KENDİMİZ OLMAK

Abone Ol

Bizim değerli zamanımızı alıp üretmekten, hatta dostlarımızla bir araya gelmekten bile alıkoyan şu adına sosyal medya denilen illete kızıyoruz, ama doğrusu yararı da yok değil. Örneğin geçen gün hiç tanımadığım Osman Sungur Yeken ismindeki gencin bir videosunu izledim ve tek kelimeyle çarpılıp kaldım. Öyle güzel şeyler söylüyordu ki, dayanamayıp onun düşüncelerini kendimce yorumlayıp sizlerle de paylaşmak istedim.

Diyordu ki;
70-80 yıl önceden herkesin atı vardı ama yalnızca zenginler araba alabiliyordu. Şimdi ise herkesin arabası var ama sadece zenginler ata binebiliyor.

Diyordu ki;
40-50 yıl önce köyde yaşayanlar fakir olarak kabul edilirdi, şehirde yaşayanlar da zengin. Şimdi ise şehirler köyden taşınanlarla doldu; zenginler ise şehirden uzak yerlerden bağ, bahçe alıp içine de ev yaptırarak orada oturuyorlar. Aradaki tek fark ise, yaptırdıkları köy evlerinin adına villa demeleri.

Diyordu ki;
30-40 yıl önce, doğalgaz kullanmak ayrıcalıktı ve evine doğalgaz çektiren hava atardı. Şimdi ise evindeki ocakta yani kibarca adıyla şöminesinde ateş yakabilen, soba ateşinde kestane pişirip közde çayını kaynatanlar hemen fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşarak havasını atıyor.

Diyordu ki;
80’lerin giysileri 90’larda giyilse, alaycı alaycı bakılarak ya fakir denirdi, ya da eski kafalı diye küçümsenirdi. Şimdi ise 80’lerin kıyafetleriyle dolaşanlara imrenilerek bakılıyor ve artık bunun adına tarz ya da moda deniliyor.

Ben de diyorum ki;
Şöyle bir adım geriye çekilip de kendimize sorabilsek. Sahi bizim bu algılarımızı, hırslarımızı, yaşadığımız dünyadan beklentilerimizi, arzularımızı kim yönetiyor? Kim bizim önümüze getirip kullanmak zorunda bırakıyor, iplerimiz kimin elinde? Kısacası, kimlerin fikirleri ve yönlendirmeleriyle yaşıyoruz?

Bir sorgulasak kendimizi. O son model telefonu, çantayı ya da ayakkabıyı alabilmek adına duyduğumuz doyumsuz iştahı, evin 150 metrekareden küçük olanına “biz o eve sığmayız” diyebilen o doymazlığı, hayvan gibi kocaman arabalar alıp binmeyi marifet sayan o gözü doymazlığı, annesini ziyarete gitsin diye eşine 4X4 arazi taşıtı alan o görgüsüzlüğü kim ya da kimler kabartıyor? Şöyle beynimizi masanın üzerine koyup biraz da o olmadan düşünebilsek, belki o hırsımıza bir nebze olsun engel olabilir, kendimizi yönlendiricilerin köleliğinden kurtarabiliriz. Belki o zaman bizi başkalarının arzularına göre biçimlendiren beynimiz de kölesi olduğu efendileriyle olan bağını koparır, özgürce yani kendince düşünmeye başlar.

Her şey ama her şey kafatasımızın içindeki o yumuşacık et yığınına hükmedebilme becerisine bağlı. Eğer bunu başarabilirsek işte o zaman göreceğiz ki, şu anda bir yerlerde görüp de sahip olmayı çok istediğimiz şeyler, aslında birer yanılsamadan ibaret geçici arzulardan başka bir şey değilmiş. Yani, olmasa da yokluğunun farkında bile olmayacağımız şeylermiş.

Artık tercih yapma zamanıdır dostlar. Haydi, hep birlikte kafatasımızın içindeki o et yığınına soralım: Kendimizi mutlu hissedebilmemiz için bize hangisi gerek? Deniz manzaralı geniş balkonumuzda, lüks bir çaydanlıkta demlenip kristal bardaktan servis edilerek yudumladığımız bir bardak çay mı, yoksa ulu bir çınarın gölgesindeki ocakta kaynamakta olan isli çaydanlıkta demlenip kulplu cam bardaktan yudumladığımız çay mı? Söyleyin, bizi hangisi daha çok mutlu eder?

Silkinip kendimiz olmanın zamanı gelip de geçmekte. Çünkü biz izin verdiğimiz sürece; avuç dolusu para verip aldığımız o giysiler, eşyalar ya da ne bileyim bizim dışımızdaki her şey bize sahip olmaya başladı. Farkında olmadan onlar tarafından yönetilmeye, kısacası onların kölesi olmaya başladık.

Son bir şey daha. Şöyle bir hastanelerin acil servislerine göz atalım ve düşünelim. İşte o zaman anlayacağız ki; sahip olduğumuz en değerli şey olan sağlığımızı, geçici heves ve arzularımızı gerçekleştirmek adına bozuk para gibi harcayıp tüketmekteyiz.

Yazık ki, çok yazık…

DÜŞÜNEN SÖZLER:
• Tokgözlü olmak, doğal zenginliktir; lüks ise yapay yoksulluk. SOKRATES
• Akıl, kendine boyun eğer; cehalet ise kendine dayatılan her şeye. T. PAİNE
• Akıllı olan duygularına emir verebilir, aptal ise onlara hizmet eder. P. SYRUS
• Aklı başında olan kişi, içindeki tımarhane kaçkınını kilit altında tutan kişidir. P. VALERY
• Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metrekarelik yere sığmak zorunda kalacağını fark etmeli insan. CAN YÜCEL
• Ben ölünce ellerim tabutun dışında kalsın. İnsanlar görsünler ki bu dünyadan eli boş gidiyorum. K. SULTAN SÜLEYMAN
• Eğer ihtiyacın olmayan şeyleri satın alırsan, bir gün ihtiyacın olanları satmak zorunda kalırsın. W. BUFFETT