DOKUNULMAZLIK SORUNU...

Abone Ol

Galiba iktidar, dokunulmazlık ile muhalefeti test etmekte…

Ve de muhalefet cephesini, bu atılımla bölmeyi hedeflemekte…

Olabilir mi? Bilemiyoruz. Ama şu da bir gerçek ki:

İktidar cephesini birbirine yaklaştıran büyük ölçüde ortak bir benzerlik varken, muhalefet cephesinde iktidar karşıtı olma dışında, ortak bir siyasal benzerlik yoktur.

Bu nedenle muhalefet, “bu ülkenin siyasal ve sosyal gerçeklikleri” ekseninde, daha güçlü bir ittifak oluşturamazsa çözülebilir demektir.

Yani yalnız iktidar karşıtı olmak, yalnız Erdoğan karşıtlığında bir ittifak kalıcı olamayacaktır. Ve 2019 yerel seçimlerindeki konjoktürel ortam da kalıcı değildir.

* * *

ki dokunulmazlık, milletvekilleri için mutlak bir zırh değildir.

Ama siyasal ve sosyal sorunların daha özgürce ifade edilebilmesi için milletvekillerine tanınmış anayasal bir haktır.

Elbette sadakat yemini edilen Anayasa’nın, 14’üncü maddesinde ifade edilen “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” hükmüne bağlı olmak koşuluyla…

Çünkü halk onlara bu koşullarla temsil yetkisi vermiştir.

Ama sürekli olarak, siyasal ve sosyal sorunları gündeme taşıyan milletvekillerinin yakasına yapışılırsa…

Ve de yargı, siyaset ve siyasi kimlikler üzerinde bir tehdit aracına dönüştürülürse…

Elbette, bu ülkede tartışılan bir demokrasi sorunu var demektir.

Ve bu olgu; özellikle farklı kimliklerde kardeşlik duygusunun körelmesini, birlikte yaşama ve aidiyet duygusunun erimesini tetikler demektir.

Cumhuriyet için, işte asıl tehlike budur.

* * *

Bu nedenlerle;

AİHM’nin ve AYM’nin kararlarının bile uygulanmak istenmediği bir hukuk ortamında dokunulmazlıklar, siyasi bir hesap gütmeden düşünülerek karar verilmesi gereken hassas bir konudur.

Özellikle bu konuda; 2016 yılındaki dokunulmazlıklarda oluşan siyasi tavrı hatırlatmanın, herhalde bir yararı vardır.

Çünkü dokunulmazlıkların kaldırılmasına CHP de ‘evet’ demişti.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 13 Nisan 2016 günü CNN'deki bir söyleşide, “AKP'nin yaptığı düzenleme Anayasa'ya aykırı olmasına rağmen 'evet' diyeceğiz” demişti.

Ve de “Biz hayır desek AKP bu durumu istismar edecek, bunlar ‘HDP ile kolkola’ diyecekler” demişti.

Oysaki bugün de denilmekte…

Ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan da “Anayasa'ya aykırı ama yine de 'evet' diyeceğiz” demişti.

Bir kısım milletvekili, “Bu karar bir gün döner bizi vurur” diyerek itiraz etmişti.

ise “Yargı bağımsızlığında ciddi sorunları olan Türkiye’de, bunun büyük risk olabileceğini” anlatmaya çalışmıştı.

Ama kimseye dinletememişlerdi.

Çünkü hedefte HDP milletvekilleri üzerinden siyasi bir hassasiyet yaratılmıştı.

Sonuçta CHP’nin de desteği ile 20 Mayıs 2016 günü, dokunulmazlıkları kaldıran anayasa değişikliği, referanduma gerek kalmadan kabul edilir.

* * *

Anayasa’ya aykırı denilen bu yasa, Anayasa Mahkemesi’ne de götürülemez olur!

Çünkü o gün, gerekli olan 110 imza için CHP destek vermez.

Çünkü o gün, Kılıçdaroğlu “Destek vereni partiden atarım” der.

Çünkü o gün, CHP Grup Başkanvekili Engin Altay “Bir tek CHP’linin imzası olmayacak. Olursa, onun CHP ile zaten ilişkisi kalmamıştır” der.

Ve yapılan Anayasa değişikliği ile Meclis’e intikal eden tüm dokunulmazlıklar kaldırılmış, siyasallaştı denilen yargının adaletine terk edilmiş olur.

İşte bu oluşum, Enis Berberoğlu üzerinden CHP’yi de vurur olmuştu.

* * *

Sonuç olarak denilebilir ki:

Siyasi hassasiyetler elbette çok önemlidir, ama vitrine konulan bazı hassasiyetler de siyasi bir körlük yaratmamalıdır.

Yani siyasi tavır, şöyle ya da böyle diyeceklere göre değil ilkelere göre olmalıdır.

Ve olması gereken bu duruş, siyasette kaçınılmaz bir sorumluluktur.

Özellikle de kurucu değerleri temsil eden bir siyasi partinin, cumhuriyet ve demokrasi için sorumluluğu büyüktür. Bu nedenle daha ilkeli daha kararlı olunmalıdır.

Ve de bu toplumun aklıyla, zekâsıyla, hafızasıyla asla alay edilmemelidir.

Elbette bu toplum da aklıyla, zekâsıyla, hafızasıyla asla alay ettirmemelidir.