Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, geçtiğimiz Aralık ayı içersinde, Çin’de düzenlenen, bu yılki teması 'Kentsel Yenilik' olan; (55 ülkeden, 259 başvurunun yapılıp, 155 kentin finale kaldığı) 2'inci Guangzhou Uluslararası Ödül Yarışması’nda; ilk 15 proje arasında yer aldı.

Yarışma sonunda da 'Teşvik ve Teşekkür' ödülüne layık görüldü.

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Çin’e gitti, ödülü alıp yurda döndü.

Duydunuz mu?

Ya da haberiniz oldu mu?

!!??...

Olmadı!

Niye olmadı?

Çünkü havuz medyası, bu haberi hasıraltı etmek için seferber oldu.

Ve hasıraltı etti.

Niye?

Çünkü Yılmaz Hoca’nın başarılarından rahatsızlar…

Çünkü Yılmaz Hoca’nın kendi belediye başkanlarıyla kıyaslanmasından endişeliler.

* * *

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı “Belediyecilik bizim işimiz!” deyip, duruyor ya; öyle değil işte kazın ayağı…

Belediyecilik bir kültür işi…

Görgü işi…

Sevda işi…

Bizzat Sayın Cumhurbaşkanının da itiraf ettiği gibi yaklaşık 25 yıldır AKP yönetiminde olan İstanbul’a nasıl ihanet edildiğini; iş bilmezlerce yeşil alanların nasıl talan ettirildiğini, o güzelim kentin nasıl beton kente dönüştürüldüğünü hep birlikte gördük, yaşadık ve yaşıyoruz.

… …

Onu bilir, onu söylerim; Belediyecilik, üreten, yaratan, baktığını gören, gördüğü iyi şeyleri kentinde uygulama beceri ve yeteneğine sahip, kendini yönettiği kente adayan Yılmaz Büyükerşen gibi çevreci insanların işidir.

Ekli resme göz attınız mı?

Resimde yer alan iki kentten biri bir zamanlar tüm ülkenin “YEŞİL BURSA” olarak bildiği şimdilerin BETON KENT BURSA’sı…

Diğeri de Yılmaz Hoca’nın her bir dokusunda büyük emeği olan, gerçek anlamda BİR DÜNYA KENTİ OLAN YEŞİL ESKİŞEHİR.

Demek ki neymiş?

“Belediyecilik bizim işimiz” demekle belediyecilik olmuyor, belediyecilik yapılamıyormuş.

Demek ki neymiş?

Yetenek işiymiş belediyecilik…

Birikim işiymiş…

İşte o yetenek, o birikim, o kültür, o görgü, o sevda her insanda olmuyor.

Ama yakından tanıdığım, hocam ve idolüm Yılmaz Büyükerşen’de hepsi var bunların.

Dürüst bir insan o.

İyi bir yönetici, iyi bir önder, iyi bir kent planlamacısı, iyi bir analist, iyi bir maliyeci o…

Dahası, iyi bir sanatçı, iyi bir heykeltıraş o…

* * *

Yıllar öncesinden tanırım O’nu…

Bu gün Anadolu Üniversitesi’nin konumlandığı alan, 1969’lu yıllarda, çorak görünümlü, kıraç bir arazi idi.

Üniversite çağımda, bizzat üzerinde yaşadığım, ot bitmez denilen üniversite yerleşkesini nasıl abat ettiğini, nasıl ormana dönüştürdüğünü an be an gördüm ve yaşadım.

O gün, bugün Tanrı’nın, “onu, sürekli üretsin, çevresine doğruyu, güzeli, estetiği öğretsin, göstersin…” diye yarattığına inanırım.

Üretmekle yatar, üretmekle kalkar o.

Laf değil, hizmet üretir.

Bakar ve görür. Gördüğü her şeyi de en ince ayrıntısına kadar belleğine kaydeder, günü gelince de tek tek değerlendirir..

İyi bir Atatürkçü, iyi bir yurtseverdir.

Tüm öğrencilerinde olduğu gibi bendeki izleri de çok büyüktür.

… …

Hep söylerim; şu ülkenin çok değil, yüz tane Yılmaz Büyükerşen’i olsun, Türkiye’nin çehresi değişir.

Bu ülkenin, “Belediyecilik bizim işimiz deyip, kentleri beton yığınına çeviren belediye başkanlarına değil; Yılmaz Hoca gibi belediye başkanlarına gereksinimi var

İsterim ki Yılmaz Hoca, Eskişehir sınırları içinde kalmasın.

İsterim ki Yılmaz Hoca, ülkenin tüm belediye başkanlarını, eğitsin, “üretken ve yaratıcı belediyecilik” nasıl olur, göstersin.

İsterim ki Yılmaz Hoca, cumhurbaşkanı olsun; bu ülke, bu coğrafya, bu dünya, “cumhurbaşkanı gibi cumhurbaşkanı” nasıl olurmuş görsün…

Laf değil, hizmet üresin.

Kaos değil, huzur üresin.

Çirkinlik değil, güzellik üresin.

Huzur gelsin ülkeye; birlik /dirlik gelsin.

Hukukun üstünlüğü yeniden egemen olsun ülkeye

Korku ve endişe sisleri dağılsın.

Güven gelsin…

Adam gibi bir adam iş başında olursa bir ülkenin çehresi nasıl değişiyor, tüm dünya görsün.