BU COĞRAFYADA KADIN VE AĞAÇ OLMAK...

Abone Ol

Bu coğrafyada en zor şey, kadın ve ağaç olmaktır.

Gün geçmez ki, dövülen, darp edilen, katledilen bir kadın haberi ya da kesilen, yakılan yıkılan bir ağaç ya da talan edilen bir orman haberi görülmesin, izlenmesin, okunmasın, duyulmasın.

Çünkü her ikisine de ters bakar bu coğrafyanın insanı ve insanları yöneten(!) yönetici kadrosu.

Çünkü öyle yetişmiş, öyle yetiştirilmiştir.

Çünkü öyle baktırılır kadına ve ağaca, öyle bakmaya zorlanır.

Çünkü bu coğrafyada yobazlar; kadınla bozmuştur aklını. Kadınla açarlar iğrenç ağızlarını, kadınla kapatırlar.

Çünkü bu coğrafyada, “çocukların, analarının dizinden tahrik olabileceklerini…” dillendiren, din adamı(!) geçinen zibidilere itibar edilir.

Çünkü bu coğrafyada, “kızımı kucağıma aldığım zaman tahrik oluyorum” diyen, sözde din adamlarına gösterilen rağbet ve saygı, bilim adamlarına bile gösterilmez.

Bu zibidilere gazetelerin başköşelerinde yer verilir, televizyonlara çıkarılır. Bu adamlar kanalıyla, başka insanlarımızın da beyinleri yıkanır.

* * *

Hiç düşünüyor musunuz; neden böyledir, niye böyledir, niye böyle yapılır?

Hiç kafa yoruyor musunuz bu tür işlere?

“Nerede, niye yanlış yapıyoruz…” diyor musunuz?

Sizi yönetenleri, onların yaptıkları yasaları, bu yasaları uygulayanları izliyor musunuz?

Neden bitmek tükenmek bilmiyor bu olaylar?

Şu belden aşağı saplantılardan, neden kurtaramıyoruz kendimizi?

Batı dünyası, uzayda cirit atarken, biz niye bu çağda, bu çağdışı adamlara ve onların sapıkça düşüncelerine itibar ediyoruz?

Araştırıyor, soruyor, sorguluyor musunuz kendinizi ve de yaşadığınız bu coğrafyayı?

* * *

Yıl 2022

Samsun’da İbrahim Zarap adlı insanlıktan nasibini almamış kişi, 3 yıl önce boşandığı eski eşi E.M.'yi, 5 yaşındaki kızlarının çığlıkları arasında tekme tokat öldüresiye dövüyor.

Sonra da karakoldaki ifadesinde utanmadan, sıkılmadan; “…Görüntüleri izledim, kendimi tanıyamadım, o kişinin ben olduğuna inanamadım" diyor.

İnanmaz, inanamaz tabii!…

Bu sistem, bu düzen, bu coğrafyanın en ücra köşelerine dek sinmiş, baştan aşağı cehalet kokan o görenekler, erkeği böyle yetiştiriyor çünkü…

O erkek(!), bütün bunları yapmaya hakkının olduğunu sanıyor, buna inandırılıyor çünkü…

* * *

Geçtiğimiz yıl, Mersin’in Tarsus İlçesinde, Özgecan Aslan adlı, 20 yaşında bir üniversite öğrencisine, evine gitmek üzere bindiği minibüste, insanlıktan nasibini almamış bir yaratık tarafından tecavüz edildi.

Yetmedi, defalarca bıçaklandı, levyeyle vura vura öldürüldü.

Yetmedi, direnme anında yüzünü tırnakladığı için tırnaklarının arasında kalan et parçalarından kendisine ulaşılabilir korkusuyla, elleri kesildi.

Yetmedi, o yaratık ve yardıma çağırdığı kişiler tarafından yakılıp, bir dere kenarına atıldı.

Zifte dönmüş, yanmış gövdesi bir yanda; yanmış, yakılmış kesik elleri bir yandaydı.

Ailesi, çocuklarını tanıyamadı.

… …

Bu kızcağız, sizin kızınız, sizin bacınız da olabilirdi.

Ne yapardınız o zaman?

Ne hissederdiniz?

!!??

Onu yapın işte, onu hissedin.

Hep beraber o duyguyu yaşayalım ki, toplumsal görevlerimizi yerine getirebilen anneler, babalar, öğretmenler, yasa koyucular, yasa uygulayıcılar olalım.

Olaylara; bizim annemiz, bizim eşimiz, bizim kızımız, bizim kız kardeşimiz, bizim torunumuz muhatap olmuş ya da olacakmış gibi bakalım.

Duygudaşlık (empati) yapalım, duygudaşlık kuralım...

* * *

Sanal ortamda, “Tecavüz insanlık suçudur…” başlığıyla yayımlanan, söz konusu tecavüz haberinin altına; S.V adlı bir hanımefendi, şöyle bir yorum düşmüş…

“Olacağı ben size söyleyeyim…” diyor o hanımefendi.

Devam ediyor…

“Rızası vardı, diyecek, davaya bakan hâkim… ‘kot giymeseydi, minibüse binmeseydi…’ diyecek.

Daha önce, 14 yaşındaki kızcağızın ırzına geçen 40 kişi de, ‘kızın rızası vardı…’ diye salıverilmedi mi? Bu da öyle olacak…

Değil mi ki, bu ülke yasalarında; ‘tecavüz sırasında kadın bağırmıyorsa, rıza göstermiş sayılır…’ hükmü var.

Değil mi ki, bu ülke yasalarında; ‘tam tecavüz anında yakalandı, tecavüz yarım kaldı, tam tecavüz sayılmaz…’ indirimi alan var.

Değil mi ki, bu ülke yasalarında; tecavüz edip, hamile bırakmasına rağmen, ‘zaten bakire değildi…’ indirimi alan var.

Değil mi ki, bu ülke yasalarında; ‘tecavüze uğradı amma ruh sağlığı bozulmadı…’ indirimi alan var.

Değil mi ki, bu ülke yasalarında; ‘dar kot giyiyordu, tahrik olmuş garip!…’ indirimi alan var.

Olacak(lar) belli.

Lanet olsun böyle yasaya da, böyle yasa koyucuya da, böyle uygulayıcıya da…

Adalet istiyoruz, adaleeeettt!” diyor.

* * *

Bu hanımefendiye hak vermemek mümkün mü?

Bu hanımefendinin, “değil mi ki…” diye başlayıp, devamını getirdiği söylemlerinin tümünü yıllardır, birlikte yaşamıyor muyuz, bu tür olaylara birlikte tanık olmuyor muyuz?

Bu tecavüzlerin ardından, yargıçlarımız, böyle kararlar vermiyorlar mı?

* * *

Yasalar, duygudaşlık kurmadan, bu coğrafyanın gerçekleri göz önünde bulundurulmadan yapılıyor ve uygulanıyor.

Hukukumuz da sorunlu, hukukçularımız da…

Sıkıntı burada…

… …

İngiltere’de de yargıçlar var.

İngiltere’de, gece yarısı parkta, bir genç kızı bağırarak korkutan gence, yargıç YEDİ YIL YEDİ AY ceza veriyor.

Soruyorlar, “YEDİ AY tamam da YEDİ YIL neyin nesi?”

Yargıç yanıt veriyor; “YEDİ AY cezayı, genç kızı korkuttuğu için verdim, YEDİ YILI ise İngiltere’deki diğer genç kızların, gece yarısı parkta gezme özgürlüğünü kısıtladığı için…”

Hukuk bu işte…

Adalet bu işte…

Uygarlık, insanlık bu işte…

Bizim ülke olarak sıkıntımız, bu zihniyette hukukçulara, bu zihniyette yargıçlara sahip olmamamızda / olamamamızda / oldurulmamamızda…

Her fırsatta dillendiriyorum, bize hukuktan önce hukukçu lazım…

Bu ülkede üç şey olmayacaksın; kadın, çocuk, ağaç…