MİLLİYETÇİLİK VE SİNAN OĞAN

Abone Ol

Ata İttifakı kurulana kadar, Sinan Oğan ismini bir siyasi figür olarak duymamıştık. Dört cumhurbaşkanı adayından birisi olarak gündeme geldi. Muharrem İnce’nin de adaylıktan çekilmesi ile üç cumhurbaşkanı adayından birisi oldu. Kamuoyu yoklamalarına göre yüzde ikiyi geçmeyen bir tepki oyuna sahipti, fakat şaibelerle dolu seçim sandığından 5,2 oy alması seçimi hem ikinci tura bıraktı, hem de herkesi şaşırttı. Diğer şaşırtan tarafı ise kendini milliyetçi olarak nitelemesine rağmen, o ilkelerle uyuşmayan bir performans gösterdi. Karşı olduğunu iddia ettiği iktidara teslim oldu.

Aslında Sinan Oğan sahip olduğu ve iddia ettiği anlayış açısından, siyasal anlamda ölü doğdu dersek daha doğru olur. Siyasal yaşamını ve olacak olası güveni başlamadan bitirdi. Sözüne güvenilmez, ilkesiz bir kişilik olarak belleklerimize kazındı.

Örneğin Babala Tv’ de gençlerin; “Şu an Devlet Bahçeli karşınızda olsa ne demek isterdiniz?” sorusuna, verdiği yanıt anlamlıdır. “Türk bayrağındaki Türk ismini çıkarmayı teklif eden Hüda Par’la Türk Milliyetçileri nasıl yan yana gelir?” Ne yazık ki bugünkü siyasi sahamız böylesi siyasi omurgadan yoksun kişiliklerle dolup taşıyor. Şimdi kendisi de aynı yerde.

1789’da Fransız ihtilali ile laiklik, demokrasi, insan hakları, vatan, liberalizm, ulusçuluk, milliyetçilik gibi kavramlar ortaya saçıldı. Fransız devrimi kilise egemenliğini aşarak, ümmetçiliği yerle yeksan ederek, önce laikliğe ulaştı. Laikliğe ulaşmadan demokrasiye ulaşma olasılığı yoktu. Demokrasiye ulaştı, kilisenin aşıladığı kulluktan kurtulup kişi oldu, birey oldu, yurttaş oldu.

Ulusçuluk, milliyetçilik kavramları aydınlanma devriminin ürünüdür. Fransa’nın 1789’da yakaladığı aydınlanma ve uygarlık çağını biz 1923’te Cumhuriyetle yakaladık. Yani başarılı bir ulusal kurtuluş savaşının sonucunda, ulus ve millet kavramları bu tarihten sonra dilimize girdi.

Aydınlanma Bilgesi İlhan Selçuk şöyle diyor: “Kutsal İslam’ı dinciliğe dönüştürmek ne denli ilkellikse; bireye, insana, yurttaşa dönük Türk ulusalcılığını faşizme dönüştürmek de o denli kötüdür...” Gerçekte ben milliyetçiyim diyenler bu gerçeğin ne kadar ayrımındadır.

Kuşku yok ki cumhuriyetin kurucularının da esin kaynağı Fransız Devrimidir. CHP’nin ilkelerinde 6 oktan birisi milliyetçiliktir. Bu milliyetçilik ırk egemenliğine dayalı, faşizan bir anlayış olmayıp, aksine çağdaş uygarlığı ve ulus birliğini işaret eder.

Arap milletleri aydınlanma çağını yaşamadıkları için, ümmetçilik geçerlidir, ulus ve milliyet bilinci gelişmemiştir.

Asıl konumuza dönersek, günümüzde milliyetçiliğin çağdaş gelişim ve değişime evirildiğini nasıl anlatalım. Hala bazıları milliyetçiliği at üstünde düşman kovalamak sanıyor.

Kemalist milliyetçilik, ırkçılık veya Turancılık değildir. Türküm demek kimliğimizi aidiyetimizi ifade eder. Türkçülük yapmak ırkçılıktır. Kürt olmak suç değildir, fakat Kürtçülük yapmak ta faşizan bir anlayıştır. Anadolu’da ırk temelinde bir kavganın ateşini üfleyen aymazlar ne milliyetçi ne de yurtsever olabilirler.

Kısacası günümüz milliyetçiliği,   kılıç kalkan ekibiyle ya da hamasi nutuklarla olmuyor. Sana verilen oyları pazarlık masasına koyarak hiç olmuyor. Hü-da Par gibi, anayasanın ilk 4 maddesini, bayrağını tartışanlarla birliktelikle de olmuyor.

Milliyetçilik cumhuriyetin tüm birikimlerini satanlarla birlik değildir. Bu günkü milliyetçilik üreten, yaratan ülke olmaktır. Bilgisayarın tuşlarından dünyayı yönetmektir. Hatta gerektiğinde B. Ecevit’in deyimi ile “Milliyetçiliği Kıbrıs’ın Beş Parmak Dağlarına yazmaktır.” 

Sinan Oğan’ın oy sayısı olarak seçimlere kayda değer etkisini düşünmüyorum. Olay sadece algıya dönüktür. Kılıçdaroğlu her koşulda sandıklara sahip çıkarsak kazanıyor. İktidarın ikinci İstanbul sendromu boşuna değil.