25 Kasım: Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" olarak anılıyor.
* * *
Kadına yönelik şiddetin tanımını, Psikiyatri Derneği Genel Merkezi; "Kamusal ve özel yaşamda fiziksel, cinsel, psikolojik acı ve ıstırap veren, verebilecek olan, cinsiyete dayalı eylem, tehdit ya da keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma” olarak tanımlamış.
Bu tanımlama bizi: şiddet olarak görmediğimiz ne çok ayrıntının aslında, şiddet olduğu farkındalığına götürüyor...
“Geçmişten-bugüne, neler yaşamışız?” duygusu sarıyor benliğimizi!
* * *
Özellikle kadın hak ve özgürlüğüne dair kazanılan, farkındalık günlerinin temelinde, hep acı dolu toplumsal olaylar ve mücadele vardır...
* * *
“25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Hayır Uluslararası Mücadele Günü”nün ortaya çıkmasının tarihsel arka planında da trajik olaylar yatmaktadır!
1930 yılından 1960 yılına kadar, Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten, baskıcı rejime karşı, ülkede yer yer ayaklanmalar başlamış...
Bu eylemler sırasında, içeri alınanların içinde, üç kızkardeş olan "Mirabel Kardeşlerin" eşleri de vardır.
Bu üç kızkardeş bir cezaevi görüşü dönüşünde; şiddet görüp, tecavüz edilip, sonrasında da kaza süsü verilerek öldürülmüşler!
Bu trajik olay, kadının mücadele tarihine, "Mirabel Kardeşler Olayı" olarak geçmiştir.
* * *
Tüm dünyada tepki ve nefret uyandıran bu olay, mücadelenin en büyük savunma noktasını oluşturmuş.
Kadın hakları savunucuları, uzun yıllar mücadele vererek, 39 yılın ardından, 1999’da Birleşmiş Milletler, üç kızkardeşin ölüm tarihi olarak kabul edilen, 25 Kasım'ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak kabul etmiştir.
Aradan geçen yıllarda, ‘Mirabel Kardeşler’in trajik yaşam öyküsü ve ölümleri başta sinema ve diğer sanat alanlarına taşınmıştır.
* * *
Uzun yıllardır, özellikle kadın sorunlarına dair yazmaya çalışan biri olarak, ülkemizde kadın cinayetleri; en hassas, en sancılı, en yaralı yanımız...
Umudu büyütmeye çalışmak, cinayetleri durduramıyor ne yazık ki…
* * *
Uluslararası insan hak ve özgürlüğü kararlarının altında imzası olan bir ülkeyiz.
Bu kararlar; insanı, kadını, çocuğu, hayvan haklarını koruma bildirgelerini de kapsıyor…
Bu şekli ile yasalarımız pek de geri ve eksik sayılmaz. Öyleyse; toplumsal yapımızda kadını algılayış biçimimizi yeniden, yeniden sorgulamamız gerekli. Düşünceler, yasalara koşut değişir, gelişir. Bunların da ülkenin genel yapısıyla ilgili olduğunu unutmamalıyız. İnsan hak ve özgürlüklerinde sorun varsa; kadın haklarından da söz edilemez!
Özel anma günleri, etkinlik, eylem ve söylemler ile hep umudu, güzel ve daha iyi bir geleceğe dilekleri taşır/taşıyor.
* * *
Sonrasında ise; kadın, yine en yakınındaki, eski eş, sevgili, arkadaş, hatta yakın akraba tarafından öldürülüyor, taciz, tecavüz ve mobinge uğruyor!
Bu sorun, 'tüm dünyada var' deniliyor. Dünyada da olmasın ve mümkünse ülkemizde hiç olmasın artık!
Fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik ayrımcılığın ve şiddetin azaldığı bir dünya dileğiyle…
* * *
Bir toplumun kadınlarının gözü yaşlı ise; o toplum huzur ve mutluluk bulamaz!