibi yol arkadaşıdır.

Hayata çıkarsız katkı sunmaz  sahiplenme duygusu.

Üretmeyi keyif yerine hırsla yapar, şuursuz.

İtibarını, varoluşunu, sahiplendikleri ile özdeşleştiren kişi onları yitirdiğinde kişiliğini de yitirir sanki.

Öfke, şiddet, hırs, kıskançlık, ego, narsistlik… Hepsi birbirinin yol arkadaşıdır.

Böyle insanlar görürseniz kaçın bence, uzaklaşın yanından, dost olmayın, arkadaş olmayın , sevmiş gibi görünmelerine aldanmayın. Çünkü sizi eşyayı sever gibi sever, satın alabileceği, sahipleneceği birisi gibi algılar.

İçinde var oldukları duygusal boşluğu başka türlü dolduramazlar.

Sahip olmak duygusu aynı zamanda kontrol arzusuyla da ilişkilendirilebilir ki, bu tam da   kişilik bozukluğunun en önemli özelliğindendir..

 Bir şeyi sahiplenmek, üzerinde kontrol sahibi olma isteğini de beraberinde getirir..

Ancak, hayatın doğası gereği bazı şeylerin kontrolümüz dışında olduğunu kabul etmek zorlaşır, mutsuz kılar insanı.

Oysa sevmek özgürleştirir insanı, safraları kaygıları yanlış ve köyü olan duyguları atmak, yeni davranışlar kazanabilmektir.

Estetikte yeni bir yaklaşım vardır, ne kadar az o kadar çok hayat böyle

Koca Yunus boşuna söylememiş’’ mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi’’

Bu hafta biraz temizlik yapalım, bizi ağırlaştıran ne kadar yanlış sahiplenici duygularımız varsa arınalım veya gözden geçirelim, ayak bağı olan metalardan kişilerden , kurtulalım bakalım neler olacak.

Ankara