MEŞRUİYET

Abone Ol

Sözlük karşılığı “yasaya, töreye vb. uygunluk, geçerlilik, yasallık”, “şer'i” ve “şeriat” sözcükleriyle köken birliği olan bir sözcüktür. Meşru sözcüğü, “şeriata uygun” anlamına da kullanılır. Burada dikkat edilmesi gereken “uygunluk” kavramıdır.

Bir eylemin, sürecin veya ideolojinin belirli bir toplumdaki ölçütlere ve değerlere bağlılığıyla kabul edilebilir varsayıldığı süreci ifade eder. Bir ülkede devletin veya iktidardaki otoritenin genel olarak benimsenmesi, uygulamalarına fazla itiraz yükseltmeden uyulması anlamı taşır.

Denir ki bir ülkede tutuklama, tutuklananlara kötü davranma, işkence gibi yasal olmayan uygulamalar var ise ‘direniş’ meşrudur. Bu anlayış genel olarak kabul edilmiştir. Ana muhalefet partisi genel başkanı Sayın Özgür Özel bu iktidarın meşru olmadığını birçok kez yineledi. Özellikle halk oylamasında 2.5 milyon mühürsüz oyla cumhurbaşkanlığını alan Sayın Erdoğan’ın meşru olarak seçilmediğini her mitinginde duyuruyor. Ortada bir “meşruiyet” sorunu olduğu artık gizlenemiyor. Atlantik ötesi bile durumun ayrımında olmalı ki “İstediği meşruiyeti verelim.” diyebiliyor. Ülkemiz açısından son derece sorunlu bir yaklaşım.

Beyaz Saray’daki görüşmede, ABD Başkanı Donald Trump ağırlıkla Ukrayna-Rusya savaşından, Türkiye’nin F-16 ve Boing yolcu uçağı satışından, ülkemizin maden yataklarının işletilmesinde Amerikan şirketlerinin payına kadar uzun uzun konuşmuş ancak Gazze’de ve Batı Şeria’daki yıkımdan ve Siyonist soykırımdan hiç söz etmemiştir. Ortadoğu’daki İsrail yayılmacılığını, Suriye’de meşru iktidarın devrilmesini, yerine hâlâ BM kararlarına göre ‘terörist’ listesinde yer alan Colani’nin cumhurbaşkanı ilan edilmesinin meşruluğunu, topraklarının Şam’a kadar uzanan yüzde yirmiden fazlasının işgalini hiç dile getirmemiş, yaşanan insanlık dramını ağzına almamıştır. Böylelikle İsrail’in insanlık suçlarını haklı görerek olağanlaştırmış, arkasında olduğunu ifade etmiştir.

Soykırım artık görünmez olmaktan çıkınca, ABD müttefiki AB ülkelerinden Fransa, İspanya, Malta, Portekiz Filistin’i tanıdıklarını ilan ettiler. Bu, Filistinliler için bir anlam ifade eder mi? Fazla bir değişiklik olacağını düşünmüyorum. Hitler’in 21. yüzyıldaki eli Netanyahu bildiğini okumaya, Filistinli katletmeye devam ediyor.

Bu arada, dünyanın dört bir yanından savaş ve katliam karşıtı duyarlı insanlar Gazze’ye doğru çok sayıda gemiyle yola çıktı. Su, gıda, temizlik malzemeleri ve umut taşıyor. Bunca katliama son verme umudu. İspanya ve Filistin’i tanımayan İtalya, SUMUD filosunu korumak üzere savaş gemileri gönderdi Akdeniz’e. İtalya Filistin’i tanımadığı halde, soykırıma daha fazla göz yummak istemedi sanırım.

Umarım kanayan yarayı durdurmakta etkili olur.

Bu görüşme sırasında heyetimizin huzurunda çok onur kırıcı tavır sergileyen Trump aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “meşruiyet vermeliyiz.” dedi. Öyle anlaşılıyor ki bu ‘meşruiyet’ ülkede hüküm süren adaletsizlikler, siyasal baskı ve tutuklamalar, anayasal hak olan gösterileri dağıtma ve göstericileri gözaltına almalar, seçilmiş belediye başkanlarını, yardımcılarını ve yüzlerce çalışanı hukuksuz olarak içeri almalar anlamına geliyor. Demokrasinin rafa kalktığı, despotluğun ülke insanlarının üstüne karabasan gibi çöktüğü bir dönemin habercisi gibi bir meşruiyet…

Böyle bir meşruiyeti muhalefet kabullenebilir mi?

Trump göreve geldiğinden bu yana Türkiye’deki antidemokratik uygulamalara yönelik Washington’dan tek bir cümle edilmemiştir. Beyin egzersizi yapalım biraz: Trump’ın Erdoğan’a vermeye çalıştığı ‘meşruiyet’, Türkiye’de demokrasi ve hukuk devletindeki geri gidişi onaylamak mıdır?

Bir iktidar halkının gözünde meşruiyetini kaybetmiş olmalıdır ki dışarda, birçok bakımdan bağımlı olduğu anlaşılan bir dünya emperyalist devinde meşruiyet arıyor, Trump vermeliyiz diyor ve heyetten çık çıkmıyor.

Nasıl yorumlamamız gerektiğini ince eleyip sık dokuyarak düşünmemiz gereken bir meşruiyet.

Neyin meşruiyeti? Yaşatılan haksızlıkların, hukuksuzlukların, adaletsizliklerin olduğu gibi kabul edilmesini mi kastediyor Sayın Trump? Bu meşruiyet tutuklanan veya gözaltında olan belediye görevlilerini geri yerlerine getirecek mi? Ailelerinin çektiği acıyı dindirecek mi? Adalet dağıtacak mı? Ülke topraklarının talan edilmesini durduracak mı? Yolsuzlukları, liyakatsizlikleri, yağmayı durduracak mı?

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack New York’ta katıldığı bir toplantıda Trump dönemindeki Türk-Amerikan ilişkilerini tek cümleyle özetledi: “Onlara ihtiyaç duyduklarını verelim: Meşruiyet…” – Gazete Diken

Bu açıklama başlı başına ülkenin içişlerine müdahaledir, derhal diplomatik bir dille karşılık verilmelidir.

Yeni/yarı sömürge konumundaki ülkelerin bağımsızlık sorunları vardır ve bu ancak tam bağımsızlık gerçekleşirse son bulur.

Görüşmenin ertesi günü, 26 Eylül 2025’de Tom Barrack Trump’ın sözlerini yumuşatmaya çalıştı, Trump’ın sözlerine açıklık getirdi.

“ABD'nin Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack Trump'ın Erdoğan'a "meşruiyet kazandırma"ya yönelik ifadelerinin "Türkiye'nin içişleri bağlamında değil, ABD'nin ‘partneri/stratejik ortağı’ olarak ABD kamuoyu karşısında ‘meşruiyet’le ilgili olduğunu söyledi. Türkiye'deki tepkilerle ilgili yorum yapmadı.” – BİANET

“Başkanımız (Donald Trump), Türkiye’nin bizim ve NATO için yaptığı her şeye hayran. Bu nedenle meşruiyet kavramından kasıt saygı.” İster ‘meşruiyet’, ister ‘saygı’ olarak düzeltme deyin ortada sorunlu bir dil dolaşıyor. Mesele Zelenskiy meselesi gibi mi ele alınmalıdır?

Hangi pencereden bakarsanız bakın son derece aşağılayıcı bir tavrı heyetimiz sessizce geçiştirmemeliydi. Gerekli yanıt anında verilmeliydi.

Bu açıklama bağımsızlığımıza ve egemenlik haklarımıza açık müdahale demektir. Türkiye Cumhuriyeti, siyasal iktidarlarını halktan alır. Bir iktidar halk nezdinde meşruiyetini yitirmişse yine halkın seçimiyle yeni bir iktidar seçilir. Bir başka ülkenin hâkimiyeti ve keyfiyeti ile meşruluk verilmez, alınmaz, kazanılmaz.

Bu açıklama bana bir özdeyişimizi anımsattı; özrü kabahatinden büyük.

Bu açıklamanın Trump’ın sözlerini yumuşatıp yumuşatmayacağını, ülkemizde muhalefetin itirazlarına olumlu karşılık verip vermeyeceği bilmiyoruz.

Öyle olmayacaksa, diyebiliriz ki, Trump’ın ve Tom Barrack’ın meşruiyetinden kaynaklanacak daha baskıcı, kargaşaya gebe, daha zor günler bekliyor olacağız.

Umarım tersi olur, ülkede demokrasi yeniden ve tam anlamıyla işlerlik kazanır.