Zaman, parçalanamaz bir akıştır. İnsanlık tarihi de o
parçalanmaz akışın izdüşümü olarak akıp, gitmektedir. Dünyanın güneşin
etrafında dönmesiyle oluşan mevsimler ve kendi etrafında dönmesiyle oluşan
gece-gündüz, o sonsuzluğun, zamanın, renkleridir.
Tarihsel süreçte, toplumların konum ve duruşlarını
sebep-sonuç ilişkisi içinde değerlendirmek ise zamanı nesnel algılamanın
temelidir.
“Ey Fransa… Eşitlik, özgürlük, kardeşlik diyen Fransa… Sen
nasıl ‘Ermeni Soykırımı yoktur’ diyenlere 45 bin avro ve bir yıl hapis cezası
istersin?” sorusunu sormak dünü bilmemek ve günü algılayamamaktır.
“Eşitlik, özgürlük, kardeşlik” diyen Fransa’nın bu ifadesi
burjuva demokratik devrimi günlerine aittir. 1789’dan sonra köprülerin altından
çok sular akmış, eski çamlar bardak olmuştur. Fransa, tarihsel süreçte emperyalist
ülkeler arasında yerini almıştır. Robespiyer'in dediği gibi giyotin (devrim)
kendi evlatlarının başını kesmiştir. Emperyalist Fransa’yı, sömürgelerini,
yaptığı katliamları görmeyip 1789’da kalmak körün fil tarifinden öteye
geçememektir.
Tarihi bir bütün olarak görememek, sebep-sonuç ilişkilerini
dışlamak ise sadece yanılgıya yol açar. Yanılgının bir basamak sonrası ise
yenilgidir. Bir de bilerek veya bilmeyerek emperyalizmin yanında el bağlamak, o
tek dişi kalmış canavardan medeniyet ummaktır ve biat kültürünün en belirgin
özelliğidir.
Türkiye Fransa ilişkilerini Mektep-i Sultani (Galatasaray
Lisesi) penceresinden görmek ise dünyaya iğne deliğinden bakarak “Fransız”
kalmaktır.
Osmanlı Devleti’nin parçalanma sürecinde kendine pay almak
için önde koşanlardan biri Fransa’dır.
Osmanlı Devleti’nin Fransa ile ilk resmi ilişkiler Kanuni
döneminde kapitülasyonlar aracılığı ile kurulmuştur. Osmanlı, Kanuni'nin
gururuna kurban edilmiştir.
18. Yüzyılda, Osmanlı’nın komşuları Rusya’nın ve
Avusturya’nın güçlenmesi karşısında Fransa ile denge amaçlı yakınlaşma
başlamıştır. Osmanlı, Lâle Devri’nde Fransa’ya öykünerek üstyapısal reformlar
yapmaya çalışmıştır. Fransa ise verilen kapitülasyonlar nedeniyle Osmanlı’nın
yanında yer almış ve çoğu yerde Rusya ve Avusturya’ya karşı Osmanlı’ya ara
buluculuk yapmıştır.
Fransız Devrimi’nden sonra Avrupa’daki monarşik devletler
devrim rüzgârından çekinerek Fransa’ya cephe almışlardır. Osmanlı ise bu yeni
rejimi tanımış, III. Selim, reformlarında Fransa’dan yararlanmaya çalışmıştır.
18. yüzyılda Fransa yayılmacı bir politika takip etmeye
başlamış, Avusturya ile anlaşarak Venedik’in topraklarını paylaşmış, 1792 Kampo
Formia Antlaşması ile Arnavutluk
kıyılarını almıştır. Böylece Osmanlı, Fransa ile karadan komşu olmuştur.
Fransa'nın Mısır'ı İşgali (1798 - 1802)
İyi polis Fransa artık kötü polis olmuş, eskinin kötü polisi
Rusya iyi polis olmaya başlamıştır. Çünkü yazılan senaryo bunu
gerektirmektedir.
Fransa İngiltere'nin
Hindistan yolunu kesmek ve Akdeniz’i sömürgesi haline getirmek için Napolyon
komutasındaki bir ordu ile Mısır'ı işgal etmiştir. İngiltere ve Rusya bu duruma
tepki göstererek Osmanlı Devleti'nin yanında yer almıştır. Rusya ve İngiltere,
Osmanlıyı çok mu sevmektedirler? Elbette hayır. Çıkarları gereği rol dağıtımı böyle
olmuştur.
1798’de Fransa’nın Mısır’ı işgalini hiç beklemeyen Osmanlı
zor durumda kalmıştır. Fransa ile savaş halinde olan Rusya ve İngiltere bu
fırsattan faydalanarak Osmanlı’ya yardım talebinde bulunmuşlardır.
Osmanlı da bu teklifi kabul etmiş ve ilk defa yardıma muhtaç
olarak yabancı ülkelerden yardım almıştır. Ruslar yardım karşılığı Boğazlardan
bir donanma geçirerek Ege Denizi’nde yedi adaya yerleşmiştir. Osmanlı,
Boğazları ilk defa yabancı bir güce açmış ve Ruslar ilk defa Boğazlardan
donanma geçirmişlerdir.
İngilizler ise yardım olarak Abukır’da Napolyon’u Mısır’a
taşıyan Fransız donanmasını yakmışlardır. Bu durum karşısında Napolyon
Suriye’ye yönelerek Akka Kalesini kuşatmış ama Cezzar Ahmet Paşa Nizam-ı Cedit
askerleri ile Napolyon’a ilk yenilgisini tattırmış, zor duruma düşen Napolyon
askerlerini bırakarak Fransa’ya kaçmıştır. Böylece Fransa barış istemiş ve
1801’de El Ariş Antlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre Fransa Mısır’ı
boşaltmış, Fransız askerlerini İngiliz donanması taşımıştır. (!)
Bu olaylar Kanuni döneminde başlayan Osmanlı - Fransız
ilişkilerini bozmuş, İngilizlerin Osmanlılar üzerindeki etkinliği artmıştır.
Sonuç:
Bu savaş sırasında Fransa’ya verilen kapitülasyonlar
kaldırılmış,
İngilizler Hindistan yolunun güvenliğini kuvvetlendirmiş,
Ruslar Boğazlardan ilk defa donanma geçirmiş,
Osmanlı, Boğazları ilk defa yabancı bir güce açmış,
Ege’de yedi tane adaya yerleşen Ruslar Balkan milliyetleri
üzerinde daha etkili olmaya başlamış,
Osmanlı dış yardıma muhtaç olarak ilk defa dış yardım almıştır.
Uluslararası ilişkilerde ebedi dostlukların olmadığı
çıkarların ittifakları belirlediğini bir kez daha hatırlayarak sürdürelim
yazımızı…
19. Yüzyılda Osmanlı’yı Paylaşım Kapışmaları…
1800’lerin başında Ortadoğu’nun önemi, Hindistan geçiş yolu
üzerindeki irtibat noktalarını barındırmasıdır. Bu dönemde Ortadoğu’da devam
eden Osmanlı egemenliği ise çözülme sürecine girmiştir. Bu süreçte “ganimetin”
nasıl paylaşılacağı sorusu emperyal ilginin ana kaynağını oluşturmuştur.
Bu dönemde İngiliz stratejisi Osmanlı’yı ayakta tutarak,
Rusya’ya karşı tampon işlevi görmesini sağlamak ve Osmanlı topraklarındaki
egemenliğini ticari süreçlerle kurmaktır.
1815 Viyana Kongresi ile “Şark” meselesi tartışılmaya
başlanmıştır. Bu tartışmada ana mesele Osmanlı topraklarının nasıl
paylaşılacağıdır. Rusya’nın “sıcak sular” ihtirasıyla Güney’e inme çabası
İngiliz ve Fransızları bölge topraklarını ele geçirmeye itmiştir. Paylaşım
süreci, Osmanlı egemenliğinin erken zayıfladığı bölgelerde başlamıştır.
Emperyal ilgi bu dönemde Mısır-Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkelerine dönüktür.
1798-1801’de Fransa’nın Mısır’ı işgalini bölgenin
sömürgeleştirilmesi yolunda atılan ilk adım ve Osmanlı Devleti’nin topraklarına
yönelik ilk ciddi sömürgeci girişim olarak görülmelidir. Bu tarih aynı zamanda
bölge üzerinde İngiliz ve Fransız çekişmesinin de başlangıcıdır.
1830’da Fransa’nın Cezayir’i İşgali…
16. Yüzyıldan beri Cezayir ile ticari ilişkilerini
geliştiren Fransa, 1830 yazında başkent Cezayir’i işgal etmiştir. İşgal, bir
yandan bölgede Fransa’nın üstünlüğünü simgelerken diğer yandan da Ortadoğu
toplumlarının belleklerinde uzun süre yer edecek boyutta büyük bir direniş
sürecini başlatmıştır.
İşgalci Fransızları bile şaşırtan Şeyh Abdülkadir Direnişi,
liderin 1847’de yakalanmasına karşın, yeraltı devleti benzeri güçlü bir
örgütlenişle tam 40 yıl boyunca Fransa’yı uğraştırmıştır.
Süveyş Kanalı’nın Açılması…
1869’da Süveyş Kanalı açılmıştır. Bölgenin önemi ve değeri
dolayısıyla da emperyal çekişme artmıştır. Kanalın açılmasıyla güçler
dengesinde ibre Fransa’dan Britanya’ya dönmüştür.
3 K Hattı… Kale – Kahire – Kalküta… Bu hat, emperyalist
devletlerin Hindistan’a ve Asya’ya kısa yoldan ulaşmasının köşe taşlarıdır.
Bir de 3 B hattı vardır. Berlin – Bağdat – Bombay… Bu hat
ise sofraya geç gelen Alman emperyalizminin stratejisidir.
Türkiye mi? Ana hedefteki ülkedir.