CUMHURİYET’İN 102’NCİ YILINDA BİR GÖRÜNÜM…

Abone Ol

Dün Cumhuriyet’in 102’nci kuruluş yıldönümü idi. Tüm ülkede Görkemli törenlerle kutlandı. Tüm halkımıza kutlu olsun.

Ama Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girdiği böyle bir zamanda yine de bir sormak ve sorgulamak gerekti

Ne demişti Mustafa Kemal?

Memleketin bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış...”

Evet, bu ülke bu koşullarda kurtarılmıştı.

Evet, üzerinde yaşadığımız bu topraklar emperyal işgale karşı savaşarak, büyük bir bedel ödenerek temizlenmişti,

Ve ne demişti kurucu lider?

Efendiler! Bir tek karar vardı, o da milli egemenliğe dayanan kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak…”

Çünkü tarihi diyalektiği doğru okumuştu, tarihi diyalektik doğru okunmuştu.

Ve de bu Cumhuriyet, savaştan savaşa koşan ve 11 milyonu köyde yaşayan 13 milyon yorgun insanla kurulmuştu.

Çağdaş, laik, demokratik bir devlet olmaktı hedef.

Kurucular bu hedefleri koymuştu.

***

Peki, 102 yılda bu hedeflere ulaşıldı mı, ya da yaklaşıldı mı?

Ulaşılamadı ve de yaklaşılamadı

-Çünkü halkından korkmayan bir devlet, devletinden korkmayan bir halk olmalı idi hedef. Ama olmadı, olamadı.

-Şairinden, yazarından korkmayan bir devlet olmaktı hedef. Olmadı, olamadı.

Yani kalemin silahtan tehlikeli görülmediği bir Türkiye idi hedef. Ama olamadı.

Ve de 102 yıllık cumhuriyette:

-Özgürlüklerden korkmayan bir siyasal yapı idi hedef

-Bağımsız, tarafsız ve güven sağlamış bir yargı idi hedef...

Yani üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğü idi hedef

-Ayrımcılığın ve ötekileştirmenin yok edildiği bir Türkiye idi hedef

-Önyargının yıkıldığı, bilinçaltının temizlendiği bir Türkiye idi hedef

Ama olmadı, olamadı.

***

Ve de tam bağımsız, demokratik bir devlet olmaktı hedef.

Kurucular, özellikle de bu hedefleri koymuştu. Ama olmadı, olamadı.

Ne diyordu Nazım?

Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim…”

Böyle diyordu Nazım, ama galiba bizim olamadı bu memleket...

Çünkü 1950’den itibaren memleketin topraklarını ABD üsleriyle, NATO üsleriyle doldurduk

Çünkü milli kaynaklarımızın neredeyse yarısını yabancı ellere teslim ettik

Çünkü okyanus ötesinden dost (!) edindik, komşularımızla kavgalı, dargın ve de düşman olduk.

Kısaca Üç tarafı denizle çevrili, dört tarafı düşmanla çevrili bir devlet olduk.

***

“Yurtta sulh, cihanda sulh” şiarıyla, barışın mesajını vermişti kurucu irade.

Ama ülke içinde bile bir barışı sağlayamadık.

-Çünkü toplumsal barışın tohumlarını yeşertemedik.

-Çünkü farklılıklara karşı önyargıları yıkamadık.

Öyle ki:

-102 yıldır Kürt sorununu çözemedik.

-102 yıldır Alevi sorununu çözemedik.

Ve de bu durumun provokasyona açık tehlikesini, kitle katliamlarına varacak tehlikesini göremedik.

Cumhuriyetin 102’nci yılında Türkiye siyaseti, artık bu tehlikeleri görebilmeli ve de hiç olmazsa kurucuların hedeflediği “Yurtta Sulh” şiarı hayata geçirilmelidir.

***

Evet, denilebilir ki:

Böyle bir günde komşularıyla barışık, ülke içinde barışık bir Türkiye görünümü çizmek gerekirken

Cumhuriyetin 102’nci yılında böyle bir Türkiye görünümü çizmek doğru değildi.

Ama görünüm budur.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ından sonra ABD’nin bir üssü konumunda olan, bugün ise bölge politikalarında ABD ile Rusya arasına sıkışmış gözüken ülkemizde görünüm budur.

Ve de mutlak değişmesi ve değiştirilmesi gereken bir görünümdür bu