DEMOKRASİNİN SAĞLIĞI

Abone Ol

Sağlıklı düşünemeyen, neyin kendi yararına, neyin zararına olduğunu bilemeyen, kendilerinin özgürlüklerine, insan haklarına, çağdaş insani değerlerine saygılı yöneticileri seçecek bilinçte olmayan kişilerin seçimleri, sağlıklı olabilir mi? (Ülkemizde demokrasinin varlığı da tartışmalı ya.)
17 Aralık 2013 rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun geldiği ilginç aşamayı görüyoruz. Anketlere göre halkın % 77’si yolsuzluk olduğunu kabul ediyor. Fakat AKP’ye oy vermiş olanlar, yine ona oy vereceklerini söylüyorlar. Seçmenin çarpılmış değer yargıları konusunda çarpıcı bir örnek.
Bu kişilere uygulanan demokrasi nasıl sağlıklı sonuç verebilir ki?
Ne yazıktır ki, anket sonuçlarına göre halkımızın yarısının ahlaki değerleri çürümüş ya da algısı çok çarpılmış görünüyor.
Bu konuda bir örnek de, Çorum Haber yazarlarından, kendisini beğeni ile okuduğumuz, sayın İsmail Haboğlu’nun, 10 Şubat 2014 günlü “Namaz kılıyor ya...” başlıklı yazısında söz konusu ettiği; son aylardaki yolsuzluk olayları karşısında “olsun yapsınlar, hiç olmazsa namaz kılıyorlar” sözleri ile ifade eden pazar yerindeki vatandaşın engin hoşgörüsü, yukarıdaki anketle de bağdaşmıyor mu?
Peki kardeşim namazı niye kılıyorsunuz denmez mi? Allah’ı mı, kulu mu kandırıyorsunuz?
Aydın din adamı Yaşar Nuri Öztürk’ün dediği gibi, sizi “Allah ile aldatıyorlar”. Farkında değil misiniz?
Bir manken kızımızın “Bir çobanla benim oyum bir mi olacak” şeklinde ifade ettiği gibi, sağlıklı seçimlerde elbette iyi eğitimin rolü büyük.
Amaç insanlarımızı aşağılamak değil, onları cahil bırakanlar, onların ahlaki değerlerini alt üst edenler, algısını bozanlar utansın.
Onların geleceğini değil, kendi çıkarlarını ön planda tutanlar, en erdemli yönetim biçimi olan laik Cumhuriyeti yok etmeye, Atatürk’ü unutturmaya, halkı çağdaş yaşamdan uzaklaştırmaya çalışanlar, ahlaki değerlerini bozarak, yolsuzluklara alıştırarak, onlara yanlış seçimler yaptıranlar utanmalı.
Sanki her zaman eğitimsiz olanlar yanlış seçim yapıyor da, üniversite eğitimi almış olanlar doğru seçim mi yapıyor? Aileden gelen, iktidarların eğitim politikalarından gelen, yanlış yönlendirmelerle, eğitimli gördüklerimiz de yanlış seçimler yapabiliyor. (Bu arada ülkemizde 4 yıllık üniversite eğitimi almış olanların genel nüfusa oranı % 9, ABD’de bu oran % 50 imiş.)
Basının bu kadar baskı altında tutulduğu, hükümetin aleyhinde yazan, onu eleştiren yazarların gazetelerinden kovulduğu, hapislere atıldığı bir düzende halk nasıl bilinçlensin?
76 milyon nüfustan azami 5 milyonun gazete (onların da çoğu yandaş gazete oldu) okuduğu bir ülkede halkı nasıl bilinçlensin ve nasıl sağlıklı bir demokrasi sonucu çıksın ortaya?
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün Dünya Basın Özgürlüğü Endeksine göre Türkiye, 180 ülke arasında 154. imiş. Afganistan 128, Irak 153…İçler acısı bir durum.
Basının bu kadar baskı altında olduğu belgelenmiş bir ülkeden ne beklenebilir ki? Dünyadaki itibarımız yerlerde sürünüyor.
17 Aralık 2013’de cemaat tarafından ortaya serilen yolsuzlukları kapatma uğruna, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş şekilde 6000’den fazla polisin, artık sayılarını takip edemediğimiz onlarca, yüzlerce savcı ve yargıcın görev yerlerinin değiştirilmesi, ilk soruşturmanın kapatılan, kaybedilen dosyaları yolsuzluk sanıklarının tahliyeleri derken 30 Mart yerel seçimlerine kadar, ortada yolsuzluk ve rüşvet diye bir olay kalmayacak ve ak pak çıkacak hükümet son çıkardığı yasa ile HSYK’yı da tamamen ele geçirdi ki...
Ya belediye reklam panolarına asılan, Başbakanın resminin yanında “Büyük usta, büyük irade”, “millete operasyon yapılamaz” gibi halkın beynini yıkayan reklamlara ne demeli? İktidarca gerçekten müthiş bir beyin yıkama operasyonu yürütülüyor. Pes ki pes.
Başbakanımıza göre yolsuzlukta kullanılan, devlet parası olmadığı için pek de suçlu değiller.
İnsanların algısını tam anlamı ile ters yüz ettiler.
Demokrasi, elbette, ancak, eğitimli, ahlaki değerleri bozulmamış ve bilinçli kişilerden oluşan toplumlarda sağlıklı sonuç verebilir.
Aksi halde durum ortada.