Halk şiiri, gösterişli sözcüklerden çok sahici duygularla ayakta duran bir gelenektir. Onu yaşatanlar ise çoğu zaman kürsülerde değil; evlerde, tarlalarda, göç yollarında, sabırla örülen yaşamın içindedir. Ozan Reyhane Erden, işte bu geleneğin içinden konuşan, sesi yüksek olmasa da, sözü derin bir ozan olarak karşımıza çıkıyor.
Bu hafta bana gönderilen kitaplar arasında Ozan Reyhane Erden’in “Ertesi Günü” adlı kitabı dikkatimi çekti. Kitabı elime aldığımda, sayfalar ilerledikçe bunun yalnızca bir şiir kitabı değil; bir hayatın, bir birikimin ve sessiz bir direnişin söze dönüşmüş hâli olduğunu görmem zor olmadı.
1958 yılında Çorum’un Yukarı Hamdiköy’ünde dünyaya gelen Reyhane Erden, Anadolu’nun pek çok kadını gibi yaşamını erken yaşta sorumluluklarla omuzlamış bir isimdir. Eğitimi yarım kalan, uzun yıllar köy yaşamı ve göç gerçeğiyle yoğrulan bu hayat, şiirlerinde yapay bir acıya değil; içten, sahici bir duyarlılığa dönüşüyor. Bu nedenle Reyhane’nin şiiri “kurulmuş” değil, “yaşanmış” bir şiirdir. Dizelerindeki sadelik, bilinçli bir tercihten çok, yaşamın ona öğrettiği yalınlıktadır.
Tunç Yayıncılık tarafından yayımlanan ve 103 sayfadan oluşan “Ertesi Günü”, toplam 98 şiiriyle okuru aşkın, sevginin, ayrılığın, hüznün, vefanın ve sitemin iç içe geçtiği bir duygu dünyasına taşır. Bu şiirlerde aşk, coşkulu bir haykırıştan çok; sabırla beklenen, içine atılan, kimi zaman kaderle barışan bir hâl olarak karşımıza çıkar. Ayrılık ise gelip geçici bir sızı değil, zamanla derinleşen bir izdir.
Kitaba adını veren şiirde tekrar eden dize, bu duygunun omurgasını oluşturur:
“Benden gidişinin, ertesi günü”
Bu tekrar, halk şiirinin geleneksel nakarat anlayışını anımsatırken, ayrılığın ertesi günle sınırlı kalmadığını, her gün yeniden yaşandığını da hissettirir. Reyhane Erden, hece ölçüsü ve uyak gibi halk şiirinin temel unsurlarını sezgisel bir doğallıkla kullanır. Teknik bir gösterişten çok, sözlü kültürün içgüdüsüyle kurulmuş dizeler okuruz.
Kitapta dikkat çeken önemli bir damar da Hazreti Ali ve Ehlibeyt sevgisini önceleyen şiirlerdir. Bu şiirlerde inanç, sloganlaşmadan; yalın, içten ve dua tadında bir dil ile aktarılır. Reyhane’nin inancı, şiirinde bir sığınak gibidir. Nitekim “Rahman’dan gayrıya uzanmaz elim” diyen bir ses, halk şiirinin en kadim damarlarından birine yaslanır.
Doğa teması da kitapta güçlü bir yer tutar. “Kardelen” şiirinde olduğu gibi, doğa çoğu zaman insanın kaderine benzer bir simge hâline gelir:
“Çok mu zor yol aldın, o zalim kardan
Çiçekler içinde, teksin Kardelen”
Buradaki kardelen, sadece bir çiçek değil; zorluklar içinde ayakta kalan insanın kendisidir. Bu yönüyle Reyhane Erden’in şiiri, okura yalnızca hüzün değil; direnç ve umut da taşır.
Ertesi Günü, karamsarlık yayan bir kitap değildir. Acı vardır ama isyan yoktur; sitem vardır ama umutsuzluk yoktur. Bu yönüyle kitap, günümüzün hızlı ve yüzeysel metinleri arasında okura durup düşünme, kendi iç sesini dinleme imkânı sunar. Reyhane Erden’in şiiri, okurla yarışmaz; ona eşlik eder.
Sonuç olarak Ertesi Günü, halk şiirinin geleneksel normlarını içtenlik ve samimiyetle sürdüren, yaşanmışlıktan beslenen bir kitaptır. Ozan Reyhane Erden, yüksek perdeden konuşmayan ama söylediği her sözü hayattan alan bir ozandır. Onun şiiri, halkın içinden gelen bir ses olarak, bugün de yarın da karşılığını bulmaya devam edecektir.
Ertesi Günü: Reyahane ERDEN Tunç Yayıncılık 2025, 103 s.