Ankara’dan bir işadamı
dostum aradı.
Kendisi, beş vakit
namazını kılan koyu bir CHP’lidir.
Hayli de varlıklıdır.
“Çorum’da BDP’nin tabanı
mı var?” diye sordu, birkaç hal-hatır cümlesinden hemen sonra.
“Çorum BDP’lilere kucak
açmış gibi bir görüntü oluştu da…”
BDP’lilerin Çorum
ziyaretleri, basında hiç gündeme gelmemişti. Çorum’un istediği de buydu zaten.
Sinop ve Samsun’da çıkan olaylar ise gazeteleri-televizyonları aşarak Meclis’te
bile tartışma konusu oldu.
“Çorum’da olay
çıkmadığına göre, Çorumlular BDP’lileri hoşgörüyle mi karşıladılar? Çorum’da
belirli bir sempati mi var?” sorularının akıllara gelmesini de son derece doğal
karşılamak gerek.
İşadamı dostuma da
telefonda anlatmaya çalıştım; Çorum’da BDP’nin değil ama EMEP’in sınırlı da
olsa bir tabanı var. Halkların Demokratik Kongresi, ya da Partisi de, eski
Genel Başkan, İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel’in varlığında,
BDP’nin tabanı olmayan yerlerde bu taban üzerinden sesini duyurmaya çalışıyor.
Sırrı Süreyya Önder
gezinin Çorum ayağına katılmadı, ama BDP Milletvekilleri Sebahat Tuncel ve
Ertuğrul Kürkçü, Tüzel’le birlikte, “barış süreci”ni anlatmak için Karadeniz
gezisine çıktıklarını söylediler.
Halkın algılamasına göre
ise, BDP’nin ve dolaylı olarak terör örgütünün Karadeniz açılımıydı bu ve
açılım Çorum’dan başlıyordu.
Çorum’da hiç kimsenin
içine sinmese de, hiç kimse tarafından hoş karşılanmasa da, büyük bir sağduyu
örneği sergilendi ve BDP’li milletvekilleri diyeceklerini deyip gittiler
Çorum’dan.
Sebahat Tuncel, bütün
halkların ve bu arada Ermenilerin de haklarını savunduklarının altını çizmeden
geçmedi.
Son dönemde zaten, bir
tek Türkmenlerin haklarından bahsedilmiyor.
Çorum’daki tek itiraz,
toplantı için Hacı Bektaş Veli Vakfı’nın, daha doğrusu Cemevi’nin mekân olarak
seçilmesiydi.
Aleviler haklı olarak,
sırf bu nedenle, terör örgütü ya da bölücü akımlarla Aleviler arasında bir
paralellik kurulmasından kaygı duydular. Arkadaşımız Tugay Afat da bu kaygıları
ifade eden güzel bir yazı yazdı.
Çünkü, Aleviler bu
ülkenin temel taşıdır, çimentosudur. Atatürk ilkelerine ve cumhuriyet
değerlerine bağlılıklarıyla, laiklik konusundaki duyarlılıklarıyla, “Türkiye
Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü”nün en önemli toplumsal
güvencelerindendirler.
Çünkü, yurtseverdirler,
insanseverdirler; dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetmeden, farklılıkları
zenginlik sayarak ortak paydada buluşma bilincine sahiptirler.
Bunlar, Alevilere ve tüm
cumhuriyet çocuklarına Büyük Atatürk’ün miras bıraktığı değerlerdir.
Sol fraksiyonların
çoğunlukla Alevi kesimden çıkmasını da, özgür düşünme ve gerektiğinde toplumca
aykırı görülen fikirleri de tartıp değerlendirme geleneği ile izah edebiliriz.
Zira, Aleviliğin
kökeninde vardır zulme karşı başkaldırı.
Ama, büyük kütle için
her şey, Atatürk’ün çizdiği çerçeve içinde ve özellikle “laiklik” ilkesinin
hayata geçirilmesiyle yerli yerine oturmuştur.
Demem o ki, Alevileri bu
ülkenin bölünmesine hizmet edebilecek bir kitle olarak görmek büyük hatadır.
Nitekim, BDP’lilere Hacı
Bektaş Vakfı’nın açılmasına tepkileri, bu konudaki hassasiyetlerinin
göstergesidir.
Çorumlular, bu konuda
“sağduyu” örneği göstererek demokrasi adına alkışı hak etmişlerdir.
Alevi kardeşlerimizi de,
ülkenin bölünmezliği konusunda ne kadar duyarlı olduklarını bir kez daha
gösterdikleri için alkışlamamız gerekir.
Ben alkışlıyorum.
Mehmet YOLYAPAR