ABD’de Mayo Kliniği Endokrinoloji (Salgı ve hormon bilimi) Bölümü uzmanlarından Dr. James Levine çağın en büyük sağlık sorununun “oturmak” olduğunu söylüyor.
Yapılan çalışmalar, gün içinde 6 saat ve üzeri süreleri oturarak geçiren kişilerde şeker hastalığı, şişmanlık , depresyon ve bazı kanserlerin arttığını gösteriyormuş.
Hareketsiz yaşam bağışıklık sistemimizi zayıflattığı için vücudumuz her türlü hastalığa açık hale geliyormuş. Eğer günde 6 saatten daha fazla süreyi oturarak geçiriyorsanız, yaptığınız bir kaç saat süren ağır egzersizler sizi kurtarmıyormuş.
Peki, ne yapmak gerekiyor?
Olabildiğince sık ayağa kalkın, Olabildiğince uzun süre ayakta durun,
Olabildiğince yürüyün, yürüyün, yürüyün...
Kolay mı? Her işi bir koltukta halledebilecek teknolojik donanım çağında kolay değil. Yapılan çalışmalar, ayakta bir insanın organlarının oturan bir insanın organlarından iki kat daha hızlı çalıştığını ortaya çıkarmış.
Yürürken konuşun. Yani yürürken yanınızda arkadaşınız olsun. Araba kullanmayın. Mümkünse toplu taşıma ile seyahat etmeye çalışın.
Bir konu hakkında konuşurken, tartışırken ayakta durun, kahvelerinizi ayakta için.
Cep telefonu konuşmalarınızı azaltın ve mümkünse ayakta konuşmaya çalışın.
Masa başında çalışırken küçük aralar verin. Dolayısıyla 20 dakikada bir 1-5 dakika ara verin, ayağa kalkın, gerinin, bir kaç adım atın.
Olabildiğince merdiven kullanın, mümkünse asansörün ismini unutun.
Toplu taşımalarda bir durak önce veya sonra inin, yürüyün, yürüyün, yürüyün.
Evde çalışmak,(Home Office) sanıldığı gibi iyi bir şey değil, uzak durun.
TV başında oturmayın. TV izleme süresini günde bir saatin altına indirin.
TELEVİZYONUN DÜĞMESİNİ KAPATIN HAYATIN DÜĞMESİNİ AÇIN.
Ailenizi, arkadaşlarınızı dostlarınızı da bu yürüme ve ayakta durma seferberliğine dahil edin. Hep beraber yürüyün, yürüyün, yürüyün...
Bir haftadır. Yalıkavak’ta tatildeyim. Her sabah en az 8 kilometre yürüyorum. Rahmetli babam Mustafa Kemal Özata beni 5 yaşımda ava alıştırdı. Çocukluğum Osmancık, Gümüşhacıköy, Zeytin, Kargı, İskilip, Laçin, Oğuzlar ve Hamamözü dağlarında avlanarak geçti. Yaklaşık 67 senedir yürüyorum. Yüz bin kilometreyi devirdim. Bu hesapla dünya çevresini 2,5 defa dolaştım.
Çok şükür sağlığım yerinde. Sizler de sağlıklı ve mutlu yaşamak istiyorsanız her zaman, her yerde ve her koşulda mutlaka yürümelisiniz.

Bu sabah yürüyüş yaparken, güftesi ve bestesi Naci Tekdel’e ait Saba makamında şu güzel şarkıyı okuyarak güne başladım.
Uzayıp giden o tren yolları, / Açılıp sarmayan yârin kolları,
Uğurlar kızları nazlı dulları, / Uzayıp giden o tren yolları…
Açılıp sarmayan yârin kolları ahhh, / Açılıp sarmayan yârin kolları…
Ardından güftesi Hüseyin Rıfat Işıl’a, bestesi Şerif İçli’ye ait çok sevdiğim ve yıllardır dilimden düşürmediğim şu muhteşem Saba şarkıyı mırıldandım.
Düş ben gibi bir aşka sadâkat ne imiş gör,
Vuslat demi beklerken o firkât ne imiş gör,
Yok yok güzelim düşme sakın öyle belâya,
Gel kalbime gir orda felâket ne imiş gör…
(Sadâkat= Bağlılık, Vuslat=kavuşmak, Firkât=Ayrılık)
Son olarak güftesi Fatine Talay, bestesi Z. Arif Ataergin’e ait şu Saba şarkıyı okudum.
Bir nigâh et kahr ile sen bakma Allah aşkına, (Nigâh= Bakma, bakış, nazar)
Sarı giyme bir daha gül takma Allah aşkına,
Kimseyi gönlüm misâli yakma Allah aşkına,
Sarı giyme bir daha gül takma Allah aşkına…
13 Temmuz 2016