ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU (ÖMK)

Abone Ol

Tasarı, 31 Aralık 2021 günü Meclis Başkanlığı’na sunulmuştu.

17 Ocak 2022 günü, komisyonda kabul edildi. Meclis genel Kurulu’nda görüşülmek üzere hazır duruma getirildi.

Ancak, bu konuda endişeler ve itirazlar oluştu.

Çünkü bu kanun tasarısı yeteri kadar tartışılmadı. Gerekçesi yeteri kadar anlatılmadı, öğretmen camiası yeteri kadar ikna edilmedi.

Nitekim YÖK, üniversiteleri kontrol altında tutmak, akademik faaliyetlerde bir baskı unsuru olmak için 12 Eylül yönetiminin getirdiği bir ürün olmuştu.

“Öğretmenlik Meslek Kanunu da YÖK yasası gibi mi olacak?” endişesi oluştu.

Çünkü katmerleşmiş YÖK sorunu, üniversitelere rağmen, akademik dünyaya rağmen tepeden inme bir sorun idi.

Bugün gündemde olan Öğretmenlik Meslek Kanunu da eğitim dünyasının iradesine rağmen gündeme getirildi. Yani yine tepeden inme oldu.

***

Konu, ilk kez 23 Ekim 2018 günü Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda düzenlenen “2023 Eğitim Vizyon Belgesi Tanıtım Toplantısı”nda duyurulmuştu.

Aralık 2021’de toplanan 20. Milli Eğitim Şûrası’nda ise gündeme getirildi.

Getirildi ve Şûra’ya “Öğretmenlik Meslek Kanunu”, “Kariyer Sınavları” ve de “Okul öncesinde din eğitimi” kararları damgasını vurdu.

Elbette Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun içi, o gün henüz doldurulmamıştı. Ama öğretmen sendikalarında ve genelde eğitim camiasında önemli itirazlar oluştu.

Çünkü kariyer sınavları ile oluşacak bir hiyerarşi:

Her şeyden önce, eğitim kurumlarında çalışma barışını bozar olacaktır.

Öğretmenler arasında bir ayrışma yaratacak, mesleki dayanışmayı ortadan kaldırır olacaktır.

Eğitim emekçileri arasındaki rekabeti artıracak, aralarındaki güven ilişkisini zayıflatır olacaktır.

Ayrıca öğretmenler arasında hiyerarşiye dayalı farklı ücret politikası, aynı işi yapmaları nedeniyle ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesine de aykırı olacaktır.

***

Evet, bu kanunun ana omurgası, hiyerarşik bir sınıflandırma olmuştur.

Ki, önemli sorunlardan biri budur.

Ve de itirazın ağırlıklı bölümü, özellikle bu konuda olmuştur.

Çünkü zorunlu eğitim, temel bilgilerin verildiği bir sistemdir; üniversiteler gibi düşünülmesi yanlış bir eğitim anlayışıdır.

Üniversiteler, ağırlıklı olarak araştırmaya dayanan bilimsel çalışma kurumlarıdır. Burada ihtisasa göre kariyer sınıflandırması doğrudur.

Ama temel eğitimin verildiği kurumlarda “öğretmen-uzman öğretmen-başöğretmen” gibi bir ihtisas sınıflaması çok ciddi bir tartışma konusudur.

Nitekim 2004 yılında, 5204 sayılı yasa ile getirilen uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik düzenlemesi üzerinden 17 yıl geçmiş olmasına rağmen, sistem oturmamış, öğretmen camiasında kabul görmemiştir.

Çünkü böyle bir uygulama temel eğitim profiline uygun düşmemiştir.

***

Yine kariyer sınavları ile yapılacak bir sınıflandırma:

Öğretmenleri ‘iyi ve kötü öğretmen’ olarak ayrıştıracak, veli ve öğrencinin öğretmene bakışını olumsuz anlamda değiştirecektir.

Ve de kariyer sınavlarına yönelik bir kariyer ticareti yaratacaktır.

Kariyer sınavlarında başarılı öğretmenleri zan altında bırakan söylentiler olacaktır.

Ve şaibeli lisansüstü diplomaları da beraberinde getirecektir.

Sonuçta niyet ne olursa olsun böyle bir düzenleme, eğitimde çalışma barışını bozacak, öğretmenler arasına gereksiz bir rekabet yaratacak, öğretmenleri ve öğretmenliği yüceltmek gibi bir rotası olmayacaktır.

***

Peki, gerekli mi? Gerekli… Ama:

Öncelikle yukarıda ifade edilen endişeler, itirazlar paylaşılmalı ve giderilmelidir.

İçinde idareci atamalarındaki politik girişimleri de yok edecek düzenlemeler olmak üzere, konunun asıl muhatabı olan eğitim emekçileriyle ve öğretmen sendikalarıyla yeniden tartışılmalı ve değerlendirilmelidir.

Ve de bunun için kriter, özellikle Türkiye’nin de imzaladığı ve adı “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi” olan 1966 ILO-UNESCO ortak belgesi esas alınmalıdır.

Daha da özet olarak ifade edilirse:

İçinde eksik ve sakıncalı yanları bulunan böyle bir düzenleme için, eğitim emekçilerinin çalışma koşularını tek taraflı düzenlemekten vazgeçilmelidir.